DOĞRUHABER
PKK güçlü olduğu yerlerde Cemaat fertlerine karşı uygulamaya koyduğu baskısı, erkeklerin sakalıyla başlamıştı. Bir yandan sakalların kesilmesi istenirken bir yandan da ticari ambargolar devreye sokuluyordu. Bu bazı yerlerde başörtüsünü yasaklama ve bayram kutlamalarını engellemelere kadar gidecekti. Tarih ibret alınmadığı sürece tekerrür edecek ve hatalar tekrarlanıp duracaktı.
Bu şekilde baskılar o derece artacaktı ki, cemaat fertleri evlerinden çıkamaz hale geleceklerdi. Çevre il ve ilçelerdeki İslami kesimden yiyecek isteyecek kadar sıkıntılar artmıştı. Bu baskılara boyun eğmeme kararı alan bölge Müslümanları ile PKK fertleri arasında İdil Lisesinde kavgalar çıkmaya başlamıştı bile. Ve bu kavgaların sonucu, yaralanmalara kadar gidecekti.
Tüm bu mücadeleler içinde İdil'de Karaaslan ailesi ön plana çıkıyordu. Kendi halinde bir genç olan evin oğlu Mehmet Şerif, Cemaat ile tanıştıktan sonra aktif biri oluvermişti. PKK ile yaşanan tartışma ve kavgalarda hep onun ismi geçiyordu. Baba Fakî Sabri ve anne Hayriye kendi hallerinde yaşayan dindar, fakat herkes gibi PKK'dan çekinen insanlardı. Bundan dolayı oğullarını uyarıyor ve davadan vazgeçirebilmek için epey çapa harcıyorlardı. Aslında oğullarının haklı olduğunu, İslam'dan başka çıkar yol olmadığını biliyorlar ancak PKK zalim olduğundan oğullarına böyle telkinlerde bulunuyorlardı. İş o hale geldi ki, oğulları evi terk etmek zorunda kaldı. Bir süre sonra anne Hayriye oğlunun evden ayrı kalmasına gönlü razı olmadı ve Fakî Sabri'nin talebiyle oğlu evine geri dönecekti.
Fakî Sabri inançlı, dürüst, onuruna düşkün bir kişiliğe sahipti. Medreselerde talebelik yaptığından dolayı kendisine Fakî deniliyordu. Gıda üzerine toptancılık işiyle uğraşıyordu. Komşusu Rıdvan kendisi hakkında: “Fakî Sabri ile dükkânlarımız yan yana idi. Babam vefat ettiği için ben ile kardeşim Abdürrahim dükkânımızı idare etmeye çalışıyorduk. Ancak bilgi ve tecrübemiz yoktu. Fakî Sabri amcamız bizimle Gaziantep'e geliyor, toptancılarla tanıştırıyor, işimizde başarılı olmamız için gayret sarf ediyordu. Hâlbuki bizler onun için ticari rakiptik. Buna rağmen ayakta kalabilmemiz için bize her türlü yardımı yapıyordu.”
Fakî Sabri sadece bu şahıslara değil, tüm İdil halkına yardımcı oluyordu. Maddi sıkıntısı olanlar borç istemek için kapısına gittiklerinde boş dönmüyorlardı.
İşte böylece gerginleşen bu hava içinde PKK'nın sert bakışları bu aileye yoğunlaştı. PKK, evlatlarını kaçırmak niyetindeydi. Bu amaçla 07.05.1991 günü Karaaslanların kapısına dayandılar. Baba Fakî Sabri'nin oğlunu teslim etmeye niyeti yoktu. “Ben oğlumu vermem. Çağırın arkadaşlarınızı, konuşun ve aranızdaki sorunu halledin.” diyecek ve PKK militanları ise onu götürmeye dair emir aldıklarını söyleyeceklerdi. Bölgemizde yıllar sürecek olan bir kavganın ilk ateşi işte o an yakılacaktı. PKK militanları kapının üst penceresinden içeriye doğru ateş edince Baba Fakî Sabri ve anne Hayriye ağır yaralanacaklardı. Bir yaralı daha da vardır. O da küçük torunları Şehadet'tir.
O gece yaralılar alınıp Diyarbakır'a götürülür. Ama şehadet, bu nazlı toprakları gülistana çevirmeye başlayacaktır. Ve Tarih yeniden tekerrür edecek, zalimler zulmün payidar olmadığını bilmeyecek ve bir daha zorbalık silahına sarılacaktır. Sümeyye ve Yasir ailesi bir daha tarihin sayfalarını al renkli nakışlarla süslemeye başlayacaklardı.
Sonra ne mi oldu? Mehmet Şerif anne babasının şahadetinden 7 ay sonra dükkânları kundaklanacak ve kendisi şehit olacaktı. İşkence, öldürme, kundaklama ve yüzlerce yetim ve dula rağmen, şanlı bir direniş başlayacaktı.
1991 Mayısının ilk haftası ile Kürdistan tarihi yeni bir dönemece girmişti ve bu kutlu sevdasını da kutlu Önderinin izinde tıpkı Onun siyerinde olduğu gibi Fakî Sabri ve Hayriye'yi şahit olarak Arş-ı Ala'ya göndermişti…