PKK'ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı’nın geçen hafta yayınladığı bir haber Irak’ta yeni bir siyasi gerilimin başlangıcını işaret ediyordu. Haberde, "PKK’nın “Musul’u ‘ele geçirerek’ Ortadoğu’daki tüm dengeleri değiştiren IŞİD hamlesi ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’nin bilgisiyle Amman’da planlandı. KDP ve Baasçıların da katıldığı gizli toplantı 1 Haziran’da yapıldı; 9 Haziran’da ise IŞİD çetesi Musul’u işgal etti.” iddiasına yer verilmişti. Kürdistan Demokratik Partisi’nin yanıtı da gecikmedi. PKK’nın iddiasının yalanlandığı açıklamada, “Cemil Bayık liderliğindeki PKK, Mesut Barzani ve KDP'ye yönelik istihbarat örgütlerinin yürüttükleri planın bir parçası olmuştur. PKK ve Cemil Bayık, Kürdistan düşmanlarını ikna etmek için iftiralar atıyor. Acaba siz hangi ülke istihbaratının emriyle Barzani ve KDP'ye düşmanlık yapıyorsunuz” deniliyordu. KDP ile PKK arasındaki bu ihtilafın sebeplerini, olası sonuçlarını ve Irak’taki mevcut durumda bölgedeki dengeleri nasıl değiştirebileceğini Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Abbas Vali ile konuştuk. Kendisi de İranlı bir Kürt olan ve "Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri" adlı bir eseri bulunan Abbas Vali; PKK’nın, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin olası bağımsızlık ilanı ile Türkiye’de devam eden “çözüm süreci”ni baltalayabileceğinden endişe ettiğini, gerilimin bu nedenle tırmandığını söylüyor.
PKK bir açıklama yaparak, Musul’u ‘ele geçirerek’ Ortadoğu’daki tüm dengeleri değiştiren IŞİD’in bu hamlesinin ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’nin bilgisiyle Amman’da planlandığını öne sürdü. Sizce neden PKK böyle bir açıklama yaptı?
Sonra da KDP’nin yalanlaması geldi. PKK ve KDP arasındaki bu tür açıklamalar ve yalanlamaların içeriğini doğrulamak son derece zordur. Bu açıklamaların bağlamına bakmak lazım. Farklı sebepleri var. Bunlardan birisi, sözü geçen iki güç arasında bu krizin de öncesine uzanan ihtilaflardır. Diğer neden ise bu krizin doğuracağı zorluk ve fırsatlardır. Mesela Musul‘un işgalinin kararlaştırıldığı ve KDP’nin de katıldığı öne sürülen toplantı, doğrulanması çok zor bir iddiadır. KDP’nin yalanlamasında söylediği “Bu tümüyle yalandır, biz böyle bir toplantıya katılmadık” şeklindeki yalanlama da üzerinde bir şey söylemenin çok zor olduğu bir meseledir. Benim burada söyleyeceğim şudur: Zamanlaması hiç doğru olmayan ve verimli olmayan bir tartışmadır bu.
Peki neden böyle bir zamanda böyle karşılıklı suçlamalar duyduk? Bu tabloda nereye oturtuyorsunuz siz bu açıklamaları?
Benzer açıklamaları Salih Müslim’den de duyduk. Rojava’da şu anda bağımsızlıktan söz edilmesi için doğru bir zaman olmadığını söyledi. PKK’nin, KDP’nin yaptığını söylediği şeyler doğruysa, yani bölgede bağımsızlıktan söz etmek için doğru bir zamanlama olmadığını söylemesi için bir önemli neden var. PKK Türk hükümetinin alacağı olası pozisyondan hiç emin değil. PKK’nin endişeleri var.
Nelerden endişe duyuyor PKK?
Irak’taki son gelişmeler sonrasında, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) alacağı pozisyon Irak’ta Kürdistan bölgesinin bir kısmının bağımsızlığı ile ilgili tartışmaları tarihte ilk kez KBY hükümetinin gündemine yerleştirdi. PKK’nın endişesi, KBY de bu hattı takip etmeye karar verir, referanduma gider ve referandumun ardından Irak’taki kaotik durum göz önüne alınarak bağımsızlık ilan etmeye cesaretlenirlerse, bu hamle Türk hükümetini kızdırır ve Ankara’yı ansızın pozisyonunu değiştirip KBY ile ihtilaflı bir ilişki kurmaya iterse, Türkiye’deki barış sürecinin tehlikeye girmesi.
Türkiye bölgede bağımsız bir Kürt devleti fikrine nasıl yaklaşıyor?
Bakın şöyle ortaya koyalım durumu. Son 18 ayda izlenen yola baktığımızda Türk hükümetinin pozisyonunda aşamalı bir kayma gerçekleşti. Tamamen Kürtlerin Irak’taki durumunu reddeden ve katı bir çizgiden daha ılımlı bir çizgiye kaymaktan söz ediyorum. Fakat bu ılımlı konum da muğlak. Türkiye’nin bu ılımlı pozisyonu acaba “Bizi ilgilendirmez” anlamına mı geliyor, yoksa “Adımlarınızı dikkatli atın, sizinle ancak belli bir noktaya kadar geliriz” mi demektir? Bunu bilmiyoruz, bu çok açık değil. Şu ana kadar tehditkar bir ton değil bu. Zira daha öncekilerden farklı olarak Türkiye’de asker bu konuda açıklamalar yapmıyor. Bundan 5-10 yıl önce askerin durumu böyle değildi. Ben KBY’nin de Türkiye’nin pozisyonu hakkında kafasının net olduğunu sanmıyorum. Bu ılımlı tavrı onlar da çözemedi bence. Bu muğlak ılımlılık Türkiye’nin muhalefetine de dönüşebilir, olumlu bir sessizlik de olabilir. Benzer şekilde PKK da bu ılımlı tavrı tam olarak adlandırabilmiş değil. Evet Türkiye’nin tavrında bir yumuşama var ama bu belirsiz bir yumuşama olarak görülüyor. Türkiye bu konuda her iki tarafa da dönebilir. PKK liderliği de bu muğlaklık nedeniyle Türkiye’ye öncelikle şu mesajı veriyor: Eğer bölgede böyle bir olası gelişme olursa biz onun bir parçası değiliz. Eğer böyle bir olasılık gündeme gelirse bizimle KBY hükümeti arasındaki farkı görün. Eğer bağımsızlığın ilanı gibi bir durum söz konusu olursa, bu konuda sizin almanız muhtemel sert politik tutumun, Türkiye’deki barış sürecini riske atmasını istemiyoruz.
KYB ile Rojava’da Salih Müslim liderliğindeki PYD arasında yaşanan sorunun sebebi de KDP ve PKK arasında yaşanan gerilim olabilir mi?
PYD ile PKK arasında politik bir bağ var sonuçta. Rojava konusunda KBY ile Türk hükümetinin tutumları şu ana kadar birbirine yakın seyretti. Başka meselelerde tam öyle olmasa da... O meseleler de İngiltere’den Financial Times, The Economist gibi güvenilir basın kuruluşlarında yer alan, Türk hükümetinin IŞID güçlerinin sınırdan geçmesine kolaylık sağladığı, yaralı militanların Türkiye’de tedavi edilmesi gibi haber ve suçlamalar ki bu haberler, iddialar sözü edilen gazetelere ait, ben bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum.Tam bir ittifaktan söz edemesek de PYD’ye karşı Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile Türkiye arasında bir ittifak değilse de bir ortak anlayış olduğunu söyleyebiliriz, Kürt tarafının korunmasına yönelik. Türk tarafı kanımca, Rojava Kürtlerinin Esed’in ve IŞİD’in etkisinden kurtulsunlar istiyor. Fakat Suriye Kürtlerinin askeri gücünün PYD’dense KBY’nin kontrolü altında olsun istiyor. PYD, KBY ve Türkiye’nin bölgedeki uzantıları arasındaki sorun bu bölgelerde kontrolü kimin sağlayacağı.
Şu anda Irak’ta IŞİD ile merkezi hükümet arasındaki çatışma süreci devam ediyor. Çatışma kimlerden neler götürüyor? IŞİD tek başına mı hareket ediyor?
Irak şu anda çok büyük bir kriz yaşıyor. Bu kriz Irak’ta egemenlikle ilgili. Teknik olarak şu anda hükümet ülkeyi idare edemiyor. Tahakküm kurmak, ülkeyi yönetebilmek amacıyla etkin bir güç uyguluyor. Bu durumun sebepleri Irak’ın politik yapısında gizli. Bu durumu ortaya çıkaran şey IŞİD’in Irak topraklarındaki işgal hareketleriyle ortaya çıktı. Aslında IŞİD’in de öne çıktığı geniş bir ittifakın yürüttüğü bir hareket olduğu görüldü bunun. Bununla beraber bu ittifakın içinde dinci olanlar kadar seküler olanlar da var. Ama bu ittifak genel olarak Irak’taki Sünni topluluğun içinden gelen insanlardan oluşsa da büyük resme baktığımızda içlerinde bölge ülkeleri, Ürdün ve Suriye’den gelenler de var. Kriz giderek derinleşiyor. Her gün biraz daha net görüyoruz ki, hükümet yönetme gücünü elinde bulundurmakta biraz daha zorlanıyor. Bu şu anlama geliyor: Hükümet merkezi iktidarın gücünü arasında ihtilaf olan Kürt vilayetlerinde de uygulamak, Kürtleri marjinalize etmek istiyor. Bağdat hükümeti ayrıca Sünnileri de marjinalize ederek siyasetin dışına doğru itmeye çalışıyor. Bunun sonucu olarak Şiiler, Kürtler ve Sünniler kutuplaştı.
Bütün bu gruplar kendi içlerinde bir bütün olarak durmayı başarıyor mu bir blok halinde?
Her bir grubun içinde de farklılıklar, bölümlenmeler var. Şiiler arasında farklı gruplar var: Mukteda Es Sadr, Hakim, İyad Allavi gibi. Ayrıca şimdi başka gruplar da etkili olmaya başlıyor. Şu anda algı şu: Eğer bir ulusal birlik hükümeti kurulursa bu hükümetin Maliki tarafından yönlendirilen bir yapı olmamasını istiyorlar. Başka bir deyişle Maliki’nin bu denklemin dışında kalmasını istiyorlar.
Sünniler de kendi içlerinde bölünmüş durumdalar. İçinde dinci gruplar var, sekülerler, Baasçılar, Baasçı olmayanlar... Aslına bakılırsa şu anda sünni gruplar içerisinde üç eğilim var. IŞİD’in başını çektiği köktenci Sünni gruplar, iki farklı grup halinde Baasçılar var. Bunlardan biri eski Irak ordusunun lağvedilmesinden sonra gözden düşenler, diğeri Saddam Hüseyin’e çok yakın olan gruplar.
El Duri gibi mi?
Aynen öyle. Saddam Hüseyin rejiminin çöküşünden önce kaçmayı başaranlar. Bir grup daha var, o da Saddam rejiminin sona ermesinin ardından kurulan yeni hükümetin oluşumu içinde yer alanlar. Fakat bu ekip de giderek ya marjinalize edildi, ya da Şii hükümetle çalışmakta zorlanmaya başladılar. Bir de son dönemde dikkat çeken bir başka grup: Sünni aşiretler... Bu gruplar da ittifaklar yoluyla bugün hükümete karşı oluşan muhalefette etkin bir noktaya geldiler. Bu da dengeleri Maliki aleyhine değiştirmeye başladı. Bir de ortodoks olmayan grupların etkinliği var tabii: Sufi gruplar, Nakşibendiler de muhalefete katılmış vaziyetteler.
Kaynak: Al Jazeera