Evvela İslam'ın azametini kendi şahıs-larında yansıtmaya azmeden, değerli âlim ve alimeleri tenzih ettikten sonra…
Belirtmem gerekir ki yapıp ettikleriyle halktan sıradan insanların bile şaşıp kal-dığı alim isimlilerin bulunduğu garip bir devir bizimki. Aynı şekilde alime ya da hoca hanım adıyla anılıp kibriyle cahileye ve üniversiteli çağdaş genç bir kıza ders veren müslimeler(!) devrinde yaşıyoruz yine. Alim ve alime hazretlerinin evindeki şatafat, kontun şatosuyla at başı gidiyor. Dilde ise maşallah sadece ahiret: Efendim, Allah'ın aslanı Hz. Ali şöyle yaptıydı, Hz. Ömer böyle buyurduydu; Hz. Hatice hatun annemiz böyle yapmışmış, Nesibe hatun annemiz şöyle demişmiş...
Sormazlar mı ya sen?
İslami ıstılahta cehalet, bir şeyin bilgi-sinden yoksun olmak anlamında değildir. Yani ıstılahî anlamıyla cehalet, bilmenin zıt anlamlısı değildir. Belki akletmenin zıt-tıdır. İslam nazarında insanı cahillikten salt bir “bilme” kurtarmıyor. İlimde bir otorite olsa dahi, ilminin gerektirdiği döngüde dönmeyenler de cehalet kuyusundadır. Bu şu demek: Medeniyet görmeyen bir çöl bedevisi ne kadar cahilse medeniyet gören bir Ebu Cehil de cahildir. Yine medeniyet gören Ebu Cehil ne kadar cahilse, hem medeniyet hem diyanet gören Bel'am İbn Baura da o kadar cahildir. Bu anlamıyla bakıldığı zaman, belki de ilk zikredilen ve kara cahil diye nitelenen bedevi arap, cehaletin en masum, en hoş görülebilir derecesindedir.
İlimle gelen cehaletin kendini ilk gös-terdiği yer, gurur dağıdır. Saadet getiren ilim, sahibine tevazu verir. Bunlar, dalla-rı meyvelerle dolu bir ağacın insanların önünde eğilmesi gibi insana hürmet eder-ler. Dinimizin küçüklere sevgi, büyüklere hürmet dini olduğunu kaç vecihle öğrenen alim ya da alimeye gereken, kolları sıva-maktır. Bu bir söz ilmi değil, amel ilmi-dir. Bunu ameliyle gösterecek, daha açık söylemek gerekirse, bedeni küçükler için ihtiyarlar için bu yolda basbayağı yorula-cak. Oysa bu ilmi kaç tefsir ve hadisten öğrenen zamane alim ve alimeleri; genç, ihtiyar herkes etrafımda niye fır fır dön-müyor serzenişinde.
Yine yardımlaşmanın en üst derecesi olan isar faziletini öğrenen bir âlim ve alime için normal olan beden ve malıyla insanın hizmetine koşmasıdır, gücü nisbe-tinde veren el olmasıdır. Oysa pratik baş-kadır. Mollalarla ilgili halkın dilinde bin bir fıkra dolaşıyorsa bunun sebebi sadece kimi art niyetli kişiler midir acaba. İlimle gelen cehalet dediğimiz şey bu minval şeylerdir. Hz. Ömer'in diliyle; dili alim, bedeni cahil…
Bu, aynı zamanda ilimle gelen şeka-vettir, mutsuzluktur. Zira arzu ettiği şeye ulaşmak, gönlün en basit memnuniyet denklemidir. İlimle, tamamen gayri ilmi olan prestije ve başka dünyevi emellere meyl edenin, buna ulaşmadığı durum-larda, elemlere gark olması gönlün işleyiş yasasının gereğidir.
Samimi olmak lazım. Durumumuzu gözden geçirmek gerekir. Günümüzde en büyük sıkıntımız doğru örnek eksikliğidir. Samimi dindarın azlığı, hakiki âlimin azlı-ğındandır. Bunun için ders halkasına otu-rup ders sırasını bekleyen her medreseli ya da okumak için eline bir kitap alan benim ve senin gibi her biri, bir niyet tashihi yapmak durumundadır. Niye? Talep ne, yol kime...