İlim öğrenmek, Allah'ın Kur'an'daki ilk emridir. İlim öğrenmekten maksat, Allah'ın dinini en güzel şekilde yaşamak, yaymak ve yaşatmaktır.
Bu maksadın bihakkın gerçekleş mesi için, ilmi öğrenen kişinin öğrendiklerini hayatında yaşaması ve ihlasla amel etmesini gerektir.
Bir insan okuduğu ilimden kendisi faydalanmıyorsa başkalarına anlatması beyhudedir. Her hususta bize en güzel örnek olan Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, kendisi için şöyle dualar ederdi: “Allah’ım! bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğretve ilmimi artır.” (Tirmizi, Deavat 128)
“Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, kabul edilmeyen duadan, korkmayan kalpten ve doymayan nefisten sana sığınırım.” (Tirmizi, Deavat 68)
Hadis-i şeriflerde geçen “faydasız ilimden” şunlar anlaşılır: Bilinip onunla amel edilmeyen ilim, bilinip başkasına öğretilmeyen ilim, sahibinin durum ve davranışlarını düzeltmeyen ilim, sahibinin kötü huyunu değiştirmeyen ilim, bilinmesine ihtiyaç duyulmayan ilim, dinin tasvip etmediği/caiz görmediği (sihir bilgisi gibi) ilim ve benzerleri.
Alim, amil olmadığı (öğrendiklerini hayatına uygulamadığı) zaman hamil olur. Hamil olmak yani amelsiz ilmin taşıyıcısı olmak bir vebaldir, hatta helak olmanın ve ifsadın vesilesidir. Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem, şöyle buyurur:
“İlim amelin kılavuzudur. Ümmetimin helaki (amelsiz) alimlerden ve cahil abidlerden olacaktır.” Aliyyülkari, Esraru’l-Menfua, 364)
Fahreddin Razi’ye göre; ilmiyle amel etmeyen kimsenin hali, sırtında su kapları olduğu halde çölde susuzluktan ölen devenin hali gibidir.
Amelsizlik bir fitnedir. “Fi’lü’l-ulema, delilü’l-cühela” -Alimlerin yaptıkları, cahillerin delilidir- sözünde belirtildiği gibi; ilim adamları halkın örneğidirler.
Alim ilmiyle amel etmediğinde cahil de öğrenmekten üşenir. Amelsiz ilim yağmursuz bulut gibidir. Bir şeyin ilmini öğrenmek, ondan istifade etmek içindir. Allah’u Teala bu dini, insanlar ondan söz etsinler, lafını etsinler diye değil, onunla amel etsinler ve ona göre yaşayıp hayatlarını düzenlesinler diye göndermiştir. İslam, yalnız bilgi işi değil, aynı zamanda iman, amel ve hareket işidir.
İlim imana ve salih amele götürdüğü nispette faydalı ve faziletlidir. İlmi, kendisini hakikate ulaştırmayan kimse, mutlak surette ilmin hamalıdır. Yolcuyu gitmesi gereken yere götürmeyen gemi, çok güzel de olsa basit bir süsten başka bir işe yaramaz, buna gemi de denmez.
İnsan için marifet ve hüner, yön belirleyen pusulayı cepte taşımak değil; şu çalkantılı dünya denizinde asıl hedefe gidecek yönü belirlemek ve o yola koyulmaktır.
Senin hayatını düzenlemeyen, seni Hakka iletmeyen, doğru hedefe götürmeyen ve üzerinde bir eseri görülmeyen ilmin sana bir faydası yoktur. İslam’ın hakimiyeti için hizmet etmeyen ilimde hayır yoktur.
İlmin papağan gibi hafızı olmak boşuna yorulmaktan başka bir şey değildir.
Sahabe-i kiram döneminde ortalıkta bu kadar kitap ve araştırmacı yokken, şimdikinden çok daha güzel, daha mükemmel ve daha Müslümanca bir hayat vardı. Onlar Resulüllah sallellahu aleyhi vesellemden aldığı ilimle somut bir Müslümanlığı yaşıyor ve temsil ediyorlardı. Bir rivayetleri varsa, bin halleri ve bir o kadar da amelleri ve icraatları vardı.
Bir hayat ki, tüm kurumları ile vahyi reddeder, kurumlarını, kurallarını, ilkelerini batıl tanzim ediyorsa, orada ilim diye takdim edilen şey, yanlışın aracı olmaktan başka bir şey değildir. Böyle bir ilim, insanın övünçle, aldatıcı bir güvenle taşıdığı dünyada bile pek bir şeye yaramayan diploma ve etiketten ibaret olup faydasız bir yükten ibarettir.
İlim ehil olmayanların elinde olunca bir silahtır. Bu silahın taşıyıcıları, dalaletin hamili, hakikatin katilidirler.
Sırat-ı müstakimin önünde eşkıya gibi yol kesenlerdir. Hak yolu keser, tağutlara kulluğa giden yolları açarlar.
Gerçek alim, sadece güzel söz söyleyen değil; söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen kimsedir.”
Ne mutlu hakkı haykırdığı gibi, onu en güzel şekilde kendi nefsinde tatbik eden, özü sözünü yalanlamayanlara! Sözünden çok özü ile örnek olanlara.