İslam coğrafyasında kimin ve neyin savaşı veriliyor?

Edip AKAR

Türkiye ve Suriye arasındaki son hadisede, NATO ve münafık blok ile Çin-Rusya ve müttefik bloklarının Ortadoğu’daki konuşlanma ve konumlarının durumları biraz daha netleşti.

israil, Golan Tepelerini işgal altnda tutmakla beraber, bugüne kadar defalarca Suriye’ye fiili müdahalede bulundu. Bir seferinde 60 civarında savaş uçağını imha etti. Daha birkaç yıl önce kimyasal tesislerini vurdu, Suriye, israil’e bir mermi bile atmazken, Türkiye’nin jetini daha ilk seferinde indirmenin özgüvenini nereden alıyor? Rusya’nın, Suriye’ye savunma sistemleri kurmakla beraber, Akdeniz’deki donanma unsurları ile Suryie gibi bir müttefikine nöbetçilik yaptığı da aşikâr...

Türkiye ise jetinin Suriye tarafından düşürülmesinin hemen ardında NATO argümanını masaya koydu. NATO’ya olağanüstü durum gerekçesi ile acil toplanma çağrısında bulundu. 4.Maddeyi işletmek istiyor. İlk tepkisine bakılırsa NATO ağırdan alacak.

NATO ve Rusya bloğu Türkiye ve Suriye için birbirine düşer mi? Çok düşük, sıfıra yakın bir ihtimal. Ancak nüfuz alanı kazanmak ve mevcut konumlarını daha da güçlendirmek, menfaat kaynaklarını sağlama almak için soğuk savaş türü tutumlarını sürdürürler.

Rusya bloğu Suriye’nin silah ve savunma sistemlerini gözden geçirir. Malatya’daki Kürecik NATO füze savunma sistemine mukabil, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırına yakın benzer savunma sistemini tahkim ve tekmil eder.

Buna mukabil NATO da Türkiye’nin savunma ve silah sistemlerini yeniden gözden geçirir. Çünkü Türkiye ile israil ilişkilerinin gerginleşmesi nedeni ile, Türkiye asvaş uçaklarının modernizasyonunda bir takım aksamalar sözkonusu olabilir. Mesela düşürülen jetin ABD kaynaklı olmasına karşın son modernizasyonun israil tarafından yapıldığı belirtiliyor. Bu sürtüşmelerin bir kazananın silah şirketleri olacağı aşikâr.

Öte yandan israil ya da ABD’nin modernizasyonundan geçen bu silahlar yeri geldiğinde bu ülkelere karşı kullanılabiliniyor mu? Ya da bunlar bu uçaklara müdahil olabiliyorlar mı? Mesela Mavi Marmara olayında, gemidekiler TV canlı yayınında Türkiye’den yardım istediler. Ama Türkiye, Suriye’ye gönderdiği bu keşif uçağını bile, o zaman Akdeniz’e gönderememişti. Acaba israil’in müdahalesine maruz kalma tedirginliği mi vardı? Çünkü medyada yer alan bir söylentiye göre, Suriye’nin bu Türkiye jetine yaptığı uyarılar, israil’in sinyal bozucu müdahalesi nedeni ile Türk pilot tarafından algılanamamış ve bu olay olmuş.

Acaba Türkiye Mavi Marmara saldırısında da, uluslararası sularda gemisinin israil’in askerî saldırısına maruz kaldığı, 9 vatandaşının katledildiği geminin gasp edildiği yolcularının rehin alındığı gerekçesi ile NATO’yu 4.madde kapsamında toplanmaya çağıramaz mıydı? Sonuç değişir miydi acaba?

Maalesef tüm islam coğrafyası kan revan içinde... Türkiye-Suriye hadisesi de bundan bir parça.

Herşeyi komplo teorileri ile izaha çalışmak elbette acizliktir. Ama bir gerçeklik de vardır ki, birilerinin masa başında, kağıtüstü hesapları, ne yazık ki İslam coğrafyasında ve Müslüman halklar arasında kan ve gözyaşı olarak tahakkuk ediyor. Kırbaçlar başkalarının elinde, ama ümmetin bedeninde şaklıyor.

Bunun temel sebebi, nice yıllardır, İslam coğrafyasındaki egemen rejim ve nizamlar ile Kur’an-ı Kerim dolaıyısı ile Müslüman halklar arasındaki kan ve doku uyuşmazlığıdır.

Evrensel İslam devletinden, bugün yerinde yeller esen Endülüs Emevi devletinin ilk kez ayrılması ile, sunî bölünme ve ayrılmalar süreci başladı. İslam coğrafyası parçalandı. 1. ve 2.Dünya Savaşlarından sonra sınırları masabaşında çizilen devletler gerilim alanları ile beraber oluşturuldu. Bugünkü çekişmelerin kaynağında da bu var.

Bu çekişmeler zaman zaman mezhebi ve meşrebi kamufleler içinde cereyan etse de, özünde iktidar ve ihtiras kavgasıdır.

Esad’ın Suriye’deki zulmü elbette küçümsenemez, görmezden gelinemez, Esad mutlaka gitmelidir ve gidecektirde inşaallah. Fakat Suriye için Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin oynamak istedikleri rolü, sadece Suriye’deki Müslümanların azatlığı üzerine gerekçelendirmeleri pek inandırıcı gelmiyor. Öyleyse Esad’ın babasının Hama katliamına neden sessiz kalındı o zaman... Ya da şu anda Bahreyn’deki zulüm görülmüyor mu? Üstelik Suudi, Bahreyn’de işgalci konumuna düşmesine rağmen… Suriye muhalefetini de daha da kanlı bir yola sürüklemek için, para ve silah teklifinde ısrar ediyor.

Daha da önemli bir husus, tüm İslam coğrafyasındaki rejimlerin zindanlarındaki Müslümanların varlığı bunların samimiyetsizliklerinin de kanıtıdır.

Bu tür süreçlerde milli, mezhebî-meşrebî kaygı ve menfaat hesaplarından ziyade, Allah’ın rızası ve  kitabına, Hz. Peygamber (sav)’in sünnet-î seniyesine göre hareket etmek en makul ve makbul olanıdır.

Zira en hayırlı yol, Allah ve Resulü’nün mü’minler için tercih ettiğidir.

Kimin ne hesabı varsa, Allah’ın da mukabil hesab ve takdiri vardır.

Allah’a emanetsiniz.

Doğruhaber Gazetesi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.