İnsanlık ne yazık ki Peygamberimizden önceki cahiliye dönemine döndü. Daha da kötüsü oldu. Çünkü o zamanlar şeytani güçlerin ellerinde bu günkü kadar muazzam imkânlar yoktu. İnsanlık kesinlikle yok oluşun eşiğinde. Eğer bir kurtarıcı gelmezse… Ama hepimiz de biliyoruz ki bir kurtarıcı gelecek. Bu yüce Peygamberin ve din büyüklerinin insanlığa verdikleri bir müjdedir. Ve bu kurtarıcı çok yakındır. Herkes bu kurtarıcıyı bekliyor. Dünya halklarıyla beraber Müslümanlar da bekliyor. Tabi şuurlu Müslümanlar, İslami cemaatler, İslami hareketler bu kurtarıcının gelişine zemin hazırlamak, gelişini çabuklaştırmak için gece gündüz çalışıyorlar. Büyük bir gayret ve özveriyle…
Başta büyük şeytan Amerika olmak üzere içimizdeki beyinsizlerin, mutaassıpların, asıl düşmanı bırakıp kardeşlerinin kanını dökmekle meşgul gafillerin, ümmet düşmanlarına ümmete saldırma fırsatını altın tepside sunan mezhepçi ve tekfircilerin çıkardıkları karmaşa ve fitneyi fırsata çeviren Batılı barbarların İslam ülkelerine yönelik işgal furyası onları asla ümitsizliğe düşürmüyor. Peygamberin müjdesine inanıyorlar. Onun asla yalan söylemediğini biliyorlar. Ve siyeri bilen insanlar olarak peygamberden önceki dönemin de bu günkü gibi karanlık olduğunu, mazlum halkları ümitsizliğe düşürdüğünü biliyorlar.
Evet, Peygamber öncesi dönem de bu günkü gibiydi. İnsanlık azgın bir cehaletin, kokuşmuş bir ahlakın, çıkara dayalı yoz değerlerin; zulmü, köleliği, putperestliği sistemleştirmiş liderlerin elinde tutsaktı. Yoksulların ve mazlumların kimi kimsesi yoktu.
Güç ve sermaye küçük bir azınlığın kontrolündeydi. Hakkın, haklılığın, iyiliğin, meşruiyetin kaynağı güç ve zenginlikti. Kim güçlüyse, kim sermayedarsa, kim otorite sahibiyse haklı olan, ahlaklı olan, medeni olan, insan sever olan oydu. Geri kalan yığınlar değersizdiler. Varlıklarıyla yoklukları birdi. Onlar için can güvenliği, mal güvenliği, nesil güvenliği olmasa da olurdu.
Onlar güçlülere hizmet için, bedava iş gücü olmak için yaratılmışlardı.
Özgür yatan bir insan, ertesi gün kendini köle pazarlarında bulabiliyordu. Şehirler yağmalanıyor, erkek kadın, genç ihtiyar gözetilmeksizin insanlar toplu katliamlara uğruyor, evler, ekinler ateşe veriliyordu. Hür kadınlar ya öldürülüyor ya da güçlülerin saraylarında cariye oluyorlardı. Ve kimse de bu gidişe dur demiyordu.
Ahlaksızlık, zina, sapkın ilişkiler adeta kutsanıyor; övülmeye değer davranışlar olarak halklar ve egemen sınıflar arasında kabul görüyordu. Hile, düzenbazlık, yalan, entrikalar akıllılık ve siyasetin incelikleri diye algılanıyordu.
Sapkın düşünceler, batıl inançlar, zulmü ve sömürüyü meşrulaştıran ideolojiler güç sahiplerinin dayatmasıyla, iktidarların imkân ve propagandalarıyla insanlığı kurtaracak, halklara mutluluk, kalkınma ve yücelik sağlayacak dinler, mezhepler, mektepler kisvesi altında arzı endam ediyorlardı.
İnsanlık çaresizdi! İnsanlık perişandı! İnsanlık bir arayış içindeydi. Bir kurtarıcı bekliyordu yeryüzü… Küfür, cehalet ve tuğyanın zifiri karanlığı içinde umutlar tükenmek üzereydi…
Bu devranın hep böyle gidileceği sanılıyordu. Ufukta güçlü bir alternatif de görünmüyordu. İnsanlık kaderine boyun eğmiş, şirkin egemenliğine teslim olmuştu.
Her şeyin bittiği sanıldığı bir dönemde Mekke semalarında bir güneş doğdu, bütün dünyayı aydınlatan bir nur patlaması yaşandı. Allah’ın son peygamberi, tevhit dininin son elçisi Muhammed Mustafa zulme, cehalete, köleliğe, zinaya, talana, sömürüye, sapkın ideolojilere, kokuşmuş değerlere, faize, güç tapıcılığına, saltanat sahiplerine, dünyaperestlere savaş açtı.
Ve adaletin, özgürlüğün, tevhidin, hukukun, hakperestliğin, insan severliğin, ahlakın, ilmin, hoşgörünün kaynağı yüce İslam dini otuz yıl gibi kısa bir zaman zarfında o dönemin iki süper gücünü, şeytani Pers ve Roma imparatorluklarını tarih sahnesinden sildi. Ortadoğu’ya, Asya’ya ve Afrika’ya hâkim oldu. Dünyayı barışla, adaletle, ahlaki güzelliklerle doldurdu.
Mazlumlara, yoksullara sahip çıktı. Haksız kazanca dur dedi. Kölelik sistemini ortadan kaldırdı. Kadını basit bir şehvet aracı olmaktan kurtardı. Ona şahsiyet ve onur kazandırdı. Onu yüceltti. İlim, fen, teknoloji, felsefe, ahlak alanlarında devrim yaptı.
Din ile bilimi barıştırdı. Barbar, zorba, ahlaksız bir dünyayı medeni, fazilet sahibi bir dünyaya dönüştürdü.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi ne yazık ki asırlar sonra, günümüzde insanlık tekrar cahiliyyenin zifiri karanlığını yaşıyor!
Peygamber öncesi döneme geri döndük. Yine dünyamız korkunç bir zulumatın, umutsuzluğun, çaresizliğin pençesinde kıvranıyor. Ve yine kurtarıcımızı bekliyoruz…
Ümit var olalım! Yeni kurtarıcımız mutlaka gelecek. Sünnetullah gereğidir bu. Kurtarıcının çok yakın olduğu artık aşikâr. Çünkü doğum sancıları her taraftan duyuluyor.
Gerçi bir peygamber artık gelmeyecek. Muhammed Mustafa son peygamberdi. Ama son peygamberin getirdiği mesaj, Kur’an, Onun sünneti aramızda dipdiri yaşıyor! İnsanlık Kur’an’a yöneliyor, fevc fevc İslam’a giriyor, egemen kültüre sırtını dönüyor.
Batı uygarlığı alternatif olmaktan çıktı. İslam Medeniyeti şaha kalktı! İslam güneşi ufukta belirmeye başladı.
Hiç kuşkusuz yeni kurtarıcı Muhammed Mustafa’ya inen KÛR’AN olacak, Onun sünneti olacak, insanlığa miras bıraktığı aziz İSLAM dini olacak! Yeni kurtarıcı veya kurtarıcılar Kur’an kaynaklı, tevhit kaynaklı bir ümmet inşasını üstlenenler olacak.
Kokuşmuş, barbar Batının seküler, makyavelist, bencil, çıkarcı uygarlığından insanlığı Muhammediler kurtaracak… İnsanlık kurtarıcısını bekliyor! Mehdisini bekliyor! Mehdinin önderliğindeki Muhammed ordusunu bekliyor!