Her dönemin kendine göre kritik evreleri vardır. Kurumsal bazda veya bireysel bazda da düşünülebilir. Kurumsal bazda ele aldığımızda kurumlar kendi ilkelerini belirleyip bireylerden bu yönde davranış göstermeyi ister. Bu davranış biçimiyle bireylerin daha rahat hayallerine kavuşabileceği hedeflenir.
Bireyler istenilen davranışı sergilemediği zaman kurumun yöneticileri bu durumdan hoşnut olmaz bu tür bireylere antipati oluşturur. Bu yaklaşım biçimi ise yönetici ve bireyleri kutuplaştırır. Bu anlayış neticesinde şöyle bir felsefe ortaya çıkar: Yöneticiler “Bu çocuktan adam olmaz.” Bireyler ise “Bundan öğretmen olmaz, bundan müdür hiç olmaz…”
Bu yaklaşım biçimini irdelediğimizde ne dinde ne sosyolojide ne de psikolojide yeri vardır. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bütün akımların, ideolojilerin, bütün fikirlerin, bütün dinlerin yaklaşımı kazanmaya yöneliktir. Bu kazanma biçimini maddi veya manevi olarak yorumlamak yanlış olmaz. Hiç kimse kaybetmeyi düşünmezken neden böyle bir felsefe ortaya çıkar? Tartışılır.
Demek ki konuşulan şey ile pratik arasında ciddi tutarsızlıklar olabiliyormuş. Bu anlayışın memleketimizin genel bir sorunu olduğunu memleketimizin genel karakteristiği olduğunu söyleyebiliriz. İnsanların bireysel ve evrensel hakları düşünerek bir bilinç oluşturması bu tür sorunların çözümünü kolaylaştıracaktır.
Bir başörtü yıllarca sorun olabiliyorsa farklı bir dili konuşmak ya da sabah namazı esnasında açılan ışık sorun teşkil ediyorsa bazı akıl sahiplerinin ya da yöneticilerin sorunu çözmek için inisiyatif alması gerekir. Tıpkı geometride bazı soruları çözmek için şemanın dışına çıkma gibi.
Konuyu sosyolojik açıdan biraz daha açarsak öğrencinin biri sınav başarısı olmayan bir okula yazılır. Öğrenci profili çok iyi olmadığı için sürekli tartışmalar, kavgalar velilerin okula gidip gelmeleri iş, güç enerjinin bu yönde harcanması…
Sosyal çevreden etkilenen öğrenci hiperaktif olduğu için bir gün arkadaşlarının gazıyla kavgaya karışır. Okul idaresi velileri çağırır. Bu öğrencinin de okuldan atılması kararlaştırılır. Müdür öğrencinin babasının yanında kesinlikle bu öğrenciyi atacağını söyleyince çocuk babasının durumunu gözleyerek ve düşünerek “Ne olursunuz bu defa da beni atmayın bir hak daha verin söz…” Müdür: - Olmaz beni kandıramazsınız, sen ve senin gibileri çok gördük. Bu laflara karnımız tok.
Müdürün konuşmaları bu minvalde devam ederken babanın boynu biraz daha bükülür. Öğrenci çok üzülür, Allah’a söz veriyorum; bir daha beni böyle görmeyeceksiniz, okumak için ne gerekiyorsa onu yapacam. Sözlerin ciddiyetinin dozu biraz daha artınca oradaki yöneticilerden biri tamam “Ben sana inanıyorum, sana güveniyorum, beni mahcup etme.” Bu cümle öğrenciyi o kadar çok mutlu ediyor ki hocam sizi mahcup etmeyeceğim inşallah.
Bu sözleri duyan baba kafasını yavaş yavaş kaldırıyor, oğlunun gözlerinin içine bakarak oğlum ben sana güveniyorum, sen bu değilsin diyerek gereken desteği veriyor. Baba herkese teşekkür ederek çocuğunu alıp okuldan ayrılıyor. Ve o çocuk öyle bir çalışıyor ki tıp kazanıyor. Hayatında tıp kazanmaya vesile olamayan okul tıp öğrencisi çıkarınca herkes çok mutlu oluyor. Bu davranış örneklik teşkil ettiği için yetişen kardeşler okumaya hevesleniyor her bir kardeş güzel bölümler kazanarak babalarını mutlu ediyorlar.
Selam ve dua ile…