Daily Telegraph gazetesinde, Avrupa’nın geleceği konusunda karamsar görüşlere yer verilmiş. Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker, “savaş cinlerinin” tıpkı bir asır önceki gibi Avrupa’nın üzerinde dolaştığını söylüyor.
Euro Grubu Başkanlığını geçen günlerde bırakan Lüksemburglu politikacı, 1995’ten beri Başbakanlık koltuğunda oturuyor ve bu alanda Avrupa rekorunu elinde tutuyor. Maliye Bakanlığı’nı ise 1989’dan beri yürütüyor.
İtalya’da ve Yunanistan’da Almanya’ya yönelik artan öfke, özellikle kemer sıkma politikalarını dikte etmekle suçlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel’in protestolarda Nazi üniformasıyla resmedilmesi kıdemli politikacıyı şaşırtmış.
Juncker şöyle diyor: “Avrupa’daki ezeli savaş ve barış sorununun artık bir risk yaratmadığını düşünen derin bir yanılgıya düşer. Cinler ortadan kaybolmadı; Bosna ve Kosova’daki savaşların gösterdiği gibi, sadece uyuyorlar. Avrupa’da 2013’teki koşulların 100 yıl öncekilere ne kadar benzediğinin farkına varmak kanımı donduruyor.”
Juncker, 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden bir yıl önce Avrupa’da genel kanaatin, devletlerin ekonomik olarak iç içe geçtiği kıtada bir daha savaş yaşanmayacağı yönünde olduğunu hatırlatıyor.
Avrupa’nın uluslararası alanda etkin olabilmesinin tek yolunun birlikte hareket etmek olduğunu belirten Lüksemburglu politikacı; Almanya, Fransa ve İngiltere’nin ancak “AB’nin megafonuyla” sesini duyurabileceğinin altını çiziyor.
Mısır hükümeti IMF ile halk tepkisi arasında sıkışmış durumda
Mısır’da Müslüman Kardeşler’in etkin olduğu hükümet, IMF’nin tasarruf paketi isteğiyle, yoksul halkın sokaklara dökülmesi tehlikesi arasında kalmış durumda. Bu tespit, Financial Times gazetesinin sayfalarında yer alıyor.
Gazeteci Heba Saleh, Mısır hükümeti ile IMF arasındaki 4,8 milyar dolarlık borç anlaşmasının, vergilerin artırılmasına ve enerji sübvansiyonlarının kesilmesine bağlı olduğunu belirtiyor.
Ancak şimdiden benzin istasyonları önündeki uzun kuyruklar % 40’ı yoksulluk sınırının altında gelirle yaşayan halk içinde huzursuzluk yaratıyor.
IMF’den borç alınmaması ise, gıda ihtiyacının % 70’ini ithalatla karşılayan Mısır’da döviz krizine yol açabilir. Çünkü döviz rezervi 13 buçuk milyar dolar düzeyinde ve bu miktar, ancak üç aylık gıda ithalatını karşılayabilir.
Kasım ayında IMF ile yapılan anlaşma çerçevesinde öngörülen satış vergisi artışı, gelen tepkiler üzerine geri çekilmiş ve anlaşma çökmüştü. O sırada 5 milyar dolar borç vererek Mısır’ın yardımına koşan Katar, bu defa harekete geçmeye niyetli değil.
Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin üyesi olduğu Müslüman Kardeşler hareketinin kurduğu Özgürlük ve Adalet Partisi, IMF ile pazarlığı sürdürüyor.
Partinin ekonomi uzmanlarından Muhammed Cüda, hükümetin programının “dengeli” olduğunu vurgulayarak şöyle diyor: “İnsanlar politik olarak dolmuş durumda ve hırslanmış durumdalar. Eğer yük bindirirsek kasım ayında olduğu gibi reddedecekler. Topluma önlemleri reddetme gerekçesi sunmamalıyız.”
Nijerya Merkez Bankası Başkanı’ndan Çin ile ilişkilere eleştiri
Financial Times’taki başka bir değerlendirme, Nijerya Merkez Bankası Başkanı Lamido Sanusi’nin imzasını taşıyor.
“Afrika Çin ile aşkında gerçekçi olmalı” başlıklı makalede, 160 milyon nüfuslu Nijerya’nın, domates salçasından dokuma ürünlerine kadar, büyük kısmı ülkede üretilebilecek malları Çin’den ithal ettiğine dikkat çekiliyor. Çin ise Nijerya’dan ham petrol alıyor ve Çinli işçiler getirerek altyapı inşaatları yapıyor.
Bu tabloyu, Avrupa devletlerinin kıtayı sömürgeleştirmesine benzeten Sanusi şöyle diyor: “Afrika farkına varmalı ki Çin de tıpkı ABD, Rusya, İngiltere ve Brezilya gibi, Afrika’nın değil kendi çıkarları için Afrika’da. Bu aşk yerini, ödün vermeyen bir ekonomik düşünceye bırakmalı. İlişkiler Çinliler para kazanırken kıtanın geliştirilmesi esasına göre kurulmalı; üretimin Afrika toprağında yapılmasının ve Afrikalıların işe alınmasının teşvik edilmesi gibi.”
İngiltere’de eski bakan ve eski eşi hapishanede
İngiliz gazetelerinin manşetlerinde, eski Bakan ve iktidar ortağı Liberal Demokrat Parti milletvekili Chris Huhne ile eski eşinin sekiz ay hapis cezasına çarptırılmasının yankıları aktarılıyor.
Dünkü duruşma sonrası Londra yakınlarındaki bir hapishaneye götürülerek mahkûm üniforması giydirilen politikacı, bugün Başbakan Yardımcısı olabilirdi – eğer 2007’de posta hizmetleri Noel nedeniyle aksamamış olsaydı. Çoğu Huhne lehine olan 1300 oy pusulasının gecikmesi sayesinde Liberal Demokratların başına geçen Nick Clegg bugün o koltukta oturuyor.
Enerji Bakanı olarak hükümete giren liberal politikacı, 2010’da basın danışmanına aşık olunca 26 yıllık evliliğini sona erdirmişti.
Eski eşi Vicky Pryce’in intikam hırsı onu, 2003’te politikacı eşinin aşırı hız cezasını kendisinin üstlendiği haberini basına ve polise sızdırmaya itti.
Sonunda eski çift, adaleti yanılttıkları gerekçesiyle hapishane yolunu tuttu.
Guardian, eski bakan ile hüküm giymesine saatler kala yapılan bir röportaja yer veriyor. Chris Huhne, "üzgün olduğunu" belirterek şöyle diyor: “Aileme, dostlarıma, seçmenlerime ve çalışma arkadaşlarıma ve çocuklarımız ve torunlarımız için bu gezegeni kurtarmak dahil olmak üzere, benim inandığım davalara tutkuyla bağlı olan diğer herkese bunu söylemek istiyorum.”
Independent ise eski bakanla yapılan en son radyo röportajının dökümünü aktarıyor. Üzgün olduğunu söylediğinde, “İnsanlar bu kez size inanabilir mi? Yalancı olduğunuz kabul ettiniz” karşılığını alan eski bakan, “yaptığı çok küçük bir hatanın daha sonra kontrolden çıktığını” söylüyor.
Gazete ayrıca, Andrew Grice’ın kaleminden, bu mahkumiyetin liberallere ve iklim değişimi konusuna odaklanan çevrelere büyük bir siyasi darbe olduğu yorumunu aktarıyor.
Times, konuya iki farklı açıdan yaklaşıyor. Başyazıda, sanık kim olursa olsun, adaleti yanıltmanın cezasının hafifletilmemesi gerektiği savunuluyor. Rachel Slyvester ise makalesinde, “Cezalandırın evet, ama hapis bu suça uygun değil” diyor.
Gazete haberlerinde, özellikle Vicky Pryce’in Londra’nın kuzeyinde kalacağı hapishanede zor günler geçireceği yorumları yapılıyor. Eski çiftin, birkaç ay sonra açık cezaevlerine nakledilmesi bekleniyor.
BBC Türkçe