Haftalık yazmanın dezavantajları var, birçok şeyi atlamak zorunda kalıyorsunuz. Perşembe günü yazımızı veriyoruz, Cuma günü Paris olayları vuku buluyor, hafta sonu dünyanın yirmi büyük ülkesi Antalya'da bir araya geliyor, yeni kabine açıklanıyor, aynı anda Rus uçağı düşürülüyor. Ve son olarak Şehid Yasin Börü ve arkadaşlarının Ankara'daki ikinci duruşması yapılıyor.
Bunların her biri üzerinde ayrı ayrı durulması gerekirken bu hızlı gelişmelerin ardından yetişemiyoruz. Sonunda IŞİD hakkında yazmanın en doğru olduğu kanaatine varıyoruz. Öyle ya, bu olup bitenlerin hepsi doğrudan ve dolaylı olarak varıp IŞİD'e dayanıyor.
Şu anda dünyanın bir numaralı gündemi, üzerinde en çok yazılan ve konuşulan konu IŞİD ve benzer örgütlerdir. Ve kolay kolay gündemden düşeceğe de benzemiyor.
Hiç tereddüt etmeden söyleyelim ki; başta IŞİD olmak üzere benzer örgütler halkı Müslüman olan ülkelerin korkak, uyuz ve uşak ruhlu yöneticilerinin eseridir, onlar doğurmuştur.
Bugün İslâm dünyasının IŞİD hakkındaki tanımlamaları, yaptıklarının hep emperyalistlerin işine yaradığını, öyle olunca dış güçlerin kurduğu iddiaları inandırıcı değildir.
“İslâm barış dinidir, İslâm kelimesiyle terör asla bir araya gelemez, İslâm'da sivillere dokunulmaz, çoluk çocuk, kadın ihtiyar öldürülemez…” gibi söylemlerle, camilerde okunan hutbelerle IŞİD'in önü alınamaz, katılımlar önlenemez. IŞİD ve benzer örgüt mensuplarını ikna etmekten uzaktır. Her şeyden önce, bu gençler camilere ve özellikle cumalara gelmiyorlar ki. Bu tür söylemler sadece batıdan bir çeşit özür dilemedir.
Irak'ın işgalini, Suriye'nin parçalanıp dağılışını, Afrika'nın yağmalanmasını, kısacası İslâm dünyasının emperyalistler tarafından sömürülmesini IŞİD ve aynı çizgideki yapıların ortaya çıkma sebebi olarak gösterenler bir anlamda doğru söylüyor olabilirler.
Fakat biz bunun bir adım daha ötesine gidelim ve birinci derecedeki suçluları ifşa edelim, itiraf edelim: Müslümanların korkak liderleridir, uyuz ve uyuşuk yöneticileridir, zalim emperyalistlere seslerini çıkaramayan pısırık ve hain işbirlikçi yöneticileridir.
Ve bir de söz konusu yönetimlere seslerini çıkarmayan, çıkaramayan korkak ve uyuz âlimlerdir, bilerek onlara bel'amlık yapanlardır.
Bir aile düşününüz. Zulme uğruyor, baskılara maruz kalıyor, malı mülkü gasp ediliyor, namusuyla, şerefiyle oynanıyor. Fakat başta aile reisi ve ailenin büyük oğulları hiçbir şey yapmıyorlar, bu zillete boyun eğiyorlar. İşte bu durumda psikolojileri bozulan ailenin küçük çocukları ortaya çıkıyor, kendilerine vazife çıkarıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor. Yaptıkları şeyler ailenin lehineymiş, aleyhineymiş önemli değil onlar için.
Bütün bunlar şunu gösteriyor ki İslâm dünyasının bir IŞİD problemi değil İzzet problemi vardır.
Kaybolan bu izzeti İslâm ülkelerinin yöneticileri ve âlimleri yeniden elde etmek için bir şeyler yapmadıkları müddetçe kesinlikle birileri kendilerine görev çıkaracaklar bu işe talip olacaklar, bu arada yaptıklarının bir kısmıyla Müslümanların başlarını önlerine eğdirmeye devam edeceklerdir.
İslâm dünyası izzete odaklanmalıdır, başta yöneticileri ve âlimleri olmak üzere izzeti elde etmenin yollarına koyulmalıdır, içerisinde bulunduğu zilletten uzaklaşmak için çırpınmalıdır.
Bunu bırakıp kendini sadece IŞİD ile el Kaide ile mücadeleye verirse, bu mücadelede asla başarılı olamayacaktır.
Hem bugünün dünyasından bu örgütler yok olduklarında ne değişecek? İşgaller, sömürüler, katliamlar son mu bulacak? Emperyalistler işgal için, sömürü için başka bahaneler bulamayacaklar mı?