İman; İlahi Aşktır

Esirler getirilmişti ve onların arasında kendi çocuğunu arayan bir kadın vardı.

“Yan yüreğim yan, gör ki neler var        

Bu halk içinde bize gülen var.

Ko gülen gülsün Hakk bizim olsun

Gafil ne bilsin hakkı seven var.”

Yunus Emre

“Esirler getirilmişti ve onların arasında kendi çocuğunu arayan bir kadın vardı. Kadın yakaladığı her çocuğu can havliyle kendine çekiyor, çektiği çocuğun kendi çocuğu olmadığını görünce de diğer çocuklara hızlıca yöneliyordu. En sonunda çocuğunu buldu ve kucakladı. Peygamberimiz bu manzarayı ve kadının o nefes nefese olan halini, gözü yaşlı seyrediyordu. Ve bize dönerek:

-”Şimdi şu kadın kendi çocuğunu ateşe atar mı?” diye sorunca

Biz;

-”Atmaz” dedik.

O:

-”Şüphesiz Allah, o kadından daha şefkatlidir, “ buyurdu.

Anaya şefkati kim verdi?

Allah, en büyük nimet olarak sevgisini kullarına sundu. Sundu da kul, Rabbine ne sundu?

Rahman, kullarını çok sevdi de sevgisine karşılık vermediklerini görünce de azap verdi.

Bunca nimete karşılık vermeyen kula, azap vermeyecekti de ne verecekti?

“Kalbimi kendi muhabbetine tutsak kıl”(1) diyen yüceler ile ekmeğe tutsak, oyun ve eğlenceye mahkûm, kadına ve ırkına tapkın, kötülüğe sapkın, gaflete dalgın, rezilliğe alışkın olan biz, ne haldeyiz? Bak, birkaç saat önce de günah işledik, kalp kırdık, gönül yıktık. Allah, büyük sözlerin üstümüzdeki tesirini de büyük kılsın. (âmin)

Kur’an ve kudsi hadislerin ruhaniyetiyle Allah(cc) şunları manaca der ve demiş:

Ey Kulum! Benim kapımı çaldın da sana kapıyı mı açmadım?

Sen bana yürürken ben, sana koşarak mı gelmedim?

Beni istedin de ben, sana kulak mı tıkadım?

Kim çağırdı da “kulum söyle” demedim?

Beni seveni terk ettiğimi, yüz üstü bıraktığımı kim, ne zaman gördü?

Menfaat olmaksızın seven, ben miyim yoksa siz misiniz?

Size kâinatı yarattım, bu benim size olan sevgimin açık ispatı değil mi?

Siz mi bana muhtaçsınız yoksa ben mi size?

Bire yüz, bire bin, bire sonsuz rahmet ve nimet verirken böyle bir ticaret nerde görülmüş?

Benden yüce ve büyük ne var?

Ben sevilmeye ve övülmeye layığım, bundan büyük bir gerçek mi var?

Vallahi Allah’ı sevmekten daha büyük bir gerçek yok. İman aşktır. Can çekişmek ilahi aşkı bulamamaktır. Zaten aşk; kabul etmek ve kabul ettiğini son hadde kadar sevmek değil midir? O halde şu hükme varmak aklen uygun olsa gerektir: Tüm âşıklar imanlıdırlar, hem de imanları çok daha derindir. İnanmayan âşık olamaz bu imkân haricidir. Hele hele bu âşık; doğru olana iman etmişse işte aşk burada çok daha derin ve çok daha doğru olmaktadır. Aşk, sevginin, teslim oluşun belki en koyu halidir. Üzüm suyu güzeldir / tatlıdır. Ama bu suyu mayalayıp onu turşuluk bir hale bırakırsanız, işte o zaman şarap oluşacaktır. İşte aşk da sevginin sarhoşluk verenidir.

Dense ki: “Öyleyse tüm âşıklar âşık olduklarına iman etmişlerdir, bu doğru olur mu? Yani biz şimdi sevdiğimiz erkeğe, bayana iman mı ettik?” Bu sözün cevabı Allah bilir ki şudur; tüm âşıklar bilmişler, bildiklerini tasdik edip bağlanmışlar, bağlandıkları şeyi sevmişler, sevdikleri şeye olan arzularını da turşunun kabardığı gibi kabartmışlardır. Yani tüm âşıklar imanlıdırlar. Ama sizin sevdiğiniz şey sizi yegâne sevgili olan Allah’tan ayırıyorsa ve sizi ona değil de başka yerlere götürüyorsa bu aşk sizin ile Allah arasında koyu bir küfür perdesi olmuşsa işte siz hakikaten aşkınıza kul ve köle olmuşsunuzdur. Ama beşeri sevgi ve aşklar aslında ilahi aşka götüren birer basamak ve sebeplerdir. Nitekim birçok beşer aşığı sonra ilahi aşka kapı bulmuş ve yükselmişlerdir. Mecnun’un sevgilisine ulaştığı an sarf ettiği şu sözler manidardır: “Ey Leyla, ben senin kaşının ve gözünün aşığı değildim, sen bir vesileydin ben Allah aşığı idim; ama ben bilmiyordum”

Hallaç ve birçok tasavvuf büyüğünün aşkı; Bediüzzaman’ın tabiriyle; “tevhitte istiğrak”tır. Yani onlar Allah’ın vahdaniyetinde ve birliğinde, o birlik denizinde boğulmuş, sarhoş olmuş, sadece sevgiliyi yani Allah’ı görmüşler bu yüzden tüm varlığı hatta kendilerini inkâr etmişler ve sarhoşlar gibi bazen şathiyat denen uygunsuz sözler sarf etmişlerdir. Esasen tüm sarhoşlarda bu tür sözlere rastlanır. Yoksa “Ben ilahım” diyen bir Firavunla bir İslam büyüğü olan Hallaç’ı, bir tutmak ancak şekle tapmaktır.

Doğrusu sevgilinin güzelliğinde Allah’ı görmeyenin, tabiattaki muhteşemlikte Rabbini sevmeyenin, bir çiçeğe bakıp Allah’ı düşünmeyenin haline ve aklına şaşılır. Kalplerindeki Allah korkusundan pembeleşerek güzelleşmiş olan yüzü, ateş nasıl karartır? Gece karanlıklarında secdede: “Ya Rabbi, sen şahitsin ki ben seni seven bir kulum” diyenin iman büyüklüğünü hangi cehennemler kaldırabilir?

Âşık olduğun ve sevdiğin her şey güzelliğini ondan almıştır. O halde sen aslında ona âşıksın onu seviyorsun. Yoksa sevgilinin esasta Allah olduğunu bilmez misin?

İman tadını ve şarabını içen yine şunları der: “Ol dost için ağuları, şeker gibi yutmak gerek.” Allah ve davası uğruna gelen her bela ve musibete “Hoş geldin, sefa geldin, sen benim Efendimden geldin, “ demek gerek.

Allah Musa’ya şöyle vahyetti: “Ey Musa, ben seni severim” Musa; “Ey Rabbim! Senin beni sevmene sebep olan huyum nedir, söyle ki o iyi tarafımı daha bir iyileştireyim?” Allah: “Sen ana kucağındaki bir bebek gibisin. Ana kızsa da azarlasa da çocuk anasına sarılır.” Âşık da Musa (a.s) gibidir. Rabbi azab da verse nimet de sunsa âşık yine rabbine sarılır.

“Kendisiyle savaştığın Allah, sana savaşta bu kadar nimet veriyorsa acaba barışta sana ne verir, neler verir.”(2) Allah’a itaat etmeyen bizler, kötülük odakları oluşturan bizler, Allah’a karşı bir harpteyiz ama ona rağmen rabbimiz bize nimet üstüne nimet vermekte, kendisine küfür edenlere kendi dinine saldıranlara karşı da nimetler sunmaktadır. Şimdi böyle bir varlık, kullarının barışını yani İslam’a girişini, Rabbinin istediği gibi yaşayışını nasıl ödüllendirir? Kötü misafire bunca nimet veren Allah, iyi misafire neler verir neler?

“Allah aşk dolu bir arifi murat eder, cennet müşterisi değil.”(3) “Bu adam beni değil malımı seviyor” sözünü toplum içinde çokça duymuşuz yâda bizzat söylemişiz. Allah’ı cennet için değil bizim Rabbimiz, bizim sevdiğimiz olduğu için sevelim. Menfaatperestçe bir tavır iyi olmasa gerek. Gerçi Allah cenneti de isteyene verir. Ama asıl olan Allah’tır, cennetler ya da cehennemler değildir. Burada cenneti küçümseme suizannına kimse kapılmasın; siz deyin, sizi mi seveni istersiniz yoksa malınızı mı seveni? Elbette “beni” dersiniz, peki Allah demez mi?

Sevgilinin kusurunu görmemek, tüm âşıkların en baştaki hallerindendir. “Sevdiğinin burnu biraz büyük biliyor musun?” diyene karşı âşık kimse: “Ben yıllardır seviyorum; ama öyle şey yoktu” diyecektir. Allah’ı seven, Müslümanları seven birinin de diğer Müslümanların kusurlarını görmemesi lazım. Görüyorsa söylememesi, söylüyorsa etrafta pazarlamaması, pazarlıyorsa zalimlere-düşmanlarına ulaştırmaması lazımdır. Gerçi kardeşinin kusurlarını etrafta söyleyen, pazarlayan kişiye kardeş denmese yeridir. Kardeşliğin de bir hukuku yok mudur?

“En sağlam iman bağı Allah için sevmek ve Allah için (zalimleri, kötüleri) sevmemektir.” “Biri kendisi için sevdiği bir şeyi kardeşi için de sevmedikçe hakkıyla iman etmiş olmaz.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai) Ben, kardeşlerimin benim hakkımda ileri geri konuşmalarını istemiyorum, tabi siz de.

İman aynı zamanda peygamber sevgisidir de: “Sizden biriniz ben, kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hakkıyla iman etmiş olmaz.” (Buhari, Müslim, Nesai) Peygamber aramızda değil, cismi yok ki cismini sevelim. O halde onun ruhaniyetini sevmek ve onun gibi olmaya çalışmak, onun ümmeti olduğunu idrak etmek ve onun ümmetinin şerefini yüceltmek; onu sevmektir.

Aşk ehli insanların davaları uğrunda daha bir çalışkan ve fedakâr olduğu herkesin malumudur. Akıl ehli insanlar ise davaları için daha çok tedbir peşindedirler. Davasının; dininin başarısını isteyenler akıllı olsunlar, şüphesiz akıllı olmak kötü değildir. Ama akıldan ziyade bu insanlar davalarını sevsinler; çünkü sevgi, başarıyı, morali ve motivasyonu her şeyden öte aşkı getirecektir. Kendi davası yolunda çalışkan ve fedakâr bir topluluk isteyenler, cemaatler; mensuplarına imanı ve aşkı vermeli, ağlamayı öğretmeli, seherlere kalkmayı ve teheccüdü sevdirmelidirler.

“İnsanın asıl gıdası Allah nuru ve aşkıdır.(4)

Muhabbetullahın lezzeti vardır. “Kimin için Allah var, ona her şey var. Ve kimin için yoksa her şey ona yoktur, hiçtir.”(5) Allah’ı sevene aşk da var, mal ve makam da, can da var canan da var. Allah senin ise cennet de senin, dünya da senin ve nimetler de senindir.

“Allah(cc), aşkını bizim içimize soksun, soksun da onun dinine hizmet etmiş olalım” âmin.

KAYNAKLAR

(1) Kumeyl Duası’ndan

(2) Mevlana

(3) Ali Şeraiti

(4) Mevlana

(5) Bedüzzaman, Sözler sh: 462
 

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?