15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL'in ilan edilmesi, geçmişte devletin katı, dayatmacı ve ceberut anlayışının kurbanı olan kesimler tarafından endişeyle karşılanmıştı. Ancak devlet yetkilileri, vatandaşların endişelenmemesi gerektiğini, OHAL kararının FETÖ ve PKK ile mücadele için alındığını ifade etmişlerdi.
Yetkililerin söz konusu açıklamalarından şu sonuç çıkıyordu: OHAL döneminde kişilerin yaşam hakkı kısıtlanmayacak, masumiyet karinesi, din ile vicdan özgürlüğü, maddi ve manevi varlığına karışılmayacak ve eline yetki geçen devlet çalışanlarının hak ihlali yapmalarına müsaade edilmeyecekti.
21 Temmuz 2016'da ilan edilen OHAL'in üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Bu süre zarfında maalesef ki birçok hak ihlali ve hukuksuzluklar yaşandı. Bunların bazıları medyaya yansıdı, kamuoyunda gündem oldu. Yaşananlara kimileri ciddi tepki gösterdi, bazı STK'lar ve siyasi partiler açıklamalar yaparak ve hak ihlallerine yönelik raporlar hazırlayarak yaşanan hukuksuzlukları gündemde tutmaya çalıştı.
Hükümet yetkilileri ise yaşanan ihlaller konusunda çoğu zaman sessiz kaldı. Toplumu bilgilendirecek ve rahatlatacak açıklamalar yapmadı. Konuyla ilgili basın mensuplarının sorularına verdikleri cevaplarda vatandaşlara yönelik hukuksuzlukların yaşanmasına izin vermeyeceklerini, haksızlıklara ve hak gasplarına karşı her türlü tedbiri alacaklarını ifade ettiler.
“Her türlü tedbiri alacağız” ve “OHAL vatandaşlara uygulanmayacak” açıklamalarına rağmen sahaya yansıyanlar çok farklıdır. Devletin yetki verdiği kimi güvenlik görevlileri, bu yetkiyi vatandaşlara yönelik bir güce dönüştürmektedir. Devlet adına çalışanlar, kendilerine verilen yetkiyi vatandaşları hizaya getirme sopası olarak kullanamaz.
İki ay önce İstanbul'da yunus polislerinin bir gence şiddet uygulamaları, gözaltına alıp işkence etmeleri ve olay yerine gelen anneyi dövüp hakaret etmeleri basına yansımıştı. Olaya vatandaşlar çok ciddi tepki göstermişti. Sonrasında yetkililer tarafından yunus polislerinin yaptıklarının yanlış olduğu kabul edilmişti.
Peki, yanlışlar sona erdi mi? Hak ihlallerinin yaşanmaması için ciddi tedbirler alınmaya başlandı mı? Vatandaşa şiddet uygulayan, işkence eden devlet çalışanlarına gerekli müeyyide uygulandı mı? Hak ihlallerinin yaşanmaması konusunda hükümet yeni bir yol haritası belirledi mi?
Hafta sonu Şemdinli'ye bağlı Altınsu Köyü'nde yaşanan olay, devletin verdiği yetkiyi bir güç olarak görenlerin ve bu gücü kullananların hala var olduğunu göstermektedir. PKK'ye yardım ediyorlar diye köylülere işkence edilmesi kabul edilebilecek bir vakıa değildir. Olayla ilgili Hakkâri Valiliği'nden yapılan açıklama vicdanları tatmin etmemiştir. İşkencenin, şiddetin, hukuksuzluğun, hak ihlallerinin mazereti olamaz.
Suçlu olup olmadığına karar verilmeden bir insana işkence edip cezalandırmak hangi hukuk sisteminde vardır? Köylülere işkence yapıp bunun medyaya yansıtılmasını sağlayan kliklerin amaçları nedir? Bunu, PKK'yi güçlendirmek ve Kürt halkını yeniden PKK'ye mecbur bırakmak için mi yapmaktadırlar? Yoksa amaçları hükümeti zorda bırakmak mıdır?
Hükümet toplumu endişeye sevk eden bu ve benzeri olaylar karşısında çok ciddi tedbirler almalı ve söz konusu olaylarda dahlî bulunanlara ağır müeyyideler uygulamalıdır. Bunlar yapılmadığı ve 90'lı yılların güvenlikçi politikalarına dönülmesine müsaade edildiği takdirde, Kürt halkının zihnindeki devlet anlayışının değişmeyeceği bilinmelidir.
Devletin aslî görevi, Kürt – Türk ayırımı gözetmeksizin vatandaşının hakkını korumaktır; vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Devletin görevlendirdiği kişiler de devleti temsil ettiklerinden bunları yapmak, adaletle hükmetmek ve vatandaşlara eşit davranmak zorundadırlar. Bunların aksini yapanlar kanunlara aykırı hareket etmektedirler ve dolayısıyla kanun önünde hesap vermelidirler.