Olaylara ve süreçlere bakışımızın, ortaya koyacağımız duruşun; konjonktürel değil, ilkesel olması gerekir. İlkesel bir duruşun neticesi, sürecin gereklerini anlamanın yanı sıra, duruşunu bozmama ve savrulmamayı getirir. Ama vakaların içeriği siyasetimizi ve stratejimizi belirlerse, nereye savrulacağımızı kimse kestiremez. Farklı hesaplarla inşa edilen süreçlerin ilerleyen aşamalarında kendimizi farklı yerlerde görebiliriz. Biz, biz olmaktan çıkabiliriz. Çevremizdekiler bir yana, bizatihi biz kendimizi tanıyamaz hale gelebiliriz. Hatta dahası, bedel ödeyerek inşa ettiğimiz bir sürecin sonunda başa dönebiliriz. Yine ödemiş olduğumuz ağır bedelin, başkalarının emellerine hizmet etmesi mümkündür. Ödediğimiz bunca bedelden sonra, "biz niye buradayız" ve "bunca bedeli niye ödedik", sorusunu kendimize sorabiliriz. Ya da farkında olmadan başkalarının stratejilerini hayata geçiren bir aktör konumuna gelebiliriz.
Aldığımız mesafe sonrası, uygun zaman ve zeminde başkaları gelip bedel ödeyerek elde ettiğimiz mevzileri bir çırpıda elimizden alabilir. Küçük hesaplar ile uğraşırken, büyük fotoğrafta kendi kuyumuzu ve mezarımızı kazmış olabiliriz. İşte İslam ümmeti, şu an böyle bir olumsuz tablo ve bunun ağır neticelerini yaşamaktadır. Küçük hesaplarla meşgul olduğumuz müddetçe kendi eksenimiz etrafında dolap beygiri gibi dönmeye devam ederiz. Bu zaafımızı gören emperyalistler de ihtilaflarımızı artıracak hamleler yapmaya devam edeceklerdir. İslam ümmeti ihtilaflardan belini doğrultamazken ve kendi her türlü maddi ve manevi kaynaklarını tüketirken, küresel şer güçler de istedikleri planları rahatlıkla uygulamaya devam edeceklerdir. Artık bedel ödetme ve Müslümanları yıkmak için ordular göndermek yerine bizi, yine biz ile vuracaktır.
Bugün Suriye ve Irak'ta derin ve gizli ajandalar yavaş yavaş devreye sokuluyor. Müslümanların buna karşı koyacak ne ferasetleri, ne güçleri ve ne de iradeleri kalmıştır. Eğer Müslümanlar bir an evvel köklü bir strateji ile yaşadıkları siyasal ve stratejik faciaya son vermez iseler, iş işten geçecektir. Şu an arzı mev'udun yol taşları döşenmektedir. Özellikle Suriye'de arzı mev'ud projesinin hayata geçirilmesi için gereken zemin hazırlanmaktadır. Bu öngörü, bir komplo teorisi değildir. Amerika'nın Ortadoğu siyasetinin ana omurgası israil'in çıkar ve güvenliğidir. Bunun da temel felsefesi, arz-ı mevuttur. Şu aşamada gizliden devrede olan israil, bizatihi sahada olacak olursa bu İslam ümmeti açısından farklı bir refleksi beraberinde getirebilir. Bu görevi, şu an ABD ve müttefikleri icra etmektedir. Ama yeri ve zamanı uygun olduğunda israil'in bizatihi orduları ile Suriye'ye yöneleceğinden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. İslam ülkelerindeki karışıklık, israil için güvenlik demektir. Kaosun hâkim olduğu bir Ortadoğu'da, kimse israil'den cinayet ve işgalinin hesabını soramıyor. İşte bu yüzden en uygun koşullar oluşuncaya kadar kaosun devam etmesi gerekir.
Bu tablo oldukça, hiçbir İslam ülkesi ve halkı güvende değildir. O halde bir an evvel siyasal müzakere yolları için gereken iradenin ortaya konulması lazımdır. İşgalci şer güçler topraklarımızı terk ederlerse, hak ve adalet temelinde şekillenecek siyasal projeler herkes için kazanç sayılacaktır. Kazananı olmayacak bir savaş ve kaos yerine, herkesin bir şeyler kazanabileceği bir sürece şans tanımak lazımdır. Bu kadar yıkımdan ve yaşanan bunca olumsuz tecrübeden sonra, siyasal bir süreç inşa etmek, elbette çözümler içinde en makul seçenek olarak gözükmektedir. Unutmayalım ki, savaş ve kan baronlarının körüklediği bu kaos bize çok şey kaybettirebilir. İstikbalde kaybetme ihtimalimizin olduğu geri dönülmez kayıplardan evvel, bu süreci en az zararla atlatmaya bakmalıyız. Kaybetmek kötüdür; ama daha da kötüsü, beraberinde yıkım ve yok oluş getiren kayıplardır. Birincisini telafi edebiliriz; ama ikincisinin geri dönüşü yoktur.