İslam âleminin en büyük yanılgısı

Dr. Abdulkadir TURAN

Afganistan’da bir kız çocuğunun okul yolunda vurulup yaralanması haber yapılır, o kız çocuğu bir simge haline getirilir, bütün dünyanın duyguları ona acıma üzerine yeniden dizayn edilir.

Boko Haram diye bir örgüt Nijerya’da kız çocuğu kaçırır, uluslararası medya harekete geçer, insan hakları kuruluşları peş peşe açıklama yapar; Nijerya’da operasyonlar düzenlenir.

Ama Diyarbakır’da, Van’da ulusal sol bir örgütün kaçırdığı çocuklar için dünya medyası ve insan hakları kuruluşları sağır sultan kesilir. Dün, 16-17 yaşındaki kızlar evlendiriliyor diye “çocuk gelin” edebiyatı yapanlar, “Çocuğun iradesi olmaz ki” diyerek o evliliklere karşı çıkan ulusal sol örgütü en aktif müttefikleri olarak gören kuruluşlar, on beş yaşındaki çocuklar için, “Kendi iradeleri ile dağa çıktılar.” diyen aynı örgüte karşı tek bir cümle dahi kurmuyorlar.

CNN, BBC, Reuters ortalıkta yok. Türkiye’de uluslararası güçlerle yakınlıktan öte bir ilişki içinde olan gazeteler, televizyonlar ise çocukları kaçırılan ailelere destek olmak bir yana onların acısını gölgelendirecek, onların çıkışlarının haklılığına karşı zihinleri bulandıracak haberler yapıyor. Muhabirler, tanınmış yorumcular satır aralarına, söz altlarına bu kaçırmaları kutsayacak ifadeler yerleştirmeye kalkışıyor. Ulusal sol örgütün “kurtuluşçu” imajının zedelenmemesi için olağanüstü bir itina gösteriyor.

“Milli hareketler” diye adlandırılan hareketler, 20. yüzyılda işgale veya yerel zulme karşı örgütlenen ve halkının önemli bir kesiminin hissiyatına denk gelen, ideolojik saplantısı olmayan, dini değerlerin yanında halkın gelenek ve göreneklerine en azından saygılı hareketlerdir.

İslam âleminin miladi yirminci yüzyılın başlarından bu yana en büyük yanılgısı ulusal-sol hareketlerin milli hareketler olduğunu zannetmesidir.

Ulusal-sol hareketler, halkın inancına, değerlerine, gelenek ve göreneklerine saygılı değildir, aksine bu değerlerle savaş halindedir.  Ama daha da ötesi ulusal-sol hareketler, işgale veya yerel baskıya karşı oluşan milli hissiyatın tabii neticesi de değildir. Ulusal-sol yapılar, bu hissiyatı suiistimal etmek isteyen uluslararası emperyalist güçlerin üretimidir.

Ulusal-sol hareketler, halkın ihtiyacına göre değil, emperyalist güçlerin ihtiyacına göre şekil bulur,  o güçlerin önceliklerini esas alır. Milli hissiyatları, o güçlerin siyasi ve kültürel operasyonlarına uygun bir şekilde saptırmak için iş görür. 

Her ulusal-sol hareket, kendilerini dünyanın hakimi olarak gören emperyalist güçlerin bir acentesidir. Bir ulusal-sol hareketin o güçler tarafından terörist ilan edilmesi de bu gerçeği değiştirmez. Terörist ilan edilmek bile bazen onlara verilen dolaylı bir destektir.

Hiçbir ulusal-sol hareket, bugün dünyaya hakim olan güçlerin operasyonları dışında kalmaz, her ulusal sol hareket, onların her tür operasyonunun bir parçasıdır.

Uluslararası güçler, Türkiye’de bir değişiklik yapmak istiyorsa ulusal-solcu bir örgütün bu değişiklik operasyonunun karşısında durması beklenemez. Ona şu veya bu taraftan destek olmak durumundadır. Çünkü ulusal-sol hareketler, uluslararası güçlerin asli müttefikidirler; onların medya ve “insan hakları” desteği ile yaşıyorlar. O güçlerin oluşturduğu propaganda ortamının bir ürünüdürler; o destek kesildiğinde ya da tersine döndüğünde onların son hali delinmiş bir futbol topundan çok farklı olmayacaktır.

Cezayir’i Âlimler Cemiyetinin elinden alıp Fransa’ya dolaylı yollarla bağlayan Cezayir ulusal solu, Irak ve Suriye’de Baasçılık, Mısır’da Nasırcılık ve kolayca hatırlayabileceğiniz daha başkaları… Hepsi kurtuluş hareketi diye tanıtıldı, hepsi halkın değerlerine karşı savaşan birer şebeke, halkın bedenine karşı birer işkence hücresi oldu.

İslam âleminin miladi 20. Yüzyılın başından bu yana diğer büyük yanılgısı, Batı’nın insan hakları duyarlılığının sadece “insan hakları” duyarlılığından kaynaklandığını düşünmesidir. Batı için “insan hakları”, kendi coğrafyasında ne ifade ederse etsin kendi dışındaki dünya için sadece politik bir malzemedir. İslam alemi için ise ulusal sol hareketleri iktidar yapma veya onlar iktidarda iken onların çoğu zaman “çılgın” kimlikli liderlerini hizada tutma, gerektiğinde koltuğundan etme aracıdır.

Mısır’da Sisi’nin katlettiği, zindanlarda işkence ettirdiği çocuklar için harekete geçmeyen “insan hakları” kuruluşlarının Diyarbakır’daki çocuklar için harekete geçmesini beklemek ütopik bir tutum içinde olmaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.