BÖLÜM 4
Buğday pazarının içinde hatırı sayılır bir kalabalık hareket halindeydi… Helezonlardan ve yük kamyonların dan yükselen motor sesleri insan seslerini bastırmış, birbirilerine seslenenler olabildiğince bağırmakta seslerini duyurmakta zorlanmaktaydılar.
Üç işçi büyük bir buğday tepeciğinin önünde duran kamyonu helezon yardımı ile doldurmaktaydı. Biri kamyonun kasasına doluşan buğdayları düzeltirken diğer ikisi helezonun ağzına mal vermekteydi. Toz duman gürültü içinde çalışan işçilerin tek derdi kamyonu bir an önce doldurup kendilerini bekleyen diğer işe yetişmekti. Ağrıdan kırılmak üzere olan bellerine susuzluktan kurumuş boğazlarına ve terden sırılsıklam olan bedenlerine aldırış etmeden çalışıyor, az öteden kendilerine seslenen adamın sesini duymuyorlardı.
Adam küfürler savurup yanlarına vardı.
-Lan oğlum! o kadar bağırıyorum duymuyor musunuz?
İşçilerden biri başını kaldırıp eli ile yüzünde biriken terleri sildi ardından zor duyulan bir sesle;
-Kusura bakma duymadık dedi
Asık suratlı dağınık saçlı adam hızla konuştu.
-Acele edin Ağa'nın malını bu akşam kaldırmamız lazım
-Bitmek üzere beş dakikaya varmaz çıkarız dedi eli ile beş işareti yaparak
-Ben arabayı alıp geliyorum acele edin
-Tamam dedi hamal ardından kendilerine bakan arkadaşlarına dönerek
-Hızlı olun araba gelmek üzere diye seslendi.
Küreklere sarılıp var güçleri ile çalışmaya devam ettiler.
Yaklaşık beş dakika sonra helezonun şalter ini kapatıp ellerinde kürekleri az ötede kendilerini bekleyen siyah çift kabin kamyonete bindiler.
Küreklerini arka kasaya koyup arka koltuğa yığılırcasına yerleştiler. Şoför arabayı bağırtıp ani bir kalkış yaparak tozu dumana katarak hızla buğday pazarının büyük kapısından çıktı.
Devam edecek...