15 Temmuz’da gerçekleştirilen ABD destekli darbe girişimi sırasında Boğaziçi Köprüsü’nde darbecilere karşı tek başına direnirken kameralara yansıyan Safiye Bayat, Mardin’de düzenlenen programa katılarak o gece yaşadıklarını anlattı.
Mardin İl Müftülüğünde Yaşama Dokunanlar Platformu tarafından düzenlenen programa Mardin Valisi ve Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mustafa Yaman, il protokolü, STK temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.
Programa konuşmacı olarak katılan 15 Temmuz gazisi Safiye Bayat, darbe girişimini televizyondan öğrendikten sonra saat 24.00 sıralarında evinden çıkarak, Boğaziçi Köprüsü’ne ilk gelenlerdi. Darbeci askerlerin yaraladığı bir kişiye yardım etmek amacıyla döndüğü sırada bacağından kurşunla vurularak yaralanan Safiye Bayat’ın bacağına platin takıldı.
"Milliyetçilikle değil ümmetçiliğimle gurur duyuyorum"
Baston yardımıyla kürsüye çıkarak konuşmasını yapan Bayat, "Öncelikle ben; milliyetçiliğiyle övünen değil ümmetçiliğiyle gurur duyan ve onunla baki olan bir kardeşinizim." dedi.
15 Temmuz gecesini anlatan Bayat, o gecenin inananların gecesi olduğunu ve asra bedel bir gece olduğunu söyledi. Tankın, topun ve uçaksavarın karşısında sadece imanlı kalplerin olduğunu dile getiren Bayat, 15 Temmuz'un imanlı kalplerin zafer kazandığı çok güzel ve tarihe yazılacak özel bir gece olduğunu söyledi.
"Hayatımda dökmediğim kadar gözyaşı döktüm"
Bayat, "Allah, eğer ona inanan varsa çok sever ve onu her hâlükârda korur. O geceyi; hayatımda dökmediğim kadar gözyaşı dökerek ve hayatımda vurulmadığım kadar vurularak yaşadım. Ben o gece büyütüldüm. Yaralandığımda büyütüldüm mesela, yaralı taşıdığımda büyütüldüm. Tanklardan açılan ateş sonucu yer titrerken korkmadım. İman varsa korkmuyorsunuz, yılmıyorsunuz, yorulmuyorsunuz. Aksine onlar korkuyor, onlar yılıyor ve yoruluyor." dedi.
Darbe gecesinde yaşadığı bir olayı da paylaşan Bayat, şöyle konuştu: "Ateş hattından bir yaralı çıkardık. 45-50 yaşlarında bir amca idi. İki göğüsün ortasına kurşun isabet etmişti. Oluk oluk kan akıyordu. Hiç bağırması yoktu, gülümsüyordu. Dilinden Allah ve kelamı dökülüyordu. Ben kolundan tutuyordum ve yarasına basınç yapmak için elimi gömleğinin üstüne koyduğumda gömlek benimle konuştu. Gömlek, ‘Bana dokunma!’ diyordu. O gömlek, vücudunu sarıyordu, adeta bedeni oluyordu. Şehitlerin neden yıkanmadıklarını orada öğrendim, çünkü kanla zaten yıkanıyorlardı. Yine kitaplardan okumuşuzdur; kanlarının kokusu miske benzermiş. Ama ben o kokuyu tarif edemeyeceğim. O koku, gerçekten cennetin kokusuydu, ama inananlar bunu alabilir." (M. Salih Keskin – İLKHA)