İSTANBUL - Amerikan önderlikli Batılı ülkelerinin 8 yıl işgal altında tuttuktan sonra 2011 yılında terk ettiği Irak’ta bombalı saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Sadece geçen ay bilançonun 9 bin olduğu ülkede hemen her gün patlatılan bombalar sonucu onlarca hatta yüzlerce insan hayatını kaybediyor.
2 milyon insanın hayatını yitirdiği işgal sonrası bitmesi beklenen kaosun daha da körüklenerek günümüze kadar devam ettirilmesi ve bunun nedenlerini konuştuğumuz Iraklı Ayetullah Şeyh Cevad Halisî, Irak’taki kaosun ardında şer güç Amerika’nın olduğunu söyledi. Şeyh Halisi, Amerika’nın Irak’ı terk etmesine rağmen büyükelçiliğinde bulunan 6 bin çalışanıyla ülkeyi yönettiğini söyledi.
İşte Şeyh Cevad Halisi’nin sorularımıza verdiği cevaplar:
Amerika’nın Bağdat Büyükelçiliği’nde 6 bin görevli var
Irak’ta hemen her gün bombalı saldırılar düzenleniyor. Sizce bu patlamaların arkasında kimler var ve neyi hedeflemektedirler? Bombalı saldırıların önüne geçmek mümkün değil mi?
Bu konuya hassasiyetinizden dolayı size teşekkür ediyorum. Gerçekten önemli bir süreçten geçiyor Irak. Daha dün Bağdat’ta büyük bir patlama oldu. Onlarca kişi hayatını kaybetti. Yaralananlar yüzleri buldu. Yani Irak’ta çok trajik bir durum söz konusu. Bu nedenle Ümmetin buna hassasiyet göstermesi, bunu kanıksamaması gerekir. Bu bakımdan sizin hassasiyetinizi takdirle karşılıyor, teşekkür ediyorum. Biz bu olayların arkasında tamamen Amerika’nın olduğuna inanıyoruz. İşgal ile bünyenin bozulması sonucunda bunların olduğuna inanıyoruz. Ayrıca Amerikan işgali tamamen bitmiş değil. Irak’ı kontrol edecek, halkı farklı şekilde yönlendirecek imkânları hâlâ ellerinde tutuyorlar. Örneğin Amerika’nın Bağdat Büyükelçiliği’nde 6 bin görevli var.K
urum ve bazı örgütleri Amerikan elçiliği yönetiyor
Sayın Cevad Halisi, yanlış anlamadık değil mi, 6 bin rakamından söz ediyorsunuz…
Evet, evet yanlış duymadınız. Ben 6 bin diyorum bu en az rakam, 10 bin civarında olduğunu söyleyenler var. Yani bir büyükelçilikte 10 bin kişi ne yapabilir. Hiçbir büyükelçilikte böylesine büyük bir sayıda insan bulunabilir mi? Tabi ki hayır. Bunun sebebi var. Bunlar görevli personel hüviyetinde ama aslında bunların işleri farklı. Amerika’nın Irak’taki büyükelçiliğinde bulunan 6 bin ya da 10 bin kişi olarak bunların çok farklı görevleri var. Kimisi bazı örgütleri yönetiyor. Kimisi devlet içerisindeki hayati öneme sahip stratejik kurumları kontrol ediyor. Biz şu anda Amerika’nın Irak’tan çekildiğini söyleyemeyiz. Bu çok safça bir tespit olur. Şu anda Irak, Amerikan büyükelçiliğinin kontrolü altında… Onlar tarafından idare ediliyor. Dolayısıyla böyle bir durumun olduğu bir ülkede fitnenin olması, bombalamaların olması, şu veya bu adlar altında katliamların olması kaçınılmazdır. Çünkü bir ülke eğer dışarıdan kontrol edilecekse bu tür karışıklığın olması gerekir. Yoksa başka türlü dışarıdan nasıl kontrol edilebilir ki…
Biz ırak hükümetini tanımıyoruz
Irak Başbakanı Maliki’nin gerek ülke içerisindeki siyaseti ve gerekse Türkiye’ye yönelik takındığı tavrı ile ilgili çok büyük eleştiriler var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bakın, ben evvela şunu söylemek istiyorum: Biz Irak’taki hiçbir siyasi yapılanmayı gerek hükümet olsun gerek anayasa olsun, meclis olsun mevcut hiçbir yapıyı kabul etmiyoruz, tanımıyoruz. Yani bizim şu anda böyle bir duruşumuz var.
Irak hükümeti, işgalin oluşturduğu gayrimeşru bir yapıdır
Çok ilginç… Yanlış anlamadık değil mi? Yani siz mevcut Irak hükümetini tanımadığınızı belirtiyorsunuz. Ve ayrıca siz kimi temsil ediyorsunuz?
Evet, ben şunu diyorum: Biz kesinlikle hiçbir siyasi yapıyı tanımıyoruz. Irak’ta şu anda mevcut hükümet işgalin oluşturduğu bir yapıdır ve gayrimeşrudur. Halisî medresesi bir mercidir. Bir ilim havzasıdır. Ben onun adına konuşuyorum. Bizim şu anda böyle bir duruşumuz var. Yani kısacası Maliki’yi şu anda sadece Ehl-i Sünnet eleştirmiyor. Şiiler de onu Şii olarak kabul etmiyor. Şu an Maliki’nin hükümetinde Sünniler de var. Onlar nasıl Ehl-i Sünneti temsil etmiyorsa Maliki de Şiileri temsil etmiyor. Şu anda ben sizinle telefonla konuşurken bile bizim Kazımiye Havzası’nda, medresemize çok yakın bir yerde hükümet yol açma bahanesiyle binalarımızı yıkıyor. Çok ciddi gerginlikler var. Şu anda halk sokaklara dökülmüş durumda. Hükümete karşı protesto gösterilerinde bulunuyor. Çünkü daha önce bu bölgeler kamulaştırılmadan yıkımlar yapılıyor.
Maliki’nin Şiileri temsil ettiğine inanmıyoruz
Yani mesele sadece Şii meselesi değil. Biz Maliki’nin Şiileri temsil ettiğine inanmıyoruz. Dışarıya bu şekilde yansıtılması tamamen bir fitnedir. Tamamen bir algı yönetimidir, sanki Maliki Şiileri temsil ediyormuş gibi bir şey oluşturuluyor. Hayır, böyle bir şey yok. Şiilerin büyük bir kısmı ondan rahatsız. Sünniler de rahatsız. Nitekim Maliki’nin siyasetine karşı duran Sünnilerin talepleri haklıdır, meşrudur. Ama onların şiddete başvurmaları, ya da tekfirci bazı kesimlerle bunu yapmaya çalışmaları sorundur. Şu anda Ambar’da ya da Diyala’da ya da başka yerlerde yapılan gösteriler meşrudur. Sünnilerin talepleri son derece yerindedir ki biz de aynı taleplerde bulunuyoruz. Bu konuda bir sorun yok. Ama şiddete başvurulmaması gerektiğine inanıyoruz. Yani biz Maliki’nin şu anki siyasetinden, duruşundan memnun değiliz ve bunun Şiileri de temsil ettiğine de kesinlikle inanmıyoruz.Â
limler olarak bunun, ümmetin çıkarına olmadığını deklare ettik
Sayın Halisi, Şii ve Sünni ihtilafı ve fitnesi, biliyoruz ki tüm bölgeye yayılmış durumda. Bu konuda her iki tarafa düşen nedir? Bu fitnenin önlenmesi noktasında özellikle âlimler ya da yetkili kişiler ne yapabilir?
Bu çok mühim bir soru. Biz Ümmet-i Muhammed’in mensuplarıyız. Dolayısıyla Şii ve Sünnilerin sanki ayrı dinlerdenmiş gibi bir algıyla hareket etme söz konusu olmamalı. Tabi ki bazı görüş ayrılıkları olabilir. Ama netice itibariyle bizim birlik duygumuz, ruhumuz olmalı. Fitneye iki taraf da prim vermemelidir.
Televizyonlarda, şurada burada basında çıkan ve kendini Şii gösterip fitne yapan Şiilerden değildir. Sünnilerden olduğunu söyleyip aynısını yapan da Sünnilerden değildir. Hem Sünniler hem Şiiler, bu tür yayınları yapan, fitneyi yayan kimselerden beri olduğunu ilan etmelidir. Çünkü bu fitne durumu ne Sünnilerin ne Şiilerin maslahatınadır. Ayrıca durumun bu şekilde devam etmesi Ümmetin maslahatına değildir. Bu konuda herkese iş düşüyor, sorumluluk düşüyor. Bu fitnenin önlenmesinde akıl sahibi olan herkesin sorumluluğu var. Biz âlimler olarak Bağdat’ta defalarca bildiri yayınladık. Bunun, ümmetin çıkarına olmadığını deklare ettik. Aynı şekilde siyasi ihtilafların olabileceğini dikkate almak lazım ve bu problem değil. Önemli olan şiddete başvurulmaması, Müslümanların kanının akıtılmamasıdır. Bu konuda herkese sorumluluk düşüyor. Biz bu ihtilafların, bu fitnenin sadece İsrail’e yaradığına inanıyoruz. Müslümanların bu konuda gerçekten çok bilinçli olmaları gerekir.
Bu fitne, ümmettin Kur’an ve sünnet üzere ittifak etmesiyle bozulabilir
Sayın Halisi, bir âlim olarak, bir Şii merci olarak baktığınızda ehl-İ Sünnet ile Şia arasındaki ihtilaf, ortadan kaldırılamayacak kadar ciddi midir?
Hayır, kesinlikle bu boyutta değildir. Çünkü Ümmet arasında ittifak edilecek kitap olarak Kur’an ve Sünnet vardır. Sahabe hayatı vardır. Raşid imamlar vardır, Ehl-i Beyt imamları vardır. O bakımdan bunun aşılmayacak bir tarafı yok. Yeter ki Müslümanların birbirini anlama ve tahammül etme kültürü olsun. Bakın ben size bu konuda ilginç bir örnek vereceğim. Mesela, Osmanlı ile İngilizler arasında Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı güçleri geri çekilmek zorunda kalınca Irak’ta ilk cihadı ilan eden benim dedemdir. Ayetullah Halisi’dir. Kazımiye Havzası’nda bulunan diğer Şii âlimlerdir.
İngilizlere ilk cihadı biz başlattık
Bunlar tam bir İslam devleti olmasa da Osmanlı’nın nihai manada İslam devleti olduğunu bu nedenle bunların geri çekilmesi üzerine atalarımız, âlimlerimiz cihad kararı almış. Ve İngilizlere ilk cihadı biz başlattık. Osmanlı’ya yardım ettik. Bunu Türkiye’deki herkesin bilmesini istiyorum. Yani Irak’ta Şiiler Osmanlı’ya ihanet etmemiştir. Bütün belgelerde bu var. Osmanlı arşivlerinde de var. Herkes bunu biliyor. Biz Iraklı Şiiler olarak İngilizlere karşı olan cihatta Osmanlı’nın yanında yer aldık. Yani bu çok açık… Demek ki mesele farklı değerlendirilirse ihtilafların çok ciddi olmadığı görülür ve birlikte hareket etme durumu söz konusu olabiliyor. Müslümanların Ümmet ruhunu, bilincini daima korumaları, birbirlerine karşı merhametli ve her zaman zulme karşı dik durmaları gerekir. Ancak bu şekilde sıkıntı ve krizler atlatılabilir.
Halisiye Medresesini dedem 1911’de kurdu
Şu anda bizim bir ilim havzamız var. Yüksek akademi düzeyinde olanı var ve orta düzeyde olanı var. Bu, 1911 yılında dedem Ayetullah Halisi tarafından kurulmuştur. 100 yıllık bir geçmişi var. 4 bin kadar yüksek öğrenim gören talebeleri var. Ciddi bir eğitim kurumudur. Şu anda biz bir merciiyiz. Biz de çalışmalarımızı böyle yapıyoruz ve birçok alanda faaliyetlerimiz var.
Cevad El Halisi kimdir?
1952 yılında Irak’ın başkenti Bağdat’ın Kazimiye bölgesinde doğan Cevad el Halisi, ilk ve lise eğitiminden sonra üniversitede fizik okudu. El Halisi daha sonra mühendisliğe geçiş yapmış. Ancak daha sonra oradan da ayrılarak kendini dini eğitime ve Irak’ın sorunlarıyla ilgilenmeye vermiş. Saddam döneminde idama mahkum edildiği için ülkesine giremeyen ve 23 sene boyunca İran, Suriye ve Lübnan’da yaşamak zorunda kalan El Halisi hem bir âlim, hem de İslam dünyasının sorunlarını çözmek için fikir ve projeler üreten bir mütefekkir. Irak’ın ileri gelen Şii Ayetullahlarından olan Cevad el Halisi, Arap gazetecilerin birçoğuna göre Irak’ın Fadlallah’ı. Ancak Sünni birçok kesim tarafından sevilen el Halisi, Şii-Sünni ayırımı yapmayan, aksine ümmet bilinciyle hareket eden biri olarak tanınıyor. (Mehmet Özcan - İLKHA)