İran'da meydana gelen olaylarla alakalı son bir haftadır edindiğim bilgi, izlenim ve gözlemlerimi siz kıymetli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Olayların başlangıç boyutu itibarı ile dış müdahalelerden tamamen uzak, hayat pahalılığı ve ekonomik kaynaklı olduğu herkesçe kabul edilmektedir.
İran, esas itibarı ile varlık içinde yokluk yaşayan bir ülkedir.
Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkelerden biri olarak çok zengin olması gereken bu ülke, kırk yıla yakındır ABD'nin başını çektiği küresel güçlerin ağır ambargosu altında adeta kıvranmaktadır.
ABD, 1951'de İran Başbakanı Musaddık'ın petrolü millileştirme hamlesine karşı Şah'ın desteği ile bir CIA darbesi gerçekleştirmiş ve Şah Rıza Pehlevi öncülüğündeki İran'ı adeta bir “kukla devlet/ileri karakol” haline getirmiş ve İran petrolünü yıllarca hortumlamıştı.
1979'da İran'da yaşanan devrim, İran'ı hem petrolü hem de siyaset ve idaresi ile ABD'nin güdümünden çıkarmıştı.
Bunu hazmedemeyen ABD'nin Saddam'ı İran'a saldırtmakla başlayan amansız mücadelesi, her alanda eksilmeden devam etmekte ve etkisini sürdürmektedir.
Devrimden hemen sonra halk, kendi arasında cami merkezli bir fon/sandık oluşturarak(bizdeki güne girme gibi) ekonomik bir oluşum başlatmıştı.
Başlangıçta bir hayır ve yardımlaşma kurumu gibi çalışan bu fonlar, bir müddet sonra finans kuruluşu mantığı ile faize bulaştırılmış, İran-Irak savaşı nedeni ve devletin denetim konusundaki yetersizlik ve ihmalkârlığından dolayı mantar gibi her yerde hızla türemişlerdi.
Öyle bir hale gelmiş ki halk konut kredisi veren ve İran'da Mesken Bankaları olarak adlandırılan bankalardan düşük faizli krediler alıyor, %30'a kadar varan faizlerle bu finans kuruluşlarına yatırıyordu.
Rafsancani'nin son dönemlerinden itibaren yaygınlaşmaya başlayan bu faizli finans kuruluşlarına bir çözüm getirmedikleri için Ahmedinecad, Hatemi ve Ruhani hükümetleri dini lider Seyyid Ali Hamaney'in çok sert uyarıları ile karşılaşmıştı.
Son gösteriler başlarken Meşhed Cuma İmamı ve Ali Hamaney'in Meşhed'deki temsilcisi Ahmed Alemelhuda, Sebzivar kentindeki Cuma hutbesinde ülkedeki ekonomi yönetimini sert bir şekilde eleştirerek protestoların haklılığından söz etmiş ve halka karşı mahcubiyetini açıkça dile getirmişti.
İlk gün yapılan gösterilerde hem Ali Hamaney'e bağlı hem de Ruhani hükümetine oy vermiş kesimlerin yer aldığı bilinmektedir.
Esasen reformcu diye tabir edilen son hükümetlerle muhafazakâr olarak adlandırılan dini lider Seyyid Ali Hamaney taraftarları arasındaki kırılma noktalarından bir tanesini de bu finans kuruluşları meselesi oluşturmaktadır.
İki yıl önce Ali Hamaney'in baskılarına daha fazla dayanamayan Ruhani hükümeti bu kuruluşları kapatma kararı aldı ve dananın kuyruğu da o zaman koptu.
Zira tam 3 milyon insan mağdur konuma düştü.(Bizdeki 2001 krizine giden süreçte vatandaşları dolandıran ve TMSF'ye devredilen özel bankalar hikâyesi gibi)
Aile bazında hesaplandığında ise en az 10 milyon insan bundan doğrudan etkilenmiş ve yaklaşık iki yıldır her fırsatta Tahran'da, üstelik meclis binasının önünde gösteri yapar hale gelmişlerdi.
Ruhani Hükümeti'nce 19 Aralık'ta açıklanan ekonomi paketinde benzine yüzde 50 zam yapılması, 34 milyon kişiye yapılan yardımda kesintiye gidilmesi ve 2018 bütçesinde silahlı güçlere ayrılan payın artırılması gibi hususlar da sokak gösterilerine zemin hazırladı.
Üstüne iki hafta önce İran'da baş gösteren kuş gribinden dolayı milyonlarca tavuk ve yumurtanın itlaf edilmesi sonucu yumurtaya % 50 zam da eklenince orta ve ortanın altı sınıftaki halk kesimleri çareyi sokağa çıkmakta buldu.
Ambargoların altındaki İran halkının önemli bir kesimi et-balık gibi ürünleri düzenli bir şekilde tüketecek bir alım gücüne sahip olmadıkları için sokak gösterilerinin de sembolü olan yumurta ve tavuk eti hayati derecede önem taşımaktadır.
İş imkânlarının çok fazla çeşitlilik göstermediği İran'da ekonomik olarak en ciddi sorunlardan biri de yüzlerce üniversitenin bulunduğu ülkede üniversite mezunu binlerce gencin işsiz olmasıdır. (Gösterilere katılanların daha çok yirmi beş yaş altı gruplar olduğu ifade edilmektedir)
İran'da alt tabakadaki halk kesimleri Türk lirası ile 100 binden fazla servete sahip olan devlet idarecilerinin kendilerini anlamayacağı ve dertlerine derman olamayacağı şeklinde bir anlayışa sahiptirler.
Edindiğim bilgilere göre şu an Ruhani hükümetinde bu kritere uymayan en az sekiz bakan bulunmaktadır.
Gösteri yapan ve muhafazakar kanada mensup, devrime bağlı halk kesimlerinin önemli bir kısmının hükümete yönelik yolsuzluk suçlamalarında bulunmalarının altında yatan esas nedenlerden biri de budur.
Bu ekonomik tablo içerisindeki İran'da siyasal anlamda muhalif olanakları da iki kategoride ele almak gerekmektedir.
Birinci kategoride inkılapla bir sorunu olmayan hatta devrimin mimarlarından olan Muntezeri, Kerrubi gibi tanınmış şahsiyetlerin bağlıları ile devrimi biraz eleştirmekle beraber rejimle ciddi sorun yaşamayan ama özgürlüklerin önünün daha fazla açılmasını isteyen reformcular bulunmaktadır. Farklı etnik unsurlar ile Sünni grupları da genel anlamda bu gruba dâhil etmek mümkündür.
İkinci kategoride ise devrime ve rejime tamamen muhalif, ABD başta olmak üzere uluslararası sistemle içli dışlı ve çoğu silahlı gruplar bulunmaktadır.
Pehlevi hanedanına mensup Şah Rıza taraftarları, Meryem Recavi öncülüğündeki “Halkın Mücahitleri Örgütü” mensupları ve taraftar kitlesi, PJAK ve İran'da bulunan Suud finansörlüğündeki bazı Arap işadamlarının(Ehvaz-Huzistan bölgeleri) etki alanındaki küçük gruplar.
Bu gruplar, güdümünde bulundukları dış güçlerin(ABD, İngiltere, israil, Suud vs.) destek ve kışkırtmaları ile birinci günün akşamından itibarın şiddet içermeyen ve ekonomik talepli olan bu gösterileri hem siyasi bir zemine taşıyarak rejim aleyhtarlığına dönüştürmek istemiş hem de silah kullanarak gösterileri şiddet ortamına taşımışlardır.
Trump'ın İran'daki gıda yetersizliğinin sebebi sanki kendisi değilmiş gibi, “İran halkı gıda ve özgürlüğe aç, İran'da değişim zamanı” diyerek İran'daki göstericilere açıktan destek vermesi, siyonist terörist Netenyahu'nun açıklamaları, sosyal medya paylaşımlarının %70-80'inin İran'a düşmanlık eden ülkelerden atılmış olması, bir dış müdahaleye zemin oluşturulmak istendiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Gelinen aşamada sokağa çok masum taleplerle çıkan halk kesimleri bahse konu rejim karşıtı silahlı ve marjinal grupların işi çığırından çıkarma girişimlerini gördükleri ve bu yüzden evlerine çekildikleri; İran güçlerinin de olayları daha fazla büyümeden kontrol altına aldıkları ve gösterilerin de son bulduğu görülmektedir.
Parti olarak sadece İran'da değil, herhangi bir ülkenin emperyalist kuşatmaya alınmasını kabul edilemez bulduğumuzu defaaten dile getirdik.
Tavrımız aynıdır ve değişmemiştir.
Ülkeler kendi iç sorunlarını halklarının rızası ve kendi iç dinamikleri ile çözmelidirler.
Bu cümleden olarak emperyalist kuşatma tehdidi altında bulunan İran, bu olayları fırsata çevirmeli; Sünnî dünyadan yapılan dostça uyarılara kulak vermeli; iktisat, kavmiyet ve mezhep noktasında özgürlük alanlarının önünü adalet ve hakkaniyet temelli olarak tamamen açmalıdır.