Irak’ta meydana gelen son gelişmeler, bölge dengelerinin ne denli hassas, fay hatlarının ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
IŞİD’in, Musul’u ele geçirmesi ve akabinde meydana gelen gelişmeler, bütün dünyanın dikkatini Irak’a yöneltti. Meydana gelen olayların aniden olduğunu, IŞİD’in aniden ortaya çıktığını düşünmek büyük bir yanılgıdır. Aslında herkesin sadece IŞİD’e mal ettiği bu dalganın tek faili IŞİD değildir. Bu örgütün yanı sıra, bu süreçte müttefik yapılar ve bölgede hatırı sayılır aşiretlerin rollerini unutmamak gerekir. Özellikle Nuri El Maliki’nin yıllardır izlediği despotik ve mezhep eksenli politikalarının bu günkü fotoğrafa giden yolu açtığını görmek gerekir.
Amerika; işgali ile Irak’ı harap ettiği gibi, çekildikten sonra da ektiği fitne tohumları ile Irak toplumuna zarar vermeye devam etti. Öylesine kırılgan bir toplumsal doku meydana geldi ki, halkların birlikte yaşama irade ve umutları ortadan kaldırıldı.
Felluce, Bakuba, Ramadi ve Musul’da IŞİD’in yıllardır faaliyet gösterdiği ( Özellikle 2007’den sonra); mali, askeri ve insan kaynakları anlamında belirli bir güce ulaştığı ve Maliki’nin zulmünden ve yolsuzluklarından bıkan Sunilerin de her geçen gün daha fazla bu yapı etrafında bir araya geldiği biliniyor.
Son olaylar, Bağdat yönetiminin ne kadar aciz ve Irak’ta kontrolü sağlamakta yetersiz kaldığını bir kez daha ortaya koydu. İşgalci ABD’nin yardımı ile ayakta kalan bu iktidar, Amerika’nın resmi olarak işgalini sonlandırdığını belirtip üniformalı kuvvetlerini sahadan çekmesi ile zor durumda kaldı. Kendi ayakların üzerinde durma kudretine sahip olamayan, kendi ülkesini işgal etmiş işgalcilerin yardımı ile ayakta kalabilen bir iktidar, elbette tüm Iraklıları temsil etmekten uzaktır. Son saldırılar, adeta “kral çıplak” kabilinden var olan acziyeti ve kifayetsizliği tüm dünyaya gösterdi.
Bu son hadisede iki nokta dikkatimizi çekmektedir:
1- Musul’a saldırı esnasında merkezi yönetimin yerel yöneticileri devre dışı bırakarak, orduya çekilme talimatı vermesi ve ordunun silahlarının bırakarak çekilmesi.
2- Günler öncesinde Kürdistan yönetiminin, merkezi yönetime Musul şehri için ittifak ve ortak savunma teklif ettiği halde bu teklifin kabul görmemesi.
Bu noktalara bakıldığı zaman, acaba Nuri El Maliki’nin gizli bir gündemi mi var, sorusu akıllara geliyor. Hayatın normal akışına ters bir dizi olayın ardından Nuri El Maliki’nin yabancı güçleri yardıma çağırması bu şüpheleri güçlendirmektedir. İktidarını yabancı güçlere borçlu olan Maliki, muktedir olamayınca muhaliflerini ortadan kaldırmak için böyle bir ortama zemin hazırlamış olabileceği de düşünülmektedir.
El Maliki’nin, Kürdistan yerel yönetimi ve petrolü üzerindeki kontrolünün ortadan kalkması, yeni dengelerin doğal bir mecrada oluşması, Türkiye’nin petrol ticaretini doğrudan Kürdistan yönetimi ile yapmaya başlaması ve Maliki’nin buna engel olamaması, oluşan enerji koridoru ile Kürdistan yönetiminin siyasi anlamda ciddi bir yükselişe geçmesi, Türkiye ile yakınlaşması; Türkiye’nin de diğer bileşenlerle beraber Kürdistan petrolü ile bir enerji koridoru haline gelmesi ve bunun sağlamış olduğu stratejik üstünlük Maliki’yi farklı arayışlara itmiş olabilir.
Tabi bu anlatılanlar, hadisenin fotoğrafının tamamı değil, sadece bir karesidir. Her aktörün kendine göre bir hesabı ve gündemi olabilir. Bir aktör için önemli olan bileşenler ve değişkenler, diğer aktörler için aynı ehemmiyette bir anlam ifade etmeyebilir. Diğer aktörlerin ajanda ve gündemleri farklı olabilir. Farklı boyutları olan bu süreci, tek bir kare çerçevesinde yorumlamak, yanılgıya düşmektir.
Örneğin; IŞİD açısından olaya baktığımız zaman, bu yapının gündem ve amaçlanan hedefinin farklı olduğu görülecektir. Türkiye açısından olayların anlamı farklı, Kürdistan yönetimi açısından farklıdır.
Buradaki sürecin fotoğrafının net olarak ortaya çıkması için bir müddet daha beklemek gerekir. Çünkü ortaya çıkan tablonun bölge dengelerini değiştirme potansiyeli vardır. Bölgede yaşanan bu krizden dolayı yeni dengeler ve ittifaklar kurulabilir. ABD, farklı şekillerde tekrar bölgeyi işgal edebilir veya hava saldırıları düzenleyebilir. IŞİD kuvvetlerinin Bağdat ve Kerbela’ya yöneleceğini açıklaması, bu olasılığı daha da güçlendiriyor.
Ayrıca Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin, “250 bin peşmergenin Kürdistan bölgesi dışındaki Kürt bölgelerini korumaya hazır” olduğunu açıklaması, bundan sonraki süreçte Kürdistan yönetiminin, Irak siyasetinde daha aktif rol oynayabileceğinin işareti olarak anlaşılabilir.