Bodoslama hemen konuya gireyim. Başlık Hükümet için.
Hükümetin son zamanlardaki icraatları kendi ayağına sıkması anlamına gelmiyor mu?
Bir İstanbul Sözleşmesidir tutturmuş gidiyorlar. Bu uğurda kendilerini uyaran bunca yazarımızı, akil insanımızı bozuk para harcar gibi harcıyorlar.
Bence dallamalığı bırakıp kendi toprağımıza dönelim. Bir başkasının toprağında bizim ağaçların meyve vereceği yok. Bunu çok iyi anlamamamız lazım. AK Parti’yi hükümet yapan dinamiklerle bu günkü dinamikler aynı mıdır, bir soralım. Yoksa köprünün altından çok mu sular geçti?
Bizi uyaran her bir yazarımızı, her bir akademisyenimizi ve dahi akil adamımızı defe koymaktan vaz geçmezsek, etrafımızda Allah için bizi uyaran bir kul kalmayacak.
Abdurrahman Dilipak gibi bu ülkenin İslami mücadelesinde bunca namı olan birini, bir tespit yaptı diye bilmem kaç ilde mahkemelere vermek de ne oluyor? Oysa adı geçenin bu günkü iktidarda kan gibi teri var.
Adam bütün ömrü boyunca İslami şiarla alay ediyor. Yağmur duasını ti’ye alıyor. Bunu yapan zevat öldüğünde cenazesini camiden içeri almayalım diyen Ebubekir Sifil Hoca hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Peki, onların bu taarruzlarına karşılık bizim mahalle yeterince savunma yapabildi mi?
Sonra ne söylediği iyice karambole getirilen Ebubekir Sofuoğlu’nu linç ettiler. Hoca üniversite gençliğimizin çok yozlaştığını, apartların bu gibi işlerde mekân olarak kullanıldığını söyledi.
Hocaya yapmadıkları hakareti bırakmadılar. Laik kesim zaten çocuklarının bu şekilde yetişmesini istiyor. Ama yine de saldırıya geçtiler. Peki, bizim mahalle ne yaptı? Onlar da saldırıya geçti.
Bazen bizimkiler başka bir gezegende mi yaşıyor diye insan ister istemez düşünüyor. Özellikle son dönemlerde üniversite okuyan öğrencilerin hemen hepsi bilir ki, Ebubekir Sofuoğlu hoca çok haklıdır. Değerlerimizin alt üst edildiği, kültür namına hiçbir şeyin olmadığı, bilimsel çalışmaların kısır kaldığı, ucube bir üniversite gençliğidir ortada olan.
Bütün bunların üstüne bir de ahlaki yozlaşma yaşayan, laylaylom bir hayatın akışına kendini bırakan gençliği yakından gören Ebubekir Sifil, öğretmenliğin de vermiş olduğu sorumlulukla birkaç uyarıcı kelam etti. Vay sen misin bunları söyleyen? İlgili ilgisiz, anlayan anlamayan herkes saldırıya geçti.
Görünen o ki İstanbul Sözleşmesi denilen metni eleştiren herkes hedef tahtasına oturtuluyor. Oysa bunca aydınımız kolay yetişmiyor ve böyle kolay yem edilmemesi gerekiyor.
Tam da bunları tartışırken birden Dernekler Yasası denilen bir kanun geçti meclisten. İsmi biraz uzun: “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun.” Tabi daha Cumhurbaşkanının onayı söz konusudur. Söz konusu onaydan sonra Resmi Gazetede yayımlanır.
BM’nin dayatması, daha çok israil ve Batı devletlerinin yararına olan yasa, bu haliyle geçerse, bizim STK denilen kurumların hali harap olur. Oysa bu STK’lar AK Parti’nin arkasındaki rüzgârdırlar. Hükümetin kendi ayağına sıkması ve rüzgârını kesmesi bu yasanın yürürlüğe girmesi ile olacaktır.
BM’nin dayatması dedik, icabında STK’lere kayyum atama, Avukatların olmadık muhbirlik işlerine zorlama vs. daha birçok açmazı bulunan yasa, inşallah Cumhurbaşkanının onayından geçmez.
Yoksa o da ayağına sıkar.