Allah için kendi kendinizi samimi bir sınavdan geçiriniz. Akşama doğru işten veya okuldan evinize doğru gidiyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz sizin sokakta, sizin evin yakınlarında bir kargaşa bir kalabalık var. Biraz daha yaklaştığınızda bunun bir kavga olduğunu anlıyorsunuz. Biraz daha yaklaşıyorsunuz, işin içinde sizinkiler, babanız ve kardeşleriniz var.
Buyurun, sizin imtihanınız başlıyor bu noktada. Şu andan itibaren sizin kim olduğunuz ortaya çıkacak. Bu soruyu çok sordum gençlerimize, öğrencilerimize. Tabii büyük bir kısmı kaybettiler imtihanı. Hiç beklemeden kavgaya gireceklerini, babalarına kardeşlerine destek olacaklarını söylediler. İşin acı yönü, böyle yapmayı yegâne görev, hatta nerdeyse Allah'ın bir emri olarak görmeleriydi.
Hemen ardından ikinci soruyu sordum:
“Peki bu kavgada sizinkiler haksızsa, saldırgan konumundaysa, yolda giden birine saldırmışlar, paralarını, mallarını gasp etmişlerse?”
Irkçılığımızdan söz etmek istiyorum. Bırakalım başkalarını, kendi kendimizi bu konuda imtihan edelim.
Hatta ırkçılığı şiddetle raddedenler, ırkçılığın haram olduğunu bilen, yeri geldiğinde konuşan, yazan kişiler olarak bu ve benzer sorularla, bu ve benzer durumlarla karşılaştığımızı farz ederek Allah için bu hastalıktan ne kadar uzak olduğumuzu öğrenmeye çalışalım.
Bugün insanlık alemini kasıp kavuran en büyük toplumsal felaketin ırkçılık olduğunu asla unutmayalım.
Bir takım haramların, günah ve kötülüklerin cezası genellikle ahirette olduğu halde ırkçılık denilen hastalığın dünyada da karşılığı vardır. Toplumlar ırkçılıklarının bedellerini kesinlikle bu dünyada da öderler, hem de çok ağır bir şekilde öderler.
Tarih boyu dökülen kanların, yapılan katliamların en büyük sebebi ırkçılık, ulusçuluk uğrunda olmuştur.
İşin daha acı olan tarafı da; ırkı ve ulusu uğruna kan dökenlerin kendilerini hak yolda zannetmeleridir. Aynen sokaklarındaki kavgaya hiç tereddüt etmeden atlayan birileri neyse öyle yapmaktadırlar.
Irkçılığımız belki her zaman bu şekilde tezahür etmeyebilir, bu uğurda kitlesel savaşlar olmayabilir. Fakat bu konuda her an imtihan içinde olduğumuzu unutmayalım.
Sakarya'da sergilenen vahşetten dolayı Allah Teala'nın gazabına uğramaktan korkalım. Canını ve ırzını Müslüman bir ülkeye teslim edenlere böyle bir kâfirlik reva görülmemeliydi.
Rabbim içimizdeki beyinsizlerden dolayı bizi helâk etmesin, biz onlardan berîyiz, onların zihniyetlerinden berîyiz, onların her şeylerinden berîyiz.
Bu canavarlığı yapanlar belki bir kaç kişidir. Fakat bu canavarlık karşısında ırkçı, faşist damarları kabararak gösterilen tepkisizlik bu cinayetten çok daha büyüktür, unutulmamalı.