Son süreçte “Nükleer anlaşmanın” rafa kaldırılması ile beraber Körfez’de civar krallıkların da dahil edildiği “Yüksek tansiyon” politikasına yatırım yapıldı. Ardından Ekim ayının başından bu yana Irak – Lübnan hattında “Sivil eylemlerle” başlayan hareketlilik, Amerika’nın Suriye’de köklü bir strateji değişikliğiyle birlikte yürütüldü.
Meselenin özü şuydu aslında. Bölgede tıkanan bir askeri ve siyasi rekabet denklemi oluşmuştu. Rekabet süresince taraflar birbirlerine karşı sınırlı vur-kaçlar yapıyorduysa da birbirlerinin sinir uçlarına dokunmaktan uzak kalıyorlardı. Ancak her strateji sonsuza kadar sürmeyeceği gibi, tıkanıklığa mahkum olan rekabetçi ortam da hep sürüp gidecek değildi. Güç mücadelesinin bir yerlerde patlak vermesi gerekiyordu.
İlk kıvılcımlar, siyonist rejim SİHA’larınca gerçekleştirildiği belirtilen Haşdi Şabi karargahlarına yönelik “Gizemli” saldırılarla oluştu. Saldırıları gerçekleştiren SİHA’ların farklı yerlerden havalandıkları yönünde çeşitli iddialar ortaya atıldıysa da, son kertede SİHA’ların Irak’ta yerleşik ABD üslerinden havalandıkları bilgileri resmi kaynaklarca dillendirilmeye başlandı. Meydanlarda peydahlanan protesto karmaşası arasında yaşanan gelişmeler, farklı noktalardaki ABD üslerine yönelik gerçekleştirilen misilleme saldırılarıyla bugüne geldi.
Bilindiği üzere daha önce bağımsız oluşumlar şeklinde olan Haşdi Şabi birlikleri, yakın süreçte yapılan yasal düzenlemelerle Irak resmi ordusunun birer parçası haline getirilmişlerdi. Haşdi Şabi’nin ordunun bünyesine katılması işlemi, büyük ihtimalle bugün ortaya çıkan fiili duruma karşı başvurulmuş bir önlem niteliğindeydi.
Amerikalıların kendi üslerine yönelen füze saldırılarına karşı Haşdi Şabi içerisindeki bazı grupların karargahlarına düzenlediği hava saldırılarıyla tansiyon giderek yükselirken, İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi’nin etkin simalarından Ebu Mehdi El Mühendis’in de içerisinde yer aldığı gruba karşı düzenlediği saldırı, Irak’ta ve gerilim cephesini oluşturan Lübnan’a kadar uzanan hatta artık hiçbir şeyin nisbeten stabil halde seyreden sabık günlerdeki gibi olmayacağını ortaya koydu.
Güç mücadelesindeki tıkanıklık son suikast saldırısıyla son bulurken, bundan sonra Irak başta olmak üzere uzun bir hat boyunca çok farklı askeri ve siyasi atraksiyonlar kaçınılmaz hale gelecektir.
Amerika ve aktif müttefikleri askeri anlamda sahanın etkin vurucu gücünü elinde bulundursalar da, İran ve beraber hareket ettiği güç unsurları da alan hakimiyetinde hayli ileri düzeydeydiler. Dahası, psikolojik üstünlük de İran’dan yana gibi görünmekteydi. Ancak Amerikalıların Kasım Süleymani’yi hedef alan son saldırısı, aynı zamanda psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye dönük kritik bir hamle olarak da okunabilir. Psikolojik üstünlük, taraflara özgüven aşıladığı gibi, karşı tarafı sindirme yolunda da önemli avantajlar kazandırır. Haliyle İran ve müttefiklerinin bunun farkında oldukları pekala söylenebilir.
Kasım Süleymani sadece bir komutan değildi elbette. İki taraf arasında süren ölümcül mücadelenin sembolü rolünü icra etmekteydi. Kimi saldırılar askeri teknik ve taktikler anlamında sineye çekilebilir, ya da ertelenecek bir zamana kadar tolere edilebilir. Ancak sembollere saldırının maslahat namına da olsa tolere edilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla İran ve müttefiklerinin şu anda tolere edemeyecekleri bir saldırıya en az misliyle karşılık verme baskısı altında olduklarına kuşku yok. Karşılık vermezler ise bu boyun eğmek anlamına gelecek ve bugüne kadar ABD, siyonist işgalci rejim ve işbirlikçilerine yönelttikleri tehditlerin geçerliliği daha fazla sorgulanır bir hal alacak.
Karşılık verilirse, saha oldukça geniş. Nerede nasıl karşılık verecekleri hususu ise, herhalde şu anda Beyaz Saray’da bile en çok merak edilen konuların başında gelmektedir. Verilecek cevaba Amerikalıların bu kez nasıl bir karşılığı olacak, bu da ayrı bir konu ve düşünüldükçe tüm bölgeyi etkileyecek uzun soluklu bir ateş sürecini akıllara getirmektedir.
Şunu unutmamak gerekir ki, her türlü savaş, kökeni ve motivasyon kaynağı ne olursa olsun yaşanan iç çatışmalar, bölgeyi kasıp kavuran yangınların temelinde başını Amerika ve siyonist rejimin çektiği emperyal güçlerin istila ve müstemlekeci politikaları yatmaktadır. Müstemlekecileri zorda bırakacak, onlara darbe vuracak, onları İslam topraklarından kovmaya vesile olacak her türlü girişim değerlidir.
Kimden gelirse gelsin.