Aslında uzun bir zamandır farklı ortamlarda gündemleştirmeye çalıştığım ve köşemde yazmak istediğim bir konu vardı. Ancak sıcak gelişmelerden dolayı sürekli kaldı.
Erdoğan da bu konuyu gündem yaptı ve "Biz bu şehre ihanet ettik, hala ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum" dedi.
İstanbul'un imar katline uğramasına tepki gösteren Erdoğan'ın, kendisine de sorumluluk biçmesi elbette özeleştiri açısından değerlidir. Ancak Erdoğan bunu zaman zaman yapıyor. En tepesinde olduğu devletin farklı kurumlarındaki eksiklik ve yanlışlardan şikayet ediyor. Bunun toplumda bir karşılığı var. Ancak Sayın Erdoğan şikayet makamında değil, icra ve sorumluluk makamındadır. Vatandaş, muhalefet şikayet edecek, o ise gereğini yapacak.
(Konu ile ilişkili olduğu için parantez içi değinmiş olalım: Erdoğan'ın belediye başkanlarını istifaya zorlaması, bu tür sebeplerden dolayı ise gecikmiş bir adım; eğer yıpranmış partisini kurtarmak adına yapıyor ve yeni gelecek olanlar da aynı şeyi yapacak ise "ihanet" devam edecek demektir.)
Evet, İstanbul Türkiye'nin gözbebeğidir. Tarihi dokusu, manevi havası, cennet gibi doğası ile güzelim İstanbul adeta imar katliamına uğradı. Çarpık kentleşmenin katli altında İstanbul'da tarih, doğa, manevi mekanlar ağlıyor. Betonarme yığınları arasında İstanbul'da eşref-i mahlukat olan insan ağlıyor. Şehir nefes alamıyor.
Mesele sadece İstanbul değil. Alanım gereği çok gezdiğim için Türkiye'nin her tarafında aynı manzara var. Türkiye'nin bütün şehirleri, ilçelerine kadar çarpık yapılaşmaya kurban gidiyor.
Sizler de görüyorsunuz; Türkiye'de bütün şehirler il il, ilçe ilçe yeniden kuruluyor.
Türkiye tarihinde ilk kez böyle bir yapılanma yaşıyor ve böyle bir fırsatı herhalde bir daha istese de en az elli yıl, yüz yıl içinde bir daha yaşayamaz. Çünkü durmadan şehirler yeniden kurulmayacak. Ancak maalesef imar rantı ve belediyelerdeki yolsuzluklar sebebi ile Türkiye'nin ilk defa yakaladığı ve belki de bir daha elli yıl, yüz yıl sonra ancak yakalayacağı bir fırsat hoyratça ranta, yolsuzluğa kurban edildi.
Yeni kurulan şehirlerde konutlar mantar sürüsünü andırıyor. Kim nerde nasıl boy verdi ise... Düzenli ve geniş yollar yok, herkes kendi keyfine göre biçimli biçimsiz yığınlar inşa ediyor. Şehirler bu hali ile estetikten uzak, görüntü kirliliği oluşturuyor sadece.
Binalar arasında ne düzen ne de belli bir mesafe var. Site olarak inşa edilen binalar içinde bile yeterli genişlikte yeşil alan ve çocuk parkları yok. Çoğu yerde binalar iç içe, farklı yükseklikte inşa edilmiş durumda. Bu manzarayı görünce hem anlam vermiyorum hem de insanımız adına üzülüyorum.
Memleketim Elazığ'dan örnek vereyim: Abdullahpaşa ve Bahçelievler Mahallesinin sırtını dayadığı dağın her tarafında, tepesine kadar binalar dikiliyor. İnsanlar zahmet ve masrafla arabalı, arabasız dağa tırmanıyor, sırf havadar ve hakim bir noktada evimiz olsun diye. Gidince öyle bir manzara ile karşılaşıyorsunuz ki, aman Allah'ım!
Dağa kurulmuş binalar 5-10 metre ara ile iç içe. Öyle ki orda oturanların çoğu önde, sağda, solda kurulu binalardan dolayı önünü göremiyor. Baktığı her açıdan 5-10 metre önünde bina görüyor.
Maalesef şehirlerimizin hali içler acısı. Ve bu, belediyelerdeki imar rantı ve yolsuzluğun bir sonucu.