Kocasının yaptığı ikinci evlilik nedeniyle zor günler geçirdiğini dile getiren hanımefendi okuyucumuz şöyle diyor.
“Yirmialtı senedir evliyiz. Üç oğlum iki kızım var. Başka ailelerde sorunlar filan duyarım da bizde ne bir kavga, ne tartışma filan öyle bir şey de yoktu. Çocuklarım da başarılılar. Allah'a şükür efendi ahlaklı yetiştiler. Eşim tutmuş yirmi altı sene sonra başka bir bayanla görüşmeye başlamış. Bunu da büyük oğlan söyledi. Duyunca hasta oldum. Sinir krizi geçirdim. O öfke ile kocama ağzıma geleni söyledim. Sonra da kızkardeşimin evine gittim. Bir hafta kaldım geri geldim. Şimdi on gündür kocamla konuşmuyorum. “Bir süre sonra alışırsın” dedikçe daha fazla öfkeleniyorum. Git, kiminle evleniyorsan, onun yanında kal, bir daha da, bu eve adımını atma dedim. Bir iki sefer gelmişti, çocuklar kapıyı açtılar. Oturduğu odaya da girmedim. Ben onun için nice eziyetlere katlandım. Onun bir dediğini iki etmedim. Onu huzursuz etmedim. Onun ailesine hep hürmet ettim. Beş çocuğu ne zahmetlerle büyüttüm. Demek ki, onun gözünde bunların hiçbirinin kıymeti yokmuş. Bacısı geldi. “Neden böyle yapıyor biz de anlamadık” diyor.
Annesi de benim yanımda oğlunu suçluyor. Oğlunun yanında da yeni gelin benim evimde otursun diyormuş. Bana söylediklerine göre daha nikah kıymamışlar ama, artık hiçbir sözüne güvenmiyorum. Benim tepkimi düşünerek öyle dediğini düşünüyorum. Çocuklar da babalarına kızıyorlar. Ama maddi olarak onları kendine bağlamış. Bir oğlum onun yanında çalışıyor. Diğer ikisine de sürekli harçlık veriyor. Kızlarım da bana çok üzülüyor. Babalarını da bırakamıyorlar. Depresyon filan nedir hiç bilmezdim, şimdi bir sürü ilaç kullanıyorum. Her türlü sağlığım bozuldu. Daha önce sohbetlere giderdim. Artık, herkes bana tuhaf bakıyor diyerek bir yere çıktığım da yok. Ne yapacağımı bilemiyorum.”
Okuyucumuz, durumu kabullenmediği için haliyle, kocasının ikinci evliliğe karar verdiği bayandan ve kocasının onunla ilgili gerekçelerinden söz etmiyor.
İslam'ın, erkeğe adaletli olması şartıyla dörde kadar evlenebilme ruhsatı üzerine uzun uzun fıkhi ve sosyolojik izahlara girecek değiliz.
Ancak şu kadarını söyleyelim. İnsan(nefis) odaklı ve hümanist orjinli postmodern kültürün hükmettiği bir zamanda ilk eş konumundaki kadının kendini merkez dışına itilmiş gibi hissetmesi anlaşılır bir durumdur. Burada, kadının kocasındaki kalbi potansiyeli, ilgiyi, muhabbeti, takdir edilmeyi, taltif görmeyi, değer vermeyi vs. bir başka kadınla paylaşmaya karşı geliştirdiği refleks de fıtridir.
Dolayısıyla her kadının, kocasının bu tavrını onaylaması beklenmez. Bir yere kadar tepkisine de hak verilir. Bir yere kadar diyoruz. Çünkü, kadın ortaya çıkan bu yeni meseleyi, aşırı bir panikle, felaket havasına dönüştürdüğünde, adeta zihninde büyüttüğü bir canavarın sürekli ısırdığı garip bir travma halinin kurbanı olacaktır.
Böyle derken, misalde belirtildiği gibi ilk kadın alışsın, zamanla zaten o kuruntuları içinden atacaktır demiyoruz. Ancak, kocasının bu yaptığına gösterdiği tepkinin ruh ve beden sağlığını yıpratacak bir seyir izlemesine izin vermemeli diyoruz.
Kadın kocasının değil, Allah'ın kuludur. Allah'a karşı sorumluluğu kocasına karşı sorumluluklarıyla kıyaslanamayacak kadar büyük ve fazladır. Karı koca bile olsa insanlar arasındaki bağlar, kişiyi Allah'a yaklaştırdığı zaman değerlidir. Aksi takdirde, akıbet iyi olmaz. İnsan yaptıklarının, söylediklerinin hesabını nihayetinde Allah'a verecektir. O yüzden evvela merkezdekini unutmamak lazım.
Yapılan iyilikler, vazifeler, katlanılan meşakkatler de koca için değil Allah için değilse, onun da çok bir kıymeti olmaz. İmtihanı kazanmak denildiğinde, dünyevi rahatı, özgürlüğü ve konforu elde etmek anlaşılmamalıdır. İmtihanı kazanmak, o anda gösterdiğimiz tavırdan Rabbimizin razı olup olmamasıyla ilgilidir.
Elhasıl, eşinizin bu tercihine karşı tamam mücadelenizi verin, ama isyan etmeden, minnet etmeden, göz çıkarmadan, Hakkı eğip bükmeden kendinizi mahvetmeden..
Dua bekleriz.