İnsanoğlu için en büyük sınavlardan biri güç ve iktidardır. İnsanlık tarihindeki en dramatik sayfaları tarih sahnesine taşıyan etkenlerin başında güç gelir. Güç, iyi işlerin kaynağı olma özelliğine sahip olmakla birlikte çoğunlukla kötü olayların sebebi olarak sahada rol oynamıştır. Bütün toplumsal problemlerin ana kaynağı, gücün yanlış kullanılmasındandır. Güç doğru yönde kullanıldığında imar ve ümran'ı, yanlış yönde kullanıldığında ise ifsat ve tuğyan'ı sonuç verir.
İnsanlık batı medeniyetinin egemenliği ile beraber güç odaklı zulüm ve haksızlıkların en büyüklerine maruz kalmıştır. Çünkü bu medeniyet gücü kutsayan, ona haklılık payesi veren bir anlayışa sahiptir. Bu anlayışa göre güçlü kim ise haklı odur. ‘Büyük balık küçük balığı yutar.' ‘İnsan insanın kurdudur.' ‘Hayat bir mücadeleden ibarettir' benzeri yırtıcı hayvanlar dünyasında ancak geçerli olan vahşi kurallar batı medeniyetinin ana kabullerindendir. Merhum Akif ‘Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar' derken batı medeniyetinin insani değerlerden mahrum bu özelliğine işaret etmişti.
İslam, gücün yegane sahibi olarak Allah'ı görür. İnsana bahşedilen güç ancak bir emanettir. Kulluğun ifası ve bu kapsamda toplumdaki dengenin korunması için bu gücün kullanılması meşru ve zaruridir. Bir emanet olan gücün keyfi bir şekilde kullanımı yasaktır. Böyle bir şey zulümdür ve zulüm haramdır. Evet, gücün yanlış kullanımı zulmü doğurur. Dolayısıyla güçlüler zalimleşme tehlikesine en çok yakın duran kimselerdir. Tarihteki hemen bütün zalimlerin iktidar ve güç sahipleri olduğu görülür. Bu kural bugün de değişmiş değildir. Sermayedar kapitalistler, ellerinde bulundurdukları ekonomik güç vasıtasıyla toplumlara ve onları idare eden hükümetlere nizamat verebiliyorlar.
İktidar ve yönetim topluma hizmet etmenin araçlarıdır. Bu araçların ehliyetsiz ellere geçmesi toplum için felaketin kapılarını açar. Müslüman, taşıdığı ilâhi sorumluluk gereği topluma ve işlerine bigane kalamaz. İslam ruhbanlık dini değildir. Müslüman insan, yaşadığı toplum ve çevrenin işleriyle ilgilenmek ve olumlu katkı sunmak ile mükelleftir. İnsanlara yardım etmek, muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek, bozulan işleri düzeltmek de ibadetin değişik bir türüdür. Toplum sosyal, ekonomik ızdıraplarla çalkalanırken Müslüman kişi bu duruma seyirci kalamaz. ‘Bu işler berbat işler, en iyisi köşeme çekilip ibadetimi duamı yapayım' demek Müslümanca bir tavır ve yaklaşım değildir. Toplumun siyasetine ilgi duymayan bir din de ilâhi, hakiki bir din olamaz. Merhum Dr. Ali Şeriati'nin ifadesiyle:
‘Eğer bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa bil ki bu bir hainin davetidir'.
Ne var ki boğulan birini kurtarmaya giderken boğulma tehlikesinin de farkında olmak gerekir. Yüzme ve kurtarmanın esaslarını iyi bilmeden ve o konuda deneyimli olmadan denize dalmanız tehlikeli olabilir. Başkasını kurtarayım derken kendi canınızdan da olabilirsiniz. Yani iktidarı elde bulunduranların işin ehli olmaları şarttır. ‘Ehliyetsiz kişilere iş verilince kıyameti bekleyiniz' buyrulmuştur.
İktidar ve gücün özelliklerini ve barındırdıkları tehlikeleri iyi bilmek gerekir. Her şeyden önce gücün insanı kendi kontrolü altına alabilme özelliğini fark etmek gerekir. Gücü kontrol etmek ona sahip olmaktan çok daha önemli ve önceliklidir. Kontrolsüz güç felaketten başka bir şey ifade etmez. Zulme ve azgınlığa alet olan güç, sahibini helake götürür.
Haddini aşarak zulme sapanların iktidarları kalıcı olmaz. Küfür devam eder ama zulüm devam etmez. İktidarı ele alan Müslümanların dikkat etmeleri gereken en önemli nokta budur. İktidar ve nimetleri Müslümanı değiştirmemeli. Müslüman dünyanın geçici metaına değil, ahiretin ebedi ve hakiki nimetlerine talip olmalıdır. İslam'ın insana sağlayacağı huzur ve güvenin, onur ve şerefin en güçlü iktidarların sağlayacağı şeylerden çok daha üstün ve değerli olacağına inanmak imanın gereğidir. Müslüman siyaseti de diğer her iş gibi ibadet bilinciyle yapmalıdır. İktidarın sağladığı imkanlarla başı dönüp dengesini yitirmemelidir. Her zaman kendisine verilenin ilâhi bir nimet ve imtihan olduğunu hatırlayıp kulluk edebini takınmalıdır. Şairin dediği gibi:
Tutalım çarha erişmiş câhın
Yine edna kulusun Allah'ın
(Nabi)
Hz İmam Ali'nin iktidar ve onu elinde bulunduranların toplum üzerindeki etkisini ifade eden veciz sözüyle bitirelim:
'Buyruk sahibi, büyük bir nehre benzer; arklara ondan su gider. Nehrin suyu tatlıysa arklardaki de tatlı olur, tuzlu olursa, tuzlu olur'
Şu satırları okurken sonuçları netleşmiş bulunacak seçim sonuçlarının memleketimize, İslam ümmetine ve camiamıza hayırlar getirmesini dilerim.