İktidarların Üç Dostu ve Bir Düşmanı

Mirali YILDIRIM

Kadim kuralda; maddi ve manevi, sosyal ve siyasal alanlarda iktidara yürüyen her kişi ve yapının değişmeyen üç dostu, bir düşmanı vardır.

1-Beraber yola çıktıkları. 2-Yolda buldukları. 3-Yolunu bulanlar. A-Yola Dikilenler.

Geçmiş ve mevcut iktidarın yükseliş ve gerileme süreçleri bu Üçlü’ye göre şekillenmiştir. %52’leri tek başına almış olan mevcut iktidarın girdiği hazin süreç de böylece şekillenmektedir. “Her nefsin(!) ÖLÜMÜ tadacağı” mukadderdir amma “ders olsun” diye -mevcut iktidarı da merkez alarak- bu tip ve yapıları anlatalım.

 1-Beraber Yola çıktıkları: Siyasal yapı; İslami, kapitalist, sosyalist veya faşist olsun, tümünün ilk kadrolarında bir inanç, emek, çileye dayalı bir dava bilinci vardır. Aksine dava denen şey oluşmaz.  

Mevcut iktidar da dava(!) bilinciyle yol aldı. Etkin bir azınlığın rotasını değiştirebildiği Anadolu Kurtuluş Savaşı da başlangıçta Beraber Yola Çıkanların davası birdi ama zaman ve zeminin olmayan hesaplarına göre evrildi.

Osmanlı sonrasında şekillenmiş olan halkı Müslüman ülkelerdeki şekillenmelerin hemen tümünde aynı süreç işlenmiştir. Ümmetin son iki yüz yılda yaşadığı travmalar; Ümmetin bilinçaltını boşaltmış, hafızasını resetlemiştir. Orantısız güçlere karşı zafer hesaplarını bir kenara bırakmak zorunda kalan ümmet, siyasi alanda amatöre düşmüştür.

Bağımsızlık ve devletleşme süreçlerinde her taviz ve uzlaşmaya razı olan Halkı Müslüman devletlerdeki siyasal yapılanmaların her birinin yanında veya yedeğinde; kendilerini kontrol eden veya beklenmedik yer ve zamanda küskünleri oynayan, oyunbozanlık yapan “organizatörler” var olageldi. Yasa, darbe ve paralel yapılar da buydu.

Türkiye’nin yapılanmasında Fethi Okyar’ın, Kazım Karabekirlerin; Mendereslerin kurdukları; Mısır’da, İHVAN hareketinin; Gannuşi’nin Tunus’ta yaşadığı bu manilerdi. Sandığa gömülen zihniyet; iktidarları uzlaşıya veya tam itaate mecbur ediyordu. Sandıktan çıkan yerliyse hizaya gelmese yaşama şansı kalmıyordu.

Belki de bu maslahat veya zorunluluktu ama adil değildi. Beraber Yola Çıktıkları kadrolar yetiyorken, birileri(!) haspaları bozuyor. Zihniyeti farklı, davası başka ama aşamıyorsunuz; uzlaşıyorsunuz. Uzlaştıkça da kendinizle çelişiyorsunuz, kendinizle ve öz kadronuzla hesaplaşıyorsunuz. İçerde hesaplaştıkça da ötekilerin, belki de karanlıkların hesabına çalışmış oluyorsunuz. Derken dava tersine bir davanın neferi oluyorsunuz.

Böylece tabanınızı önce şaşırtıyor, sonra küstürüyor ve nihayet kaybediyorsunuz veya kaybettiriyorlar.

Çünkü “elin çağası isot!” o ellerde, en güzel yasalar çiğnenmek için yapılır.

2-Yolda Buldukları: Siyasi yapılar; -halka rağmen var olmadıkça-  büyür. Büyüme yolunda, kendinden olsun veya olmasın değişik imkân ve kabiliyetlere sahip kişi ve kadrolarla buluşur. Gördüğü lüzum ve ihtiyaç üzere bunları bünyesine alır.

Bünye; çekirdek aşamasındaki veya muhalefetteki patilerde daha doğal ve dava yoğunluklu iken; iktidar olan bir yapı veya partide, doğallık ve dava bilinci gevşer, homojenleşir. Gevşeme, yolda bulunanların yapıya dahil edilmesiyle doğru orantılıdır.

Her kemalin bir zevali vardır kavlince; yolda bulunanların davaya dâhil edilmesi belki de zaruridir ama bu kesimin; davanın stratejik, mahrem birimlerde etkin olmaları zaruret değil sonun başlangıcını hazırlayan bir zevaldir. Yolda bulunanlar; aksi bir durum olmadıkça, yolda bulacakları daha üst kazanım ve cazibelerle de uzlaşabilirler. Tuzları kuru olan bu kesim, “gömleğin ötesindeki değişimleri..” de dayatırlar.

3-Yolunu Bulanlar: Bunlar her iktidar ve nimet çevrelerine katılırlar. Çağrılmalarına gerek yok; buldukları bir anlık fırsat ve boşluklarda, miri mera ve çayırlara dalar, bünyeye dahil olurlar.

İlke yok kural kaide, gurur ve onur hesaplarına takılmaz esasen önemsemezler de. Durumdan vazife çıkaran muti işgüzarlardır. Yanlış, yalan ve iftiralarda yüzleri kızarmaz, gururları hesapta bile olmaz.

Emredilene koşarlar, istenenin fazlasını yaparlar. Mutfakta terleyenin sunmak için kapıya getirdiği çorba tasını bir hamlede alır, kendisi hazırlamış gibi ağaya(!?) sunarak göze girmeyi başarırlar. Fırsatçı keskin nişancılardır. Saniyelik fırsatlarda hedefe varır, kelle alır, aklanmasını bilirler; karşılarında “Allah’ın Nuru’yla; hikmet ve ferasetle bakan bir amir” yoksa tabi!

Netice olarak, insan olmanın güzelliklerinden mahrum olarak yaşasalar da tahribat ve ifsadın da mimardırlar.

Partideki risk ve kaos durumlarındaysa; gidecekleri ikinci bir talan adresi, mera veya çayırıysa çoktan ayarlamışlardır.

A-Yola Dikilenler: bunlar net ve tartışmasız muhalif karşı cephedir. Tarz ve renkleri bellidir. Nerede, ne zaman, nasıl çıkacakları, ne yapacakları belli olduğundan sürprizleri yoktur.

Hz Ali’nin deyimiyle; “Asıl düşmanımdan korkmam. Çünkü ona karşı tedbirim vardır. Asıl korktuğum; benden görünüp beni hançerlemek için yanıma kadar sokulan kişidir. Çünkü ona karşı bir tedbirim yoktur!”

Çözüm; bildiğimiz güzel amelleri uygularsak, -vadi olan- Rabbimiz, bilmediklerimizi öğretir.

Sessiz çoğunluğun dua ve gözyaşlarıyla muktedir olmuşken; mutlu, azgın azınlıkla beka bulmaya çalışan Bizim Çocuklara(!?) dert olmadan ders olsun temennilerimle.. Wesselam!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.