Günümüz dünyasında medya, kuşkusuz büyük bir güçtür. Güçlü medya imkânlarına sahip odaklar, bu vasıta ile küresel çapta kitlelerin zihin ve bilinçlerine operasyon yapmakta ve algıları istedikleri mecraya yönlendirebilmektedirler. Başını Yahudilerin çektiği İslam düşmanları, küresel medyayı tekelleri altına almışlardır. Özgür medya yalanıyla da, bu etkili silahı, İslam Ümmeti’ne karşı kullanmaktadır. İslami duyarlılığa sahip medya ise, kısıtlı imkânlarla mazlum sesi olmaya gayret etmektedirler. Ve kısıtlı imkânlardan dolayı, İslam coğrafyasının özellikle ücra yerlerine ait haberleri veya saha imkânları kısıtlı yerlere ait haberleri, yine bu malum medya ağı üzerinden edinmekteyiz. Çoğu yalan ve psikolojik savaş unsuru barındıran haberlere bazen İslami medya da alet oluyor. Bu haberler iyi bir tahlile tabi tutulmadan ve İslami bir kritere göre süzgeçten geçirilmeden yayınlanmaktadır. Bu durum, Müslüman kitleler üzerinde büyük bir bakış açısı sapması ve kırılmasına yol açmaktadır.
Sahada haber yapmak için imkânları zorlamak yerine, haber alıntılamak kolaylığına kaçan Müslümanlar, istemeden böylesi bir vahim tabloya sebebiyet vermekte; İslam ümmetinin bilinçaltına yapılan operasyonlara alet olabilmektedir.
Neticede, gündemi onlar belirliyor ve biz de bu gündemin peşine, onların istedikleri istikamette takılıyoruz. Büyük haber ajansları her sabah dünya gündemini belirliyor. Ne kadar doğru ve yanlış olduğuna ve gündemi bu istikamette değiştirip kitlelerin dikkatlerini bu istikamette yönlendirmenin ne kadar doğru olduğuna bakılmaksızın, belirlenen gündemin peşine takılıyoruz. Oysa en azından İslam coğrafyasına dair gündemi bizim belirlememiz lazım. Kitlelerin dikkatlerini hangi olay ve olgulara yönlendireceğimizi bizim tayin etmemiz lazım.
İslam dünyası hakkında sahip olduğumuz bilgilerin çoğu; gerçek değil, fabrikasyon haberlerdir, masa başı haberlerdir. Bu bilgi, dezenformasyon bombardımanının artıklarıdır aslında. Sahadaki gerçeklerin manipüle edilmiş halidir. Farkında olmadan, bu kirli bilinçaltı operasyonu bizde bir bakış açısı oluşturmuştur.
Şu an İslam coğrafyasının muhtelif yerlerindeki Müslümanlar hakkında oluşan algı ve ön yargılarımızı şöyle bir analiz edelim. Bu kanaatlerimiz nasıl oluştu? Sahada bizzat neye şahit olduk? Şahit olduğumuz münferit vakalar varsa da, köklü bir kanaat oluşturması için yeterli midir? Her şeyden önemlisi, bu enformasyon süreci İslami kriterlere uygun mudur?
Oluşan kanat ve düşüncelerimiz İslami ölçülere göre adaletine itibar edebileceğimiz muteber kaynaklardan mı gelmiş?
Buna benzer soruları çoğalttığımız ve azıcık tefekkür ettiğimiz zaman, birçok kanaat, düşünce ve tavrımızı çöpe atmamız zarureti ortaya çıkıyor.
Aksi takdirde, bir muhasebe yapmadan Müslümanlar hakkında bir ön yargı ile olumsuz kanaatlere sahip olup bunu kamuoyu ile, (hele de kitle iletişim vasıtalarıyla) paylaşmak, büyük bir vebaldir. İslam düşmanlarının değirmenine gafilce su taşımaktır. Allah’ın huzurunda kimse bunun hesabını veremez.
Bu konuda bizi yönlendiren kriterler, İslami olmalıdır. Eğer İslami ölçülere göre şekillenmiş bir enformasyon sürecinden mahrum isek, bu noktada ille de bir kanaat sahibi olmak zorunda değiliz. Sıhhatli bir kaynağa ulaşmak için arayış içersine girmeliyiz. Gündemi belirleme noktasında, psikolojik harp unsurlarını da hesaba katarak, gündemimizin, başkalarının işgal alanı; zihinlerimizin ve kalemlerimizin, kirli operasyonların seyrangahı olmasına izin vermemeliyiz.
Başta cihadi oluşumlar olmak üzere, emperyalizme karşı mücadele eden hareketlerin mahkûm edilmesi ve kitlesel desteğe sahip olmamaları için medya ve kitle iletişim araçları silahları etkili ve onursuzca kullanılmaktadır.
Maalesef birçok İslami hareket bu kirli enformasyon savaşının neticesinde zihinlerde mahkûm olmaktadırlar. Düşmanlarımız, sahadaki savaştan önce, zihinlerdeki savaşı kazanmaktadırlar. Oysa böyle bir kirli operasyonun kurbanı olmanın mazereti yoktur. Bu doğrultuda kanat sahibi olmak ve tavır geliştirmek ne İslami, ne de insanidir.
Kanat sahibi olmak ve duruş sergileme noktasında ölçümüz şu olmalıdır:
İslam düşmanları hakkında su-i zan beslemek farzdır. Her haber ve tavırlarına su-i zan ile bakılmalıdır. Masum gibi gözken söz ve beyanlarının bile arka planında mutlaka komplo ve hile vardır. Kâfire, zalime ve münafığa karşı hüsnü zan haramdır; haberlerine itibar etmek de kesinlikle merduttur.
Müslümanlara gelince, şer’an muteber kabul edilecek kesin bir delil olmadıkça hüsnü zan beslemek farzdır. Bir Müslüman’ı veya İslami hareketi, düşünce dünyasında mahkûm etmek veya karşı tavır geliştirmek için mutlaka şeri bir delilin olması lazımdır.
Şer’i bir delil olmadıkça zanla veya şaiya ile Müslümanları, hele de İslami hareketleri mahkûm etmek, büyük bir cinayettir.
Bireylerin gıybetini kesin olarak yasaklayan bir din, Müslüman toplulukların gıybetine elbette hiç cevaz vermez. Facir ve fasıkların yalan, hile ve enrikaları ile, kardeşlerimizi mahkum etmeyelim. Bu çerçevede farklı coğrafyadaki kardeşlerimize bakmalı ve yerleşik kanaatlerimizin nasıl oluştuğunu analiz etmeliyiz. Olumsuz kanaat ve tavırlarımız varsa, mutlaka gözden geçirilmeli, şer’i ölçüler çerçevesinde oluşmamışsa, revize edilmelidir.