Geçen yazımızda, “dünya hâkimlerinin bir proje olarak işgalci israil’i kurduklarını; bunun yedeğinde de Ermenistan ve Yunanistan gibi aktörleri beklettiklerini; bunları, mayın eşeği veya sahte işlerde kullanılan fason bir kâşe olarak kullandıklarını; her kullanımda koca bir ümmetin zenginliklerinden aslan payını aldıklarını; kullandıkları devletleri de çeşitli sahalarda umutlandırdıklarını” anlatmaya çalışmıştık.
Emperyalizmin umutlandırdığı bu 5-15 milyonluk devletler, aslında hamilerinin verdiği “güç, proje ve isteklerini” uyguluyorlar. İmkân ve kabiliyetlerini aşan işlerinde pek haksız da sayılmazlar. Hem zaten bunların savaşmaları veya barışmaları, kendi istek ve hesaplarına göre de şekillenmiyor.
Kaldı ki hamilerinin isteklerine göre yaptıkları savaşlarda, küresel kurum ve mahkemelerdeki kararlarda da hep aklanmışlar. Yaptıkları yanlarına kalmış; zamana yayılan sözde eşletiriler, zamanla bir sonraki adımları ve kanunsuzlukları için birer vesileye dönüşmüştür. Yani küfür, maşalarıyla da beraber ve birdir.
Sırpların Bosna’daki katliamla kazandıkları; Ermenilerin Karabağ katliamı ve kazanımları; Yunanistan’ın Anadolu içlerindeki işgal, katliam ve bitişikteki adaların alayını gasp etmesi ve işgalci israil’in 1948 sonrası katliam ve işgalleri… İslami, insani ve dünyada geçerli tüm yasalara göre “işgaldir, cinayettir, katliamdır, kanunsuzluktur, terörizmdir” amma Covit-19’ları celbeden Haçlı emperyalistlerin şahsındaki koca dünya, sadece seyretmiştir.
Hukukları çiğnenen, katliamlara uğrayan Müslüman dünyanın halkı ve talan edilen de kıt kaynaklarıdır. Kendileri dışında olan Hind, Myanmar ve Çin’in Doğu Türkistan soykırımları da aynı küresel kurum ve kuruluşlarının ilgisini çekememiştir.
Sanki dünyanın hâkim güçleri, Müslüman halkları katletme, zenginliklerine el koyma konusunda “ilan edilmemiş gizli bir antlaşmalar müzakeresi” imzalamış gibi. Tarz aynı, hareket aynı; vurulan, sürülen, acınır hale getirilen ağlayan, feryadı duyulmayan; varlık içinde yokluk çeken de aynı.
Bu dünya böyle payidar olmaz; bu devran böyle dönmez; bu kervan böyle yürümez! Gayretullah’a dokunur, dokunmuş bile! Ümmi ablamın duasını almak için durumunu soruyorum… “Her taraf zulüm, her taraf günah doldu… diyor. Yüzümüz mü var? Allah bizi masum hayvanların, kuşların, otların hatırına versin! Çaresiz çocuk ve yaşlıların.. hatırına versin!” diyor.
Ne oldu bize? İyilerimize ne oldu? Neden bunca insan varken; “ot ve hayvanların himmetine” sığınıyoruz?”
“Bilmeyene bir, bilene yedi kez yazıklar olsun” diyor Peygamberim(sav). Sayısız eğitim kurumlarıyla milyonları eğiten dünyanın en güçlü ve en zenginleri; bilim ve eğitimi, daha çok suç ve günah işlemenin vasıtası olarak kullanıyorlar.
“Bir makineli tüfeğin saniyede kaç mermi attığını; füzenin, atom bombalarının hava ve kara araçlarının..” insana ve dünyadaki yaşamda ne tahribatlar oluşturabileceğini pek ala biliyorlar ama kriz ve kaos dışında bir buluşları olmuyor.
İnsana karşı kazanıyorlar, tabiata karşı da kazanıyorlar ama nihai olarak bütün insan nevi kaybediyor; küresel yaşam zindan oluyor.
20. yüzyılın başındaki krizleri aşmak için iki defa dünyayı harab eden Savaşlara engel olamadılar. Yine aynı travmalar belleklerden sızıyor. Yine aynı vahşetin ses ve hesapları ortalığı bulandırıyor; akl-ı selim ehlini ürkütüyor!
Tüm alanlarda bu vahşi bakıştan dolayı savrulmalar oluyor. Ekonomik, politik, sosyolojik alanlardaki savrulmalar o kadar şiddetli oluyor ki psikolojik savrulmaları da beraberinde getiriyor.
İnsan türünün akıl ve ruh sağlığı ciddi anlamda tehdit altında. Daha ilkokul çağındaki bir çocuk, modernizmin sunduğu değerlerle tanıştıktan hemen sonra, daha kendi kendine yeter hale gelmesine yıllar olduğu halde, aynı evin içinde yaşadığı halde… anne babasının şefkat kanatlarının altına sığamıyor; uçuyor ve kanadı kırık bir halde yuvasının eteklerine yığılıyor. Yani karşılanması imkânsız olan sınırsız ihtiyaçlarıyla beraber ayrı bir dünya, belki de henüz tanımlayamadığımız ayrı bir türe dönüşüyor.
Hasılı kelam bilim ve teknolojik gelişmelerin sonucu olarak her kes; aslında inkarı imkansız olan “insanların Rabbini biliyor; insanların Melikini biliyor; insanların İlahını biliyor..” ama “Weswasi’l Xennas’ın şerrinin” askeri oluyor!
İnsan nevi; kişi, toplum ve devletler bazında ilan edemediği belki de ilan etmek istemediği bir “asiliğin karşılıksız sevdalısı” oluyor.
Yerin ve Göğün Rabbi ise sabrediyor ama dünyada dahi affetmiyor; sadece mühlet veriyor; Mazlumlara lütfetmek için” wesselam!