Müslüman halkların yaşadığı farklı coğrafyalarda çeşitli nedenlerden dolayı insani krizler yaşanmaktadır. Bu nedenlerin başında savaş ve istikrarsızlık gelmektedir. Ayrıca buna doğal afetler de eklenince, geniş halk kitleleri bu tablodan olumsuz etkilenmektedir. Siyasal krizlerin gölgesinde kalan insani krizler, büyük ölçüde insanları etkiledikleri halde, neredeyse bu krizler kimsenin dikkatini çekmemektedir. Ya da insani kriz yaşayan bölgelere göre, insanların mazlumiyet ve mahrumiyetleri tasnif edilmektedir. Acılar ve mazlumiyet ayrıştırılmaktadır. Küresel şer güçlerin felç ettikleri ekonomik sistem, var olan krizleri göğüslemekte yetersiz kalmaktadır. Aslında savaş ve istikrarsızlık olmaz ise, baş gösteren sıkıntılar göğüslenebilir. Lakin istikrasızlık ve kaos, en ufak bir tabii krizde bile halkın kırılmasına yol açmaktadır. Çoğu zaman açlıktan ve kuraklıktan ölen insanların haberleri kamuoyuna yansır. Kuraklığın özellikle bazı coğrafyaları çok etkilediği doğrudur.
Ama aslında bu insanları öldüren sömürü, istikrarsızlık savaş ve kaostur. Bütün bunların menşei de sömürgeci Batı'dır. Özellikle sağlık sistemi felç olduğundan dolayı, basit hastalıklar dahi tedavi edilemediği için kitlesel ölümlere sebebiyet vermektedir. Finansal sistem çöktüğünden, üretim yapılamamaktadır. Bağımlı ve günübirlik ekonomi, birikmiş devasa sorunlara cevap verememektedir. Mazlum halkların üretimini istemeyen küresel şer güçler, büyük tavizler ve ipotekler karşılığında sadece bu insanlara küçük bazı kaynaklar sağlamaktadırlar. Bu ulusların üretime yönelmemesi ve böylelikle Batılıların şeytani ekseninden kurtulmamaları için de her yolu denemektedirler. Uygar(!)dünya, ne zamanki kriz bölgelerinden herhangi bir çıkar elde etme ümidi beslerse o zaman göreceli bir müdahalede bulunur.
Böyle müdahalelerin de astarı yüzünden pahalı olmaktadır. Böyle müdahalelere bel bağlayanlar, şeytandan rahmet bekleyenlerin uğradığı hayal kırıklığına uğramaktadırlar. En fazla yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarına sahip olan ülkeler, başta açlık olmak üzere, en fazla sefaleti yaşayan ülkelerdir. Başta elmas ve altın olmak üzere birçok kıymetli maden en fazla Afrika'dan çıkarıldığı halde, bu halklar, çıkarılan bu madenlerden istifade edememektedirler. Elmas ve altının en fazla çıktığı ülkeler Afrika'dadır; ama altın ve elmas borsası Brüksel'dedir. İşte aslında bu veri, insanların niçin açlıktan öldüğünü çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Somali ve Etiyopya, dünyada en fazla kahve üretiminin yapıldığı yerlerdendir. Ama kuraklık ve açlıktan dolayı en fazla insan bu iki ülkede ölmektedir. Tablo çok nettir. Mazlumları açlık değil, Batı'nın emperyalizmi ve sömürüsü öldürmektedir.
Bu yüzden insani krizlere çözüm bulmaya çalışırken, pansuman çözümler yerine sorunun kaynağına inip çok boyutlu bir reçete ortaya koymak lazımdır. Bu coğrafyalarda Emperyalist Haçlıların direkt ve dolaylı işgalleri sona ermedikçe ve sömürü hortumları kesilmedikçe mazlumlar ölmeye devam edecektir.
İnsani krizler, en az siyasal krizler kadar önemlidir. Bir yandan köklü hamleler için adım atılması gerekirken, diğer taraftan acil seferberlik başlatılmalıdır. İslam ümmeti içerisinde sırf insani krizlere müdahale için imkân ve salahiyetle donatılmış bir kurumun acilen inşa edilmesi gerekir. Bu kurum, hiçbir siyasi kaygı gütmeden bütün mazlumlara yardım etmelidir. Kısa vadeli acil müdahalelerin yanı sıra uzun vadeli köklü çözümler üretmelidir.
Bu gün Somali, Etiyopya, Yemen, Suriye, Afganistan gibi beldelerde insanlar açlıktan kırılmaktadırlar. Özellikle binlerce çocuğun bu asırda açlıktan ölmesi, tüm insanlığın ayıbı ve İslam ümmetinin utancıdır. Bu asırda insanlar hala açlıktan ölüyorlarsa herkesin durup düşünmesi lazımdır. Zira bu vebal herkesindir.
Acılar ve dramlar siyasete malzeme ve meze yapılmadan, insani dramların ortadan kaldırılması veya en azından hafifletilmesi için seferberlik ilan edilmelidir. İlan edilecek böyle bir seferberlik, İslam ümmetinin kalıcı stratejisi haline getirilmelidir.