İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi beş daimi üyesi (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin + Almanya) arasında Cenevre’de gerçekleşen anlaşma ‘tarihi’ olarak nitelendirildi. Anlaşma gerçekten de bu vasfı fazlasıyla hak edecek kadar önemli. Bütün dünyaca da olumlu bulunan anlaşma mali piyasaları coşturdu. İran halkı da anlaşmayı bir zafer ve bayram sevinciyle karşıladı. Bayram sevincini yaşamaya hakları var; zira yıllardır Batı dünyasının İran’a karşı uyguladığı ekonomik ambargoya sabırla direndiler ve sonunda kazandılar. Şimdi hafifletilecek ve peyderpey kaldırılacak yaptırımlar sonrasında İran değişik devletlerin bankalarında dondurulmuş yüz milyarlarca dolar parasına ulaşabilecek ve petrolünü satıp para kazanacak. Şimdiye kadar ancak mal takası yolu ile petrol satabiliyordu.
ABD ve batılı müttefikleri, İran’ı dize getirmek için tam otuz dört yıl çalıştılar; fakat bunu başaramadılar. En son, ekonomik yaptırımlar yolu ile içeriden karışıklıklar çıkarma hesabı yaptılar. Yürürlüğe konulan sert ve ağır ekonomik yaptırımlar İran’ı ekonomik açıdan zarara uğrattı, zora soktu. Enflasyon %60’lara çıktı. İşsizlik de büyük rakamlara ulaştı. İran parası % 70 civarında değer kaybına uğradı. Ancak bütün bunlar İran’a diz çöktüremedi. Yapılan hesap geri tepti. Evdeki hesap çarşıdakine uymadı. Hesaba göre uygulanacak ekonomik yaptırımlar halkın boğazını sıkacak ve dayanamayan halk, rejime karşı ayaklanıp yönetimi devirecekti. İran halkı birçok sıkıntı ve zorluklarla karşılaştı ama yönetime ve rejime karşı ayaklanmadı. Batı dünyası bu sinsi planın da tutmadığını görünce İran ile masaya oturmaya mecbur kaldı.
Mecbur kaldı dedik; çünkü Batı, İran’a karşı top yekûn bir savaşı göze alabilecek cesareti kendinde bulamadı. Mevcut ekonomik durum da buna müsaade edecek kadar iyi değil zaten. İran ise gerçekten cesur ve kararlı bir tutum sergiledi. Etrafını çepeçevre kuşatan dev askeri üsler, uçak gemileri ve filolarından hiçbir zaman korkmadı. Muhtemel bir saldırıya karşı hep hazırlıklı olduğu mesajını verdi. Sonunda bu kararlı, sabırlı duruşu ve diplomatik atakları ile zaman kazanıp tehlikeleri savuşturmayı başardı.
Bu saatten sonra ise Batının ve bölgedeki batı yanlısı güçlerin İran’a ciddi bir tehdit yöneltme ihtimalleri daha da azalmış durumda. İsrail yöneticilerinin ikide bir tehdit savurmaları ise meşhur atasözünü hatırlatıyor: ‘Havlayan it ısırmaz’. Suudi şeflerinin israil ile ittifak ederek İran’a saldırma ihtimali ise sadece görülen bir rüya. Suudiler bu rüyadan uyanıncaya kadar dünyada nelerin değişmiş olduğunu görecekler. Yıllarca Amerika’yı bir av köpeği gibi görüp oraya buraya saldırtan Suudiler ve israil, artık rahat uyuyup tatlı rüyalar göremeyecekler. Arap baharının Kudüs ve Mekke’ye uğraması yakındır inşallah. Hizbullah ve Hamas ile baş edemeyen bir israil’in İran’a saldırma tehditleri savurması ise korkağın havaya yumruk sallaması kabilinden bir şeydir ancak.
Bütün dünyada olumlu karşılanan Cenevre mutabakatı sadece israil ve Suudi Arabistan’ı kızdırdı. Netenyahu, ‘çok kötü bir anlaşma oldu’ dedi ve ardından telefona sarılıp Obama’yı aradı. Peşinden ulusal güvenlik danışmanını ABD’ye gönderme kararı aldı. Suudi şefleri ise kelimenin tam anlamıyla ‘şeytan çarpmışa’ döndüler. Yani, Suudi’nin bu anlaşmaya duyduğu öfke israil’inkinden çok daha fazla oldu. Suudi Prensi Velit bin Talat, “Netenyahu’nun, Ruhani için ‘Kuzu postuna bürünmüş kurt’ ifadesinin yerinde olduğunu” söyledi ve İran’a karşı israil ile çıkarlarının örtüştüğünü ifade etmekten çekinmedi. İsrail-Suud işbirliğinin ilerleyen günlerde nerelere varacağını göreceğiz. Suudi-israil işbirliği yeni değil. Bu melun ittifakı Mısır darbesinde de gördük. Mısır askeri darbesinin parası Suudi’den, planı da israil’den gelmişti zaten. Suudi yönetimi yıllardan beri İran’a karşı propagandada milyar dolarlar harcadı, mezhep fitnesi belasını da onlar bu ümmetin başına musallat etti. Elde edilen sonuç ise “hasire’d-dünya ve’l ahire”. Bundan sonra yalnızlık ve musab oldukları İranofobia onlara rahat yüzü göstermeyecek anlaşılan.
İran gerçekten tarihinin en büyük sıkıntılarından birini geride bırakma yoluna girdi. Bu anlaşma ve yakınlaşma, bölgede dengelerin yeniden kurulmasını da beraberinde getirecek elbette. İran-Batı yakınlaşmasının özellikle İslam dünyasının üç yıldan beri kanayan yarası olan Suriye üzerinde nasıl bir etki yapacağını da başka bir yazıya bırakalım.