Mehmet Akif İkbalKelimeleri iki farklı ortamda kullanırız. İnsan içindeyken konuştuğumuz, dinlediğimiz veya yazdığımız zamanki kelimeler ve yalnızken düşündüğümüz zamanki kelimeler. Sayfa üzerindeki kelimelere “konuşma” kafamızın içindekilere “kelime” deriz.
Düşünceleri onlara eşlik eden zihinsel görüntüler veya kelimeleri bedensel işlerle karıştırmamak gerekir. Aradaki farkı açığa kavuşturmak için küçük bir deney yapalım. Birkaç dakikanızı, yarın sabah kahvaltısını yapmayı hazırlayacağımız öneri üzerinde düşünelim. Düşünürken de gözlerimizi kapatalım ve düşüncelerimizi gözlemleyelim. Hangi şekli aldıklarının farkına varırız. Gözlerimizi kapayalım ve bunu yarım dakika boyunca yapalım. Peki neler fark etti ki zihnimizde “resimler” canlanmış olabilir. Bir televizyon ekranındaki gibi, kendimizi yemek yaparken veya yerken görmüşüz. Bu zihinsel resimlere “imaj” diyoruz. İmajlar sıklıkla düşünceler ile bir arada ortaya çıkarlarsa da düşünce değildir. “İman etmenin düşüncede başlaması, düşünceden amele dönüşmesi” gibi gerçekten kahvaltı hazırlıyormuş veya yapıyormuş gibi vücudumuzda değişimler olduğunu fark etmiş oluruz. Düşünsel imanın eylemsel amele dönüşmesi gibi bunlar da düşüncede değil bedensel işlerde muhtemelen aklımızdan geçen bazı kelimelerin de farkına varırız. İşte kafamızdaki bu kelimelere düşünce diyoruz.
Toparladığımızda;
Düşünceler=kafamızın içindeki kelimeler.
İmajlar=kafamızın içindeki resimler.
Hisler=vücudumuzdaki değişim belirtileridir.
Evrende canlılar içinde düşüncelerine bel bağlayan sadece insanoğludur. Düşünceler bize hayatımız ve hayatımızı nasıl yaşayacağımız hakkında bir şeyler söyler. Nasıl olduğumuzu, nasıl olmamız gerektiğini, ne yapmamız, neden sakınmamız gerektiğini söyler. Öte yandan düşünceler kelimelerden fazlası değildir.
Düşüncelerimize umulandan çok daha fazla -sanki bunlar mutlakmış gibi ve tüm bildiklerimizi bunlara vermemiz gerekirmiş gibi- tepki verebiliyoruz. Psikolojik jargonda bu tepkiye “bilişsel birleşme” deniyor. “Biliş” düşünce, imaj ya da anı gibi zihnimizin ürünü olan şeyler için kullanılan teknik bir terimdir. İman ilkelerini açıklarken akaid terimini kullanmak gibi… “Birleşme” ise bir arada erime, harmanlama anlamına gelmektedir.
Ben bir işe yaramam gibi kelimelere gerçekten bir işe yaramazmışız gibi tepki veriyoruz. “Başarısız olacağım” gibi düşüncelere de başarısızlık kaçınılmaz sonmuş gibi tepki veriyoruz. Bilişsel birleşme halinde düşünceler gerçeklik halini alır. Sanki düşündüklerimiz gerçekten meydana geliyormuş gibi
*düşünceler doğrudur onlara bütünüyle inanırız.
*düşünceler önemlidir onları ciddiye alırız ve tüm dikkatlerimizi onlara veririz.
*düşünceler emirdir otomatik olarak onlara uyarız.
*düşünceler hikmet sahibidir onların en doğrusunu bildiğini varsayar ettiği tavsiyelere uyarız.
*düşünceler tehdit halini alabilir, bazı düşünceler çok rahatsız edici ya da korkutucu olabilir.
İnsan Zihni Muazzam Bir Mutluluk Deposudur.
Zihnimiz mutluluk hikayeleri anlatmaya bayılır, hatta susmaz hemen her gün, gün boyu size mutluluk olarak kim olduğunuzu, nasıl bir mutluluk hissettiğinizi, hayatınızı ne şekilde geçirmeniz gerektiğini, diğer insanların sizinle ilgili ne düşündüklerini, dünyanın niye kötü bir yer olduğunu, gelecekte ne olacağını, geçmişte dünya ile ilgili mutluluk hayallerinizde nelerin ters gittiğini vb. pek çok insana ait yaşamın mutluluk hikayelerini anlatıp durur.
Ne yazık ki bu hikayelerin pek çoğu olumsuzdur, yeterince iyi değildir. “Gelecekten hiç umudum yok” “Kimse beni sevmiyor” “Asla mutlu olamayacağım” gibi zihnimizdeki mutsuzluk hikayelerinde olduğu gibi.
Bunda bir anormallik yoktur. Yapılan araştırmalarda modern insanın düşüncelerinin yaklaşık yüzde sekseni bir ölçüde olumsuz bir içeriğe sahip olduğunu ortaya koymaktadır ancak mutluluk gerçekçilik olarak kabul edildiği takdirde bu zihinsel hikayelerin nasıl ya da kolaylıkla kaygı, depresyon, öfke, düşük benlik algısı, kendinden şüphe etme ve kendine güvensizlik gibi durumları besleyebildiklerini görebiliyoruz.
Psikolojik yaklaşımların çoğu olumsuz hikayeleri önemli bir sorun olarak görmekte, bunları yok etmek için çabalama konusunda yaygara koparmaktadır. Bütün yaklaşımlar bize şu tavsiyelerde bulunacaktır.
1.Gerçekliğini gözden geçirip hataları düzelterek hikayeyi daha gerçekçi hale getir!
2.Hikayeyi daha olumlu şekilde yeniden yaz!
3.Kendimize sürekli daha iyi mutluluk hikayeleri telkin edelim olumsuz hikayelerden kurtulalım!
4.Dikkatimizi hikayelerden başka yöne çekelim!
5.Hikayeyi aklımızdan itip uzaklaştıralım!
6.Hikaye ile yüzleşelim, ne kadar doğru olduğunu tartışalım!
Mutluluk Hikayemize İsim Verelim
Buna benzer yöntemleri denediğimizde uzun vadede işe yarayacaktır. Çocukluğumuzdan beri şunu duymuşuzdur; “okuduğunuz her şeye inanmayın.” Ünlüler hakkında magazin gazetelerinde yazılanları okuduğumuzda bu hikayelerin pek çoğunun yanlış ve yanıltıcı olduğunu biliriz. Kimi dikkat çekmek için abartılmış kimi de tamamen uydurmadır. Kimi ünlüler bu durumu doğal karşılar. Bu durumun ünlü olmanın bir parçası olduğunu kabul eder ve kendilerini etkilemesine izin vermezler. Kendileri hakkında yazılanlara gülüp geçerler.
Kimisi de bu hikayeleri okumak, analiz etmek ve tartışmakla vakitlerini ziyan etmeleri yüzünden çokça keyifleri kaçar. Bu haberleri okurlar, üzerinde dururlar ve şikayet edip onlara dava açarlar ki (bunlar strese yol açar, maddi ve manevi olarak enerji , zaman ve para kaybına neden olurlar).
Ayrışma yöntemini kullanarak örnekteki ilk ünlüler gibi davranabiliriz. Hikayeler yine zihnimizdedir ama bunları ciddiye almayız. Bunlara fazla dikkatimizi vermeyiz ve bunlarla kavga ederek kesinlikle zamanımızı, enerjimizi harcamayız.
Mutluluk ve Mutsuzluk Hikayelerimizi İsimlendirin
Zihnimizin en favori mutluluk hikayelerini tespit edip isimlendirelim. Çoğu zaman belli bir konu çerçevesinde bir kaç konu başlığı olacaktır. Mesela mutsuzluğumuzun hikayesini isimlendirirsek “kimse beni sevmiyor” olarak adlandırabiliriz. Mutsuzluk hikayelerimizi ne kadar çok isimlendirirsek mutlulukla ilgili yeni hikayelerimiz doğar. Hikayemizi tanımaya başladığımız zaman iş tamamdır. Tabii ki herhangi bir yöntemden hoşlanmadıysanız kullanmayın veya sevdiğimizi adlandırmaya ait bir yöntem varsa ona sadık kalarak isimlendirelim.
Rahatsız edici mutsuzluklar için bu yöntemi düzenli kullanalım. Başlangıçta günde en az on kere isimlendirelim. Kendimizi stresli, kaygılı veya mutsuz hissettiğimizde kendimize şunu soralım “zihnim bana şu anda hangi hikayeyi anlatıyor”. Hikayeyi isimlendirip saptayınca o anda mutsuzlukla mutluluğu ayrıştırmaya başlamış oluruz.
Geldiğimiz noktada çok büyük beklentiler içine girmemek önem arz eder. Kimi zaman ayrışma kolay olduğu gibi kimi zaman da başarılı olmayabilir.
Bize faydasının olup olmadığı çok daha önemlidir. Doğru veya yanlış düşünceler kelimelerden fazlasıdır. Eğer bize faydası olan kelimelerse o zaman bunları önemsemeye değer, eğer bir faydası yoksa bunlarla uğraşmaya gerek yoktur.
Farz edelim işimle ilgili ciddi hatalar yapıyorum ve aklımdan şu geçiyor: “Ne kadar da beceriksizim!” Bu faydalı bir düşünce değildir. Bana durumu düzeltmek için ne yapabileceğimi söylemiyor. Sadece beni aşağılıyor. Kendi becerilerim için beni motive etmiyor, aksine moralimi bozuyor. Gerçekten hata yapıyorsam eğer, kendimi aşağılamak bana bir şey kazandırmaz. Yapmam gereken şey harekete geçmektir. Becerilerimi geliştirmek ve yardım istemek gibi…
Düşüncelerimizin gerçekten doğru olup olmadığına karar vermeye çalışarak çok fazla zamanımızı heba edebiliriz; zihnimiz sürekli olarak bizi bu tartışmaya çekmeye çalışacaktır. Ancak bazı durumlarda önem arz etse de bu tartışma çoğunlukla beyhude olacak hem de enerjimizi boşa harcamış olacağız.
Daha faydalı bir yaklaşım ise “Bu düşüncenin bana bir faydası var mı? İstediğim yaşamı oluşturmak üzere harekete geçmemi sağlıyor mu?” Sorularını kendimize sormak olacaktır. Eğer faydalı ise bunları önemseyin. Değilse bu düşünceden ayrışın.
“Peki bu olumsuz düşünce gerçekten benim için faydalı ise?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Ya aklıma gelen “şişmanım!” düşüncesi gerçekten benim kilo vermemi sağlayacaksa?” Şayet olumsuz bir düşünce gerçekten bizi motive ediyorsa tabii ki bundan faydalanalım ancak kendimizi eleştirdiğimiz bu tür düşünceler neredeyse hiçbir zaman bizi harekete geçmek için motive etmez. Genellikle bu tür düşünceler ciddiye alındığı takdirde kendimizi suçlu, mutsuz, kaygılı ve yılgın hissetmemize ve kendimizden utanmamıza neden olur. Örneğin kilo problemi olan insanlar genelde bu tip can sıkıcı duygulara kendilerini daha iyi hissetmek üzere nafile bir çaba içinde daha fazla yeme şeklinde tepki verir. Kendimizi eleştirdiğimiz, horladığımız, yargıladığınız, aşağıladığımız ve suçladığımız düşünceler çoğu zaman motivasyonumuzu artırmaz, aksine azaltır.
Bu yüzden aklımıza can sıkıcı düşünceler geldiğinde aşağıdaki soruların birini veya hepsini kendimize sormamızda fayda vardır.
1.Bu düşünce hangi bir açıdan işime yarar mı? Bana faydalı mıdır?
2.Bu eski bir düşünce mi? Bunu daha önce duymuş muyum? Bu düşünceyi tekrar dinlemek bana bir fayda kazandıracak mı?
3.Bu düşüncenin bana yaşamımı iyileştirmek üzere harekete geçmemi sağlayacak bir yardımı olur mu?
4.Bu düşünceye inanmak bana ne getirecektir.
Bu düşüncenin bana faydası olup olmadığını nasıl bilebilirim? Emin olamıyorsanız kendinize şu soruları sorun.
1.Bu düşünce bana olmak istediğim kişi olabilmeme yardımcı olacak mı?
2.İstediğim ilişkileri kurmama bir katkısı olacak mı?
3.Gerçekten değer verdiğim şeylerle bağlantı kurmama yardımcı olacak mı?
4.Şu anki yaşamımı daha olumlu bir şekilde yaşayabilmeme bir katkısı olacak mı?
5.Daha iyi bir hayat için etkin bir şekilde yaşayabilmeme bir katkısı olacak mı?
6.Uzun vadede daha değerli ,dolu ve anlamlı bir hayata erişmeme katkısı olacak mı?
Bu sorulardan herhangi birisini evet diye cevaplayabiliyorsanız o zaman bu düşünce sizin için faydalı demektir. Eğer tüm sorulara hayır cevabını veriyorsanız o zaman büyük bir ihtimalle bu düşüncenin size hiç bir faydası olmayacaktır. Bu tür soruları sorarak zihnimizdeki mutlulukla ilgili kelimelerimizi yazıya dökerek bizi mutsuz eden hangi konular varsa onları not edip mutlu yaşamın kapılarını kendi elimizle açmamızın önündeki engelleri kaldırmış oluruz.
Selam ve dua ile.