Amerika, Irak ve Suriye üzerinden hareketle bölgesel tüm şeytani aktivitelerini “IŞİD'le mücadele” adı altında kamufle ettiğini zannetmeye devam ediyor.
Bölgesel çapta yaşanan geniş boyutlu hareketlilik ise her şeyi “IŞİD'le Mücadele” kamuflajına sarmanın artık yutulur bir tarafının kalmadığını gösteriyor. Burada söylemler “IŞİD'le mücadele” olsa da niyetler “IŞİD sonrası” döneme odaklanmış görünüyor.
* * *
Irak'ın işgaliyle başlayıp Suriye'nin virane edilmesiyle devam eden süreç, hep tali sebepler üzerinden gündeme taşındı. Şunu yinelemekte fayda var; Batı cephesinin Ortadoğu'ya dönük çok sebepli müdahalelerinin en önemli sebebi israil denen küresel terör karargahının güvenliğini sağlamak/ garantilemek üzerine kuruludur. Bu gerçek dün böyleydi, bugün böyledir, yarın da böyle...
“IŞİD'le mücadele” dönemi israil için daha iyi bir manevra alanı oluşturmaktı. Ancak yaşanan gelişmeler, Washington ve Tel Aviv'deki hesapların ne Bağdat'ta ne de Şam'da tutmadığını göstermeye başlamıştır. Bedeli ağır olsa da…
Yaşanan gelişmeler, israil'i hiç olmadığı kadar büyük bir korkunun içerisine sevketmiştir. “IŞİD sonrası dönem”, israil'in içine düştüğü korku ve endişe girdabını hafifletmeye ve bertaraf etmeye yönelik olacaktır.
Trump yönetiminin İran'la imzalanan nükleer anlaşmayı bozma resti, Hizbullah üzerine baskı kurmak için Lübnan'da bilinen grupları yeniden organize etme girişimleri, israil/Suudi ekseninin HAMAS'I terör örgütü kapsamına alarak manevra alanını daraltma girişimleri, Katar'la yaşanan kriz, Suudi'nin Irak yönetimiyle ilişkilerini onarma girişimi ve bazı Şii liderleri Riyad'a davet etmesi gibi yeni manevraların tümü aynı amaca hizmet etmektedir. “IŞİD sonrası döneme” hazırlık…
Öbür taraftan Tahran'da düzenlenen “İntifadaya Destek Konferansı'nda” HAMAS heyetinin geniş katılımlı iştiraki, heyetin İran'da en üst düzeyde karşılanması, İran'la Hamas arasında eskiden alışkın olduğumuz derin ilişkilerin yeniden onarılmış olması gibi olguların yanı sıra Suriye sahasında Hizbullah eksenli yaşanan gelişmeler, bir karşı hamle babından karşı tarafa verilen mesajlar arasındadır.
İki taraf da “IŞİD sonrası” merhaleye hazırlık yapmaktadır ki bu merhalenin sıcak temas noktaları “Direniş ekseni” ile Siyonist rejim arasında yaşanacaktır.
* * *
El Meyadin televizyonuna röportaj veren FHKC lideri Ahmet Cibril, israil- Filistin eksenli gelişmeler konusunda önemli bir iddia ortaya atarak şunları söylüyordu:
“Suriye'ye yönelik komplo bittikten ve Suriye ayağa kalktıktan sonra önümüzde Golan savaşı, Güney Lübnan savaşı var. Ben burada sırları ifşa etmiyorum. Bunu israil de biliyor. Hizbullah da biliyor ve hazırlık yapıyor… Bu savaş, kuzey Suriye'den Golan'a, Doğu Şeria'dan Batı Şeria'ya kadar kapsayıcı ve belirleyici bir savaş olacak.”
Vaziyeti değerlendiren batılı bir gözlemci ise şu noktaya dikkat çekiyor:
Amerika Birleşik Devletleri, özellikle Lübnan'la alakalı olarak, IŞİD sonrası döneme hazırlanıyor: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararı yeniden masaya konuldu ve Washington, BM güçlerinin misyonunu, Lübnan'ın güneyde israil'le, kuzeyde Suriye'yle olan bütün sınır noktalarını içine alacak şekilde genişletmek üzere değişiklikler önerdi. Bu öneri 2006 yılında savaşın bitmesi sonrasında da yapılmış, ancak Hizbullah'ın Tahran ve Hizbullah arasındaki askeri besleme hattının kesintisiz şekilde akmaya devam etmesini sağlamak üzere bunu kategorik olarak reddetmesiyle başarısız olmuştu.
Ama asıl endişeler Siyonist şebekenin içine düşen korkunun üst düzey yetkililerce dile getirilmesiyle açığa çıkıyor. Hizbullah'ın Arsel bölgesini kontrol altına almasından sonra israil'den endişeli açıklamalar birbirini izlemeye başladı.
Siyonist Paraşütler Tugayı genel komutanı Albay Nimrod Aloni'ye göre Hizbullah, israil ordusu ile yapılacak herhangi bir savaşta çok sayıda yerleşimciyi etkisiz hale getirerek işgal altındaki toprakları kontrol altına almayı başarabilir.
Hizbullah ile yaşanacak herhangi bir savaş ile ilgili kibirli beklentilerden kaçınmak için çağrı yapan Aloni, Hizbullah ile yüzleşmenin uzun süreceğini ve Hizbullah'ın varlık göstereceği topraklarda çok fazla kayıp vereceklerini belirterek şu uyarıda bulunuyor: “israil ordusunun Hizbullah'la gireceği savaşta birçok alanda savaşları kaybetmesi bekleniyor. Zira israil ordusunun Batı Şeria'da karşılaştığı zorlukların, Hizbullah ile karşılaşacağı zorlukların yanında çok basit kaldığını unutmamak gerekir.”
Ama en panik açıklamanın bizzat Netanyahu'dan geldiğini unutmamak gerekir. Netanyahu, Mossad direktörü Yossi Cohen tarafından, israil'i bekleyen tehlikeler konusunda bilgilendirildiğini söyleyerek şunu söylüyor:
“Size tek bir cümle ile ifade edeceğim; IŞİD Suriye'den çıkıyor, İran giriyor. Bu kadar basit. Bizim politikamız açık. Kesinlikle İran ve Hizbullah başta olmak üzere, onun uzantılarının Suriye'ye askeri güç yığmalarına karşıyız. israil'in güvenliğini korumak için elimizden ne geliyorsa yapacağız.”
Netanyahu'yu korkuya sevkeden nedenlerden en önemlisini ise A. Bari Atwan şöyle özetliyor: “israil askeri liderliği ve özellikle israil istihbaratını endişelendiren önemli bir nokta var. Hizbullah'ın artık İran'dan füze ithal etme ihtiyacı kalmadı. Hizbullah artık füze teknolojisine ciddi bir etkinlik düzeyinde sahip. Dağların en az 50 metre derinliğinde, Güney Lübnan dağlarında füze üretim merkezleri inşa etti. israil bu füze üretim merkezlerini ne ortadan kaldırabilir ne de imha edebilir. Çünkü bu merkezler Güney Lübnan dağları ile korunuyor.”
Hatta kimi gözlemcilere göre Golan bölgesinden Lübnan sınırına kadar olan hat üzerinde önemli oranda mevziler oluşturan Hizbullah, israil'in yaptığı keşif uçaklarına buralardaki savaş kapasitesini ortaya koyacak materyaller göstererek israil üzerinde psikolojik baskı kuruyor.
“IŞİD sonrası dönem” yaklaşıyor. Bu aşamada ABD, israil ve Suudi ekseninde görülen hareketliliğin bir benzeri İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin hattında da gözlemleniyor. Karşı taraf yeni dönemin cephe hattını İran sınırına kaydırmanın hesaplarını yaparken, İran ve müttefikleri de karşı hamlelerle cepheyi Siyonist rejim sınırına kaydırmanın çabası içerisinde görünüyor.
Siyonist şeflerinin sıklıkla zıplamaya başlamasının nedeni de bu. “IŞİD'le mücadele” dönemi Müslüman halklara kan, gözyaşı ve yıkımdan başka bir şey getirmedi.
Umarız “IŞİD sonrası” dönem tam tersi olur da siyonizmle hesaplaşmanın kapısını aralamaya vesile olur.