Kitabı elime aldığımda uzun süre onu evirip çevirdim.
Yıllar öncesini düşündüm.
Özellikle söz konusu bayan yazarlar olunca kitaplara olan merakımız ve düşkünlüğümüz aklıma geldi.
O yazarlara olan sevgimiz, bağlılığımız hiç bir şeyle kıyaslanamazdı.
Onlar gibi başarmak, onlar gibi olmak hayallerimizi süslerdi.
Onlar bizim gözümüzde ulaşılmazlar listesinde yer alıyordu.
Tüm bunları düşünürken gençliğimde elimde Mektup dergisiyle çekilmiş fotoğraf karem gözümün önüne geldi.
Emine Şenlikoğlunun kitaplarıyla ve dergisiyle büyüdüğümüz yıllar ... Saf, duru ve art niyetsiz yıllar.
Şimdi ise elimde Dua yayıncılıktan çıkan ve bir ilki gerçekleştiren bayan yazarımızın kitabı bulunuyor. Malumunuz yedi yılı aşkın bir yayıncılık hayatı olan Dua yayıncılık, bu süreçte Türkçe/Kürtçe bir çok eser yayınladı.
Biz okuyucuları, çok değerli yazarlarla buluşturdu.
Tüm bunlara rağmen bir boşluk veya eksikliğin olduğunu hep düşünmüşümdür.
Uzun süre bu eksikliği kim giderecek diye doğrusu hep merak etmişimdir.
Nihayet Fidan Orhan kardeşimiz “Rivayetler Işığında Hz. Peygamber (sav) Devrinde Kadın Mescid İlişkisi” eseriyle bayan yazar cenahında bir ilki gerçekleştirdi.
Birçok okuyucu kardeşimiz, bunu bir eksiklik olarak algılamayabilir.
Piyasada birçok kadın yazarın olduğunu söyleyebilir.
Ben, camia olarak ilk kadın yazarımızın olması dolayısıyla memnuniyetimi dile getirmek istedim.
Köklü bir geçmişe sahibiz.
Yaşadığımız süreç birçok sıkıntıları beraberinde getirdi.
Fedakârlıkların had ve hesabı bilinmeyecek derecede yaşandı.
Bu süreçten en çok etkilenen ve fedakârlıklarda bulunanlardan biri de hiç şüphesiz kadınlarımızdı.
Bunun içindir ki kadınlarımız birçok konuda aktif veya ilk olmayı hak ediyorlar.
Diğer cenahlardaki Müslüman bacılarımızla kıyas edildiğinde her konuda bir adım önde olmaları gerekir diye düşünüyorum.
Çobanın biri şehre gitmiş ve mağazaların vitrinlerini geziyormuş.
Ayağındaki yırtık çarıklarla önünde durduğu göz alıcı vitrinindeki ayakkabılar konuşmaya başlamış. Çarık:
- Kardeş, demiş. Sen de inek derisinden yapıldın ben de . Ama sen nasıl oluyor da vitrinlere kurulmuş, tahtlara oturmuş pırıl pırıl parlamaktasın. Bense perişan bir vaziyette sürünmekteyim. Bu adalet mi?
Vitrindeki ayakkabı, çarığım lafını ağzına tıkamış:
-Arkadaş, demiş. Her ikimiz de inek derisindeniz. Fakat bir farkımız var. Sen hiç benim gibi makasla doğrandın mı? Cenderelerden geçtin mi? Kalıptan kalıba girip çekiçler yedin mi?
- Hayır .
-O halde benim gibi olamazsın.
Diyeceğim şu ki camiamızın bayanlarını diğerlerinden ayıran birçok farklar vardır.
Onlar nice cenderelerden, nice çekiç darbelerinden geçip nice makaslarla doğrandılar.
Okuyup öğrendiklerini teoride ve pratikte yaşadılar/yaşıyorlar.
Fidan ablamızın kitabı beni böylesi derin düşüncelere ve maziye sürükledi.
Hele de konusu camilerle ilgili olunca...
Sahi camileri cıvı cıvıl doldurduğumuz o günlerimiz size neyi hatırlatıyor?
Sanki bir yaramı deşti bu kitap.
Yazar ablayı tebrik ediyor devamını diliyorum.