Suriye’de üç yılı aşkındır devam eden fitne, bu defa boyutları ve kapsayıcılığı daha da genişleyerek Irak topraklarına sıçradı. Zaten Irak, Saddam dönemi ve sonrasında gerçekleşen Amerika işgaliyle gün yüzü görmedi. İşgallerle, ölümlerle, muhaceratlarla acı üstüne acı yaşandı.
Işid, Irak’ın ikinci büyük kenti olan Musul’u saatler içerisinde bir oldu bittiyle ele geçirdi. Işid’in bu güce nasıl ulaştığı, Irak ordusunun savaşmadan ve ardına bakmadan kaçması, bu olayın arkasında kimlerin ne tür hesapları olduğu başlı başına bir araştırma konusudur. Fakat kim bunu tertiplemişse şeytanca planlamıştır ve gerçek aktör çok büyük oynuyor. Türkiye konsolosluğunun basılıp, konsolos dâhil 48 kişinin rehin alınması Işid için anlaşılamaz bir durumdur. Irak’ta Amerika dâhil birçok Batılı ülkenin konsoloslukları ve üsleri var. Orada ve ümmet genelinde işgalci olan ve fitnenin babası Amerika’dır. Neden Amerikan, İngiliz, Almanya, Rusya’nın üs ve konsoloslukları hedef alınmıyor da Musul’daki Türkiye konsolosluğu hedef alınıyor. Bunun izah edilmesi lazım. Ki Suriye noktasında İşid’in en çok istifade ettiği ülkelerin başında Türkiye ve Türkiye toprakları geliyor. Sınırdan elini kolunu sallayarak geçiyor. Her türlü lojistik desteğini temin ediyor. Bütün bunlara rağmen neden Türkiye Konsolosluğu…
Bu olayın önü alınmazsa Allah muhafaza tüm İslam âlemi bir ateş yumağına dönüşecektir. Suriye’de yaşanan bu kirli savaş Irak’ı, Türkiye’yi, İran’ı saracaktır. Gezi olayları, Paralel yapı, son Lice ve bayrak indirme olayları, HÜDA PAR’a yapılan saldırılar, bağımsız münferit olaylar değil, oynanan büyük planın parçalarıdır. Musul’un ele geçirilmesi de bir parçadır.
Kısa bir süre önce Şam’da imamlık yapan ve şu anda Esed karşıtı direniş saflarında yer alan bir âlimle görüştüm. Bu Suriyeli âlimin ilginç ve önemli tespitleri vardı. Şunları ifade etti: “Geçen hafta Hollandalı bir diplomatla görüştüm. Kendisi bana ‘Tespitlerimize göre şu anda Suriye’de radikal saflarda savaşan yüz otuz vatandaşımız var. Ve bunların hiçbirinin tekrar Hollanda’ya dönmesini istemiyoruz…’ yanı ölmelerini istiyorlar. Ölmeleri için de bu savaş devam etmeli. Avrupa ve Amerika bu savaşın bitmesini istemiyor. Hâlihazırda Suriye’deki taraflar birbirine üstünlük ve hâkimiyet sağlayamıyor. Ne Esed direnişi bitirebiliyor ne de direniş Esed’i. Muhalif güçler birbirini kabul etmekten uzak ve bir birlikleri yok. Dolayısıyla tüm taraflar için yıpratıcı bir savaş devam ediyor. Dün bir tarafın elinde olan bir yer veya mevzi birkaç saat sonra diğer tarafın eline geçebiliyor. Esas ilginci tüm tarafların bittiği noktada Amerika, kurtarıcı rolüyle devreye girmeyi planlıyor…”
Bu açıklamalar Suriye ve İslam âlemindeki oynanan oyun ve fitnenin bir portresi ve özeti.
Maalesef Müslümanlar ne savaşlarına ne barışlarına ne de geleceklerine karar verebilecek durumda değil. Savaşa başlayan hiçbir taraf, savaşın kurallarını, süresini, coğrafyasını ve sonucunu belirleyemiyor. Savaşan hiçbir taraf istese de savaşı sona erdiremiyor.
Hiçbir iktidar, başkan, kral; ‘ben ülkemin hâkimiyim, hükümet ve gerçek iktidarım’ diyemiyor. Kendini Irak’ın hükümdarı gören Maliki, Musul’da düştüğü durum gözler önünde. Nesine güvenerek Sünnileri, Kürtleri kendine itaat etmeye zorluyor. Güvendiği otuz bin kişilik ordusu; tankını, topunu bırakarak nasıl da kaçtı?
Başbakan Tayyip Erdoğan, kendini en güçlü hissettiği dönemde kendi polis ve yargısının kumpasıyla nasıl da alaşağı edilerek parmaklıklar arasına gönderilmek istendi.
Mısır cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, kendisinin atadığı genelkurmay başkanı tarafından darbeyle alaşağı edilerek parmaklıklar arasına gönderildi…
Küfür, İslam topraklarını ve Müslümanları iyi tanıyor. Zaafiyetlerini, eksikliklerini, noksanlıklarını iyi tespit etmiş. Kılcal damarlara kadar her tarafına nüfuz etmiş. Bir taşı oynatmak veya zorlamakla onlarca taşı yerinden oynatabiliyor. Bu güç ve kuvvet kendisinden değil, Müslümanların birlik ve beraberlikten, Allah ve Resulünün öğretilerinden uzak bir yaşam sürmelerinden kaynaklanmaktadır. Müslümanlar, bir zalimden bir diktatörden kurtulurken yerine başka bir diktatörlük inşa ediyorlar. Amerikan işgaline karşı çıkılırken uyguladıkları yöntemlerin sonucunda insanlar Amerika’yı kurtarıcı olarak görmeye başlıyorlar. Irak’ta Saddam giderken yerine Maliki’nin diktatörlüğü kurulmaya çalışıldı. Irak’ın Sünni aşiretleri İşid saflarında Irak ordusuna karşı savaşıyorsa burada durup düşünmek gerek. İşgal ve müdahalelerin altyapısını Amerika hazırlasa da bunun aktörlüğünü sözüm ona ‘bizden’ olanlardır. Bu şahsiyetleri görmek ve uygulamalarını mahkûm etmek lazım. İşid de Musul’u ele geçirdiğini zannetmesin. Amerika ve küresel güçler bu pastayı ne onlara ne de Maliki’ye yedirmezler.
Bu durumdan kurtulmanın tek yolu: Müslümanların birbirlerini dinlemeleri, bir araya gelmeleri, sorun ve problemlerini kendi aralarında çözmeleridir. Savaşan taraflar duygusaldır, akıl ve mantık devreden çıkar, söz yerine silahlar konuşur, şeytana istedikleri altın tepside sunulur.
İran, Türkiye, Suriye, Mısır, Suudi ve diğer ülkeler hatta tüm cemaatler bir araya gelmeli, sorun ve problemlerini masaya yatırarak kardeşlik hukuku içerisinde çözüm üretmelidir. Yoksa Allah muhafaza tüm ümmet coğrafyası bir Suriye, bir Irak olur…