BÖLÜM 14
Farklı renk ve modellerde beş araba karanlıkta ard arda yol alıyordu. En ön araba Süleyman ağaya aitti. Devranın da içinde bulunduğu diğer arabalar onu takip ediyor, Devran ın yürüyüşe başlayacağı noktaya doğru yol alıyorlardı. Devran eşyalarını yanına alarak herkes gibi ağanın peşinden yürüyor etrafını inceliyordu. Çevreye hakim bir tepeyi tırmanıp en tepede durdular. Burada Süleyman ağanın önce den hazırlatmış olduğu bir gölgelik, gölgeliğin altında çardak ve ihtiyaç duyulabilecek bazı eşyalar bulunmaktaydı..
Süleyman ağa eliyle gözün alabildiğine uzanan araziyi göstererek;
-Gördüğün bu toprakların hepsi benim. İstediğin yönü seç dedi.
Devranın gözlerinde adeta kıvılcımlar parladı.
Süleyman ağa Yaverden büyük bir taş bulup getirmesini istedi. Yaverin kucağında getirdiği taşı yere koyup;
-İşte sana işaret, buradan başlayıp akşam güneş batmadan burada olacaksın, etrafında döndüğün bütün arazi senindir.saatini ve telefonunu taşın üstüne bırakıp güneşin doğmasını bekle.
Devran saatinin olmadığını söyleyerek cep telefonunu taşın üstüne bıraktı… Ayakkabılarını bağladı, fotür şapkasını başına geçirdi ,eline eşyalarını aldı. Harekete hazır bir halde durdu. Bir an hangi yöne gitsem diye düşüdü. Gördüğü yerlerin hepsi aynıydı. Ama tahminince sulak araziler doğuda olmalıydı..
Yüzünü doğuya doğru çevirdi, gerindi, güneşin doğmasını beklemeye başladı..
Güneş ışınları ufukta belirir belirmez devran elinde eşyası ile kendini tepeden salıverdi..
Süleyman ağa, yaveri ve arkadaşları bir süre onu izledikten sonra kendileri için hazırlanmış yere geçtiler. Az sonra Yaver onlara taze bir çay eşliğinde güzel bir kahvaltı hazırlayacaktı..
Devran ne hızlı ne de yavaş yürüyordu. yaklaşık bir kilometre kadar yol aldıktan sonra çantadan bir kazık çıkarıp çekiç yardımıyla yere saplayarak yoluna devam etti. Hızını biraz daha artırdı. ’Keşke çekiç ve eşyalar olmasaydı o zaman daha hızlı giderdim ‘diye düşündü… Hemen ardından’ işaret olmadan olmaz ki, ya sonra beni kandırıp bu kadar alan değildi deseler’ diye geçirdi içinden… Yükü kafasına takmamaya çalışarak hızını artırdı. Daha çabuk yürümeye başladı… Yaklaşık bir dönüm sonra tekrar yere bir kazık çaktı.
Devran dönüp arkasına baktı. Tepeyi ve gölgeliği rahatlıkla görebiliyordu. Engebeli arazileri aşıp düz arazilere varmıştı ama buralar hayallerini süsleyen yerler değildi ,onlara ulaşmalıydı. Dönüp yürümeye devam etti. Güneş yükselmiş, zaten sıcak olan hava daha da ısınmıştı. Gömleğini çıkarıp omuzuna attı. Biraz daha yürüdü. Güneş epey yükselmişti… Kahvaltı zamanı geldi diye düşündü.
Günün dörtte biri geçti fakat üç zaman daha var, dönmek için daha çok erken dedi kendi ne yapıp edip sulak arazilerden bir pay almalı ‘diye düşündü… Az ileride bulunan engebeyi aşınca sulak arazileri göreceği inancındaydı… Hızlı adımlarla yürümeye devam etti.
Yanılmamıştı… Sulak araziler yemyeşil renkleri ile karşısındaydı… Çok yakın değildi ama çok uzakta değildi. ’Oraya varıp bir süre yürüdükten sonra sola doğru dönerim’ diye düşündü… Çantasından suyu çıkarıp içti. Kolu ile ağzını temizleyerek yoluna devam etti.
Pamuk ekili yeşil tarlalara vardığında güneş tepedeydi… Hem çok yorulmuş hem de sıcaktan ter içinde kalmıştı… Üstelik tarla yeni sulandığı için çamur içinde yürümesi gerekecek ve bu onu daha çok yoracaktı..
Bir kaç dönüm daha yürüyeyim diye geçirdi içinden. ’Sonra sola dönerim, arazi çok iyi kaybedersem yazık olur, ne kadar çok yürüsem o kadar çok güzelleşiyor’ Bir süre daha yürüyüp arkasına baktı.
Devran ‘eh! bu tarafa bu kadar yürüdüğüm yeter, artık sola dönmeliyim’ dedi kendi kendine. Durdu bir kazık çakıp yere oturdu. Öğle yemeği zamanıydı. Çantasından çıkardığı yiyecekleri çiğnemeden midesine indirdi. Üstüne boşaltırcasına su içti. Yemek torbası ve boşalan su şişesini orada bırakarak yürümeye devam etti. Geride içebileceği bir su şişesi kalmıştı..
Yürüdü, yürüdü..... Devran artık yorulmuştu…
‘Küçük bir mola bana bir sürü araziye mal olur düşüncesi ile oturup dinlenmekten vazgeçti. Bu istikamete uzun bir yol kat etti. Tekrar sola dönmek üzereydi ki gözüne çok da yakın olmayan sondaj kuyusu ilişti… ’Bu sondaj kuyusunu arazinin dışında bırakmak günah’ diye düşündü. Bu düşünceyle sondaj kuyusunun etrafını dolaşıp kuyuyu arazisine dahil etti. Hemen yere bir kazık çakarak tekrar sola döndü..
‘Bu iki kenarı biraz uzunca tuttum. Diğer kenarlardan biraz kısmalı diye düşündü… Üçüncü kenar üzerinde daha hızlı adımlarla yürümeye başladı. Güneşe baktı. Güneş artık ufka doğru ilerlemekteydi. Halbuki o üçüncü kenarda beş kilometre bile yürüyememişti. Erişmesi gereken mesafe ise en az yürüdüğü mesafe kadardı.
‘Arazim yamuk olacak ama dosdoğru hedefe yürümeliyim. Bayağı uzağa gittim. ’Bir sürü toprağım oldu’ diye düşündü.
Devran bir kazık daha çakarak doğruca başladığı noktaya doğru yürümeye başladı.
Devam edecek...