Acayip bir memlekette yaşıyoruz.
Memleket derken memleketi idare eden düzeni, sistemi kast ediyorum.
İki yüz yılı aşkın bir süredir hep aynı kısır döngü içerisinde debelenip duruyoruz.
Ceremesini de hep beraber çekiyoruz.
Bir türlü yatağını bulamayan suyun yatak değiştirerek ilerlemesi gibi kâh o tarafa kâh bu tarafa avare avare savrulup duruyoruz.
Onlarca kez düşürüldüğümüz durumlara yeniden düşürülüyoruz.
Son günlerde müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi üzerinden toplumsal kamplaşma tavan yapar hale getirildi.
Laik bir yönetimde devlete bağlı Diyanet Kurumu'nun varlığı tartışılması gerekirken bir lobi, meseleyi ısrarla rejim tartışması haline getirmenin peşinde.
Kimdir, nedir bu lobi?
Aslında tanıyoruz onları.
‘Saldırgan tekbir getiriyordu' repliği eşliğindeki Danıştay saldırısı tertipçileri,
‘Ordu göreve' zihniyeti sahibi militarist kafa yapısı,
Çağdaş yaşam, Atatürkçülük üzerinden dindar kesimleri sindirmeye, bastırmaya ve köşeye sıkıştırmaya çalışan klikler,
Ve saire… Ve saire…
Aynı filmi tekrar seyrediyor ve ‘dejavu' oluyoruz.
Son bir-iki ay içindeki şortlu kadın saldırıları,
Atatürk büstlerine yönelik saldırılar,
“Kıyafetime karışma!” etkinlikleri,
“Çağdaş yaşam tehlikede” sloganları,
Stadyumlardaki “İzmir Marşı-Tekbir” gerginlikleri…
Diğer taraftan “Yeni Devlet” tartışmaları…
Evet, neler oluyor?
Tesadüf mü bütün bu olan bitenler?
Elbette hayır!
Dün, “Ergenekon-Balyoz” olarak adlandırılan ve yenilir yutulur olmayan darbe planları ile ‘rejim tehlikede' tertipleri içinde olduğu iddia edilen unsurlar, FETÖ ile dengelenmeye çalışılıyordu.
Bugün tam tersi yapılıyor.
Yani FETÖ; Ergenekoncu, Balyozcu olduğu iddia edilen çevrelerle dengelenmeye çalışılıyor.
Bu çevrelerin askeriye ve devletteki görünürlüğü ve gücü arttıkça da gösterimden kalkmış filmler yeniden gösterime giriyor.
Amaç ülkenin karışması, toplum katmanları arasında oluşturulmaya çalışılan gerginliğin tırmandırılması ve malum son:
“Toplumsal çatışma!”
Allah muhafaza, olmaz inşaallah ama sürecin o noktaya doğru evirildiğini görmek zorundayız.
Üstelik bu sefer işin içinde FETÖ ile birlikte aynı amaca hizmet eden ve birbirine zıt gibi görünen birçok yapı var.
Anadolu'nun gen haritasını çıkaran küresel şeytanların bu ülkeyi sadece etnik ve mezhepsel temelde değil; yaşam tarzı ve ideolojik ayrılıklar üzerinden de ayrıştırıp parsellediğini çok iyi bilmek ve görmek zorundayız.
Türkiye'den bir Irak ve Suriye çıkarmaya çalışan güç odaklarının böyle bir ajandaya sahip oldukları artık sır değil.
Esasen FETÖ'yü besleyip palazlayan da bu sanal korku imparatorluğu ve yasakçı anlayış değil miydi?
Çocuğunu kendi eli ile askerî kışlaya teslim eden bir anneyi sırf başörtülü olduğu gerekçesi ile kışlalardan içeriye almama cinayetini işleyenlerin günahı değil midir FETÖ?
Anlaşılan aynı günahı işlemeye devam etmek isteyen birileri var.
Midemizi bulandıran ve artık duymak, görmek istemediğimiz hokkabazlıklar üzerinden eski senaryolar yeniden sahnelenmek isteniyor.
Buradaki niyeti sezmemek, siyasi basiretsizlik olur.
Hele hele “Ne yapalım, bunlara mecburuz, başka da çaremiz yok!” şeklindeki bir taktiksel yaklaşımın bu ülkeyi felakete götüreceğini ve son tahlilde böyle bir sürecin sokakların karışması ile neticeleneceğini görmek zorundayız.
Buna karşı nasıl bir tedbir geliştirilebilir?
Anayasaya ve devlet bürokrasisine sirayet etmiş “dil ve din yasakları” acilen kaldırılmalı!
Ayrıca yeni sistemi/düzeni şu ya da bu değil, millet kursun!
Ve bu sistem millete hiçbir ideoloji dayatmasın?
Her hak sahibine hakkını teslim eden, emperyalizmin müdahale edeceği açık alanlar bırakmayan ÂDİL DEVLET olsun!