Trabzon Uzungöl’de Kürdistanlı 9 Turist, ‘Kürdistan’ yazılı atkıları nedeniyle ırkçı bir saldırıya uğradılar. Haber sitelerinin çoğunda kavramsal saptırmalar aldı başını gitti. İngiliz, Alman, Amerika ismi, tabelaları, atkısı ve bayrağına antipatisi olmayan aksine sempati duyan kronik hastalıklı bazı tipler ilginçtir Kürt, Arap gibi ümmetin ana bileşenlerinin dili, ismi, tabelası, atkısı ve bayrağına fobik bir tahammülsüzlük içine girebiliyor ve saldırı gerçekleştirebiliyorlar.
Irkçılık, bir Müslüman için tasvip edilecek bir kabul değildir. Kan ve akrabalık bağı üzerinden kutsanan ırkçılık, şeytani bir iştir. Kendi ırkını üstün görme, iktidar ve hâkimiyeti kendi ırkına yakıştırma üzerinden gelişen bu hastalık zamanla diğer ırkları ayrıştırma, ötekileştirme, yok sayma ve asimile etme gibi sonuçlar doğurmaktadır.
İttihad-ı İslam’a darbe vurmak amacıyla Batı’nın bize hediye(!) ettiği bu meşum ruh hali ne yazık ki son bir asırdır devlet kurabilen ‘Türk, Fars ve Arap’ Müslümanlar arasında dinle örtüştürülen bir kutsallığa bürünmüştür. Kürt Müslümanların bu ulus devletlerin egemenliği altında yaşadıkları ‘dram, acı, ihmal, inkâr ve zulüm’ kâğıtlara ve kalemlere az gelir.
Kürt ve Kürdistan ismine kırmızı boğa görmüş gibi hazımsız olan Türkçü faşizmin şunu iyi bilmesi gerekir. Bir ırka mensup olma, bir dili konuşma ve farklı bir cinse sahip olma insanın tekelinde olan şeyler değildir. Bunlar, Allah’ın kuvvetinin birer göstergesi olduğu gibi farklı kimlik ve kabullerin yaşanabilir bir dünya oluşturması açısından ‘tanışma ve kaynaşma’ vesilesidir.
Türk, Arap, Fars, Sırp, Kürt ve diğer bütün ırkçılık fikirleri Siyonizmin ‘arz-ı mevud’ fikriyatı üzerinden çalınmış taklit ve saplantılı birer yaklaşımdır. Irkçılığı, faşizm üzerinden ideoloji sayanlar şu yanılgıya düşmekteler. Kan ve akraba bağından başka bir ortağı olmayan bu üstünlenme ve övünç oluşturma bir ideoloji değil bir hastalıktır. Bazı ilkeler üzerinden faraza ırkçılık bir ideoloji sayılsa da akademi bunu ancak patolojik saplantılı bir konu sayar.
Dünya, niçin Yahudilere vaddedilmiş ve diğer insanlar onlara niçin hizmetçi olsun ki?
Bir Türk niçin dünyaya bedel olsun ki?
Bir Arap’ın niçin Arap olmayan dostu olmasın ki?
Allah aşkına sadece kan ve akraba bağı üzerinden hangi Yahudi, hangi Türk, hangi Arap veya hangi Kürt kendi ırkından olan ‘bir iffetsizi, bir haini, bir katili, bir yalancıyı, bir yanıltıcıyı’ yüceltebilir ya da kendi ırkından olmayan ‘bir namusluyu, bir kahramanı, bir cömerdi, bir yardımseveri’ dışlayabilir?
Renk, dil, cins ve sağlık gibi sıfat ve etiketleri biz kendi çaba ve irademizle elde etmiş değiliz. Kendi çabamızın ve gayretimizin sonucu olmayan ve Allah tarafından bize verilen kimlik türü vasıflar, bir övünç için değil korunması gereken bir emanettir. Sıla-i rahimle yüceltilen bu emanet, bozuşmayı, ayrışmayı, ötekileştirmeyi ve asimileyi değil korunmayı, buluşmayı ve kaynaşmayı ister.
Fazilet ve övünç arayanlar bunun cevabını Asr süresi ve Mülk süresinin ilk ayetlerinde bulabilirler. İman etme, güzel ahlak sahibi olma, salih amel işleme; doğruyu, hakkı ve sabrı tavsiye etme gibi erdemler gurur ve kibre yol açmamak şartıyla fazilet ve övünç vesilesi olabilirler.
Bizim nazarımızda Müslüman olmayan binler Kürt ve Zaza, bir Müslüman Türk’e tercih edilmez.
Bizim inancımızda Müslüman olmayan binler Türk, bir Müslüman Kürt ve Zaza’ya tercih edilmez.