Gün içinde yaptığımız davranışlar çoğu zaman psikolojimizi etkiler. Bu davranışlar bilinçli olduğu gibi bilinçsiz de olabilir. Zaman bulup biraz tefekkür ettiğimizde yaptıklarımızdan dolayı Allah'a şükrettiğimiz gibi bazen de yaptıklarımızdan pişmanlık duyarız. Daha derin düşündüğümüzde; nasıl böyle düşünebilirim, nasıl böyle konuştum, bana yakıştı mı, gibi sorular sorarak vicdanen rahatsızlık duyarız.
Yaptığımız araştırmalara göre vicdan her insanda mevcut. Fakat kimisinde körelmiştir.
Bugün dünyanın çeşitli yerinde insanlar yakılıyorsa çocukların gözleri önünde ebeveynler ya da ebeveynlerin gözleri önünde çocuklar öldürülüyorsa bir baba denizde çocuklarını taşırken takati kesilene kadar taşıyıp iki kolundaki çocuğunu birer birer bırakmak zorunda kalıyorsa diğer tarafta eşi boğulurken sadece göz ucuyla birbirlerine bakıp dünyadan göçüyorlarsa bunun adı vicdansızlıktır ya da vicdanların körelmesidir.
Bu yüzden olmalı ki ‘'din vicdandır'' denilmiştir. Vicdanı olmayanın dini olabilir mi? Tartışılır…
Ahlak ve ahlakın kavramlarına baktığımızda evrensel ahlaktan bahseden Kant şöyle der. Bir insan Hangi dine hangi inanca hangi fikre ve hangi ırka mensup olursa olsun başına olumsuz bir durum geldiğinde bizim ona yardım etmeye gücümüz yetiyorsa ona yardım etmemiz insanlıktır, evrensel ahlaktır, bütün ahlak sahiplerinin ödevidir.
Bugün gözümüzün önünde insanlar boğuluyor veya ateşe atılıyorsa gücü ve imkânı yerinde olanlar sadece seyrediyorlarsa, maalesef insanlar ve insanlık sınıfta kalmıştır. Bu fikrin bir Avrupalı tarafından dile getirilmesi olumlu olduğu kadar bugün bütün Avrupa'nın bir Kant kadar düşünememesi ya da düşünmek istememesi, bu yönde adım atmaması bir olumsuzluğun işaretedir. Aynı zamanda Avrupa'nın da durduğu yeri göstermektedir.
Bu konuda inancımız, ayrımı yapmaksızın güzel hasletlerin nerde olursa olsun almak gerektiğini, güzelliklerin pratikleştirmesini tavsiye eder. Bu pratikler neticesinde adaleti gözeterek zalimlerin karşısında dik durmayı, mazlumların yanında yer almayı bir erdem olarak izah eder. Böyle düşünülürse, bu tarzda adımlar atılırsa yaşantımız bir anlam kazanır.
Böylece vicdan aktif olur, görmeyen gözler görmeye, akmayan yaşlar akmaya, sızlamayan vicdan sızlamaya başlar. Diğer varlıklardan farklı olduğumuz ortaya çıkar. Belki insanoğlu bu farkındalık sayesinde yaptığı olumsuz davranışlarından vazgeçer, utanıp tövbe eder, bunu bir kültür haline getirir.
Utanmayı bıraktığımız günden beri namazlarımızın huşusu gitti, tövbelerimiz azaldı, ailede, toplumda huzur kalmadı. Neye nasıl tepki vereceğimiz sosyolojik bir soruna dönüştü. Söylediklerimizin yansımasına bakıldığında meseleyi ve kendi durumumuzu daha iyi anlamış olacağız. Nedir yansımaları?
Dünyada yaşanan zulümler gözardı edildi. Sadece yıldan yıla noel babaya, yılbaşına, milli piyangoya tepki veren bir toplum haline geldik. O kadar çok sağlıksız davranıyoruz ki hayâ sahipleri hayâsızları uyarmayıp hayâsızlardan hayâ etmeye başladı. Nerede nasıl davranacağımızı şaşırdık. Bu şaşkınlık şokunu yıllardır atamadık. Hal böyle olunca dünyada yanlışlar doğrulara hükmetmeye, yanlış insanlarda doğruları terbiye etmeye başladı. Böylece her türlü sınıfta kaldık. İnşallah bu durumdan dersler çıkararak kendimize zulmetmeyiz.
Selam ve dua ile...