Irak ve Lübnan’dan sonra şimdi İran sokakları da karışmaya/karıştırılmaya başlandı. İran gösterileri daha yeni olduğu halde şimdiden masum halk protestolarının ötesine taşarak şiddet içerikli bir boyut kazandı. Yani mecrasından taşarak farklı bir anlam kazandı. Bu olaylar erken çözüme kavuşturulmaz ise İran’ın ambargo nedeniyle zaten sarsılan dengelerini daha da sarsacağa benziyor.
Gösterilerin veya iç karışıklıkların İran’a sıçraması hiç sürpriz olmadı. Çünkü Irak’ta da Lübnan’da da hedef yerel yönetimler şahsında aslında İran idi. Usulsüzlükler, yolsuzluklar ve istikrarsızlık gibi masum talepler, belki halk kitlelerini sahaya sürmenin gerekçeleri olarak meşruiyet ve haklılık oluşturdu. İran’da astronomik oranda yapılan benzin zamlarını protesto etmenin de bir noktaya kadar haklılık payı vardır. Ancak bu masum taleplerin arkasında, direk olarak yönetimi, istikrarı ve siyasi otoriteyi hedef alan ve halkı, özellikle gençliği sosyal medya hesapları üzerinden organize ederek sokağa salan asıl motorize güçleri de ıskalamamak gerekir.
İran’dan yapılan açıklamalarda bu gösterilerin arkasında devrik şah ailesinin ve halkın mücahitleri denen örgütün yer aldığı yönündeki açıklamalar, ABD’nin en üst yetkililerinin İran’daki halk gösterilerini aleni olarak desteklemeleri zaten büyük oyunu net olarak ortaya koymaktadır. İran’a konulan ambargolar, uygulanan yaptırımlar, Siyonizm’in işbirlikçileri Arap ülkeleri tarafından uygulanan izolasyon, İran ile ilişkili olan Türkiye gibi ülkelere de aba altından sopa gösterilmesini bu sokak olayları ile birlikte okumak zorundayız. İran, Irak ve Lübnan’daki sokak karışıklıkları, büyük projenin bir sonraki aşamasıdır. Varılmak istenen hedef aslında o kadar örtülü değildir. Sycis piccot miadını tamamladı. Ortadoğu İslam coğrafyasına yeni bir dizayn vermeye çalışıyorlar. İstikrarsızlık ve kaos arttırılacak, sokakta dile getirilen masum talepler sonrasında siyasi taleplere dönüştürülerek iç savaşa evirilecek ve nihayetinde İran, Irak, Lübnan ve Suriye’nin parçalanarak küçük küçük etnik devletçiklere bölünmesi sağlanacaktır.
Türkiye de bu yeni dizaynda nasibini alacaktır. Bundan kimsenin bir şüphesi olmasın. Kürd meselesinin çözülmesini sağlayacak iradenin oluşmasına bu nedenle hep engel olunmaktadır. Türkiye, elini çabuk tutup Kürd meselesini kardeşlik zemininde, adil ve insani bir anlayışla çözüme kavuşturmaz ise, bölünmekten kurtulması mümkün değildir.
Önümüzdeki yüz yılın yeni dizaynında “büyük israil”in inşa edilmesi vardır. İşgal rejimini tehdit edebilecek, ondan daha büyük hiçbir ülke ayakta kalmayacaktır. Bu tezgah kabul etmek gerekir ki iyi kurulmuş bir tezgahtır. Tıkır tıkır işlemektedir. Bu, elbette onların hesabıdır. Bir de Allah’ın hesabını unutmamak gerekir. Aklı başında İslam ülkeleri, halen bu oyunu bozabilecek güçtedirler. İran, kolay pes edecek bir ülke değildir. Bugüne kadar hep söyledik, bir kez daha söylemekte bir beis görmüyorum; İran ve Türkiye, bu büyük projeyi bozabilecek yegâne iki ülkedir. Birlikte hareket etmedikleri her an, iki ülkenin de İslam ümmetinin de aleyhine işlemektedir.
Çoğu zaman sokağa çıkan halklar, büyük oyunların farkında olamıyorlar. Masumane başlayan olaylar, bir anda kaosa ve Suriye örneğinde olduğu gibi ülkeleri tar u mar eden süreçlere dönüşebiliyorlar. Her istikrarsızlık, çok ciddi olaylara gebe olabilmektedir. Bu nedenle Irak, İran ve Lübnan’daki oyunun erken bozulması çok önemlidir. Hızlı bir şekilde makul talepler karşılanmalı ve bedeli her ne olursa olsun sosyal adalet temin edilmelidir. Bu yapılamayacak ise söz konusu ülkelerin tamamı birer Suriye olacaktır.