En mukaddes değerler, en çok suiistimal edilen değerlerdir. Zalim otoriteyi temsil eden Firavun, gücü haksız yere kullanan Haman ve parayı toplayıp kapitalistçe bir tutum içinde elinde bulunduran Karun'un yanında tağutları mukaddes dini değerler üzerinden meşrulaştırmaya çalışan Belam da hak-batıl mücadelesinin bir gerçeğidir.
Bilindiği üzere Belam tipi, Hz. Musa zamanında yaşamış ve yaşam öyküsünün başında olumlu bir çizgide iken sonradan Firavun'un safına geçen bir din adamından gelmektedir. A'raf Sûresi'ndeki “Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz ayetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin olayını anlat. Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hâli böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler. " (A'raf, 175-176) ayet-i kerimelerinin onu tasvir ettiği ilgili alimlerce beyan edilmektedir.
Bu tür şahsiyetler insanlık serüvenince hep var olmuştur. Ama biz, bugün kurumlar çağında yaşıyoruz. Günümüzde Firavunlar, Karunlar ve Hamanlar kurumsallaştıkları gibi Belamlar da kurumsallaşmışlardır.
İslam dünyasında son devirde bu mahiyette üç yapılanma çok konuşulmaktadır. Biri, Türkiye'deki FETÖ yapılanmasıdır. Diğer ikisi Irak'taki Kesnezanî Tarikatı ve Pakistan'daki Tahir el-Kadri yapılanmasıdır.
Kesnezanî Tarikatı, 20. yüzyılda Kadirilik çizgisinde Kerkük-Süleymaniye çevresinde geliştirilmiş; Şeyh Halid el-Bağdadî'nin anti modernizm ve anti emperyalizm çizgisine karşı, modernizm konusunda “hoşgörülü”, emperyalizm konusunda ise “müzakereci (işbirlikçi)” bir tutum içindedir. Son şeyhi Şeyh Muhammed el-Kesnezanî, emperyalizme karşı mücadelede “barışçıl” yöntemlerden yana olduğunu göstermek için midir yoksa emperyalizm karşıtı görünmek için midir bilinmez, çocuklarının adını hiçbir Müslüman alimin koymayacağı şekilde Hindistan öncülerinin adlarından seçerek Nehru ve Gandi koymuştur.
Kesnezanî, Saddam Hüseyin'in Kürtler arasında örgütlenmesinde bir Truva atı görevi görmüş; Saddam'ın kadrolarına da sirayet etmiş, oradan iddialara göre CIA'ye uzanmıştır. CIA uzantısı ne kadar doğrudur bilinmese de sakalsız ve tören düşkünü şeyhin Saddam Hüseyin yönetiminde olduğu gibi ondan sonra da Irak yönetiminde söz sahibi olduğu muhakkak. Diğer bir deyişle Saddam Hüseyin'in her icraatının yanında olduğu halde onun gidişinden sonra işi bozulmamış, oğlu Şeyh Nehru el-Kesnezanî halen, Irak Vatan Birliği grubunun lideri olarak Irak Parlamentosu'nda görev yapıyor.
Kesnezanî Tarikatı'nın kökü ve ilk uygulamaları ne olursa olsun öyle anlaşılıyor ki tarikat, en iyi ihtimalle son şeyh Şeyh Muhammed el-Kesnezanî döneminde Irak Müslümanlarının aleyhine olacak faaliyetlerde bulunmuş; İslam'ı, çocuklarının ikbali için suiistimal etmiştir.
Pakistan'daki Tahir-ul Kadri'nin öyküsü daha açık, 22.08.2014 tarihinde o zamanlar haftalık olan gazetemizde yayımlanan “Tasarlanan İslam dünyası” yazıma çok şey eklememe gerek yok herhalde…
Tahir-ul Kadri, yine Kadirilik mensubu sufi bir akademisyen, asla sokağa dökülemeyecek bir kitleyi temsil ediyor. Minhac-ul Kur'an diye bir enstitü kurmuş. Minhac Üniversitesi diye bir de üniversite… Pakistan gibi yoksul bir ülkede dört yüz otuz yedi kitap yayımlamış.
Kitaplarından biri “Terörizm Üzerine Fetva” adını taşıyor. Şeyhu'l İslam unvanını da kullanan Kadri, “Terörizm, terörizmdir. Şiddet de şiddet. Onun İslam'da yeri yoktur ve onun için hiçbir gerekçeden söz edilemez” diyor. Ama israil terörü üzerine tek söz söylemiyor. Medine Vesikası'na dikkat çekiyor. Birlikte yaşamın önemi üzerinde duruyor. Ancak bu birlikte yaşam, farklı Müslüman kesimlerin birlikte yaşamasından öte, İslamî kesimlerin İslam karşıtlarına boyun eğerek onlarla birlikte yaşamayı öğrenmesini anlatıyor.
Batı'nın büyük gazete ve dergilerine sık sık demeç veren Kadri, demokrasi kültüründen, Pakistan'da kadınların konumunun iyileştirilmesinden söz ediyor; kendi hareketini bir tür entelektüel cihad olarak görüyor; konumunu şiddete bulaşan gruplara karşı dünya ve insanlık için mücadele olarak açıklıyor.
Kadri, siyasete “Panama Belgeleri” ile görevden alınan Newaz Şerif'in babası Muhammed Şerif'in yanında çalışırken onun tarafından piyasaya sürülmüş, desteklenmiş ve yolu açılmıştır. Şerif ailesi, muhtemelen Üstad Mevdudî'nin hareketine karşı böyle bir üretim içinde yer almıştır.
Başka hareketlerin bulmadığı imkânlara kısa sürede kavuşan Kadri, bir ara parti kurmuş, General Pervez Muşerref'in 1999'daki darbesinden sonra Pakistan Parlamentosuna girmiş; halktan umduğu desteği alamayınca Kanada'ya göç etmiş ve orada Müslüman-Hristiyan Diyalog Forumu'nun başkanı oluvermiştir. Pakistan'ın ABD ile yol ayrımına geldiği Aralık 2012'de Kanada'dan Pakistan'a dönmüş, Pakistan Halk Hareketi adı altında topladığı taraftarlarını “Ya devrim ya devrim!” marşları ile sokağa dökmüştür.
Dönemin başbakanı Newaz Şerif, Pakistan'ı Amerikan etkisinden kurtarıp Çin, Türkiye gibi ülkelerle bağımsız ilişkiler kurmayı hedefleyen devlet bürokrasisi tarafından desteklenerek yeniden siyasette öne çıkması sağlanmıştı.
Siyasi çizgi olarak, Türkiye üzerinden anlatılacaksa, Ak Parti ile eski Anavatan Partisi arasında bir yerde duran Şerif'ten önce Butto ailesinin Halk Partisi iktidardaydı. Pakistan, o iktidarda siyasi bir tükeniş yaşıyordu, politikacılar aldıkları rüşvet miktarınca lakaplandırılıyor, “Bay Yüzde On” gibi adlar alabiliyordu. Onlara ses çıkarmayan Kadri, 2014'te “Pakistan'da parlamento yok, yağmacılar, hırsızlar ve haydutlar var” diyerek halkı hükümeti devirmeye çağırmıştı.
Ve İmran Han… Bir kriket oyuncusu… Batı kültürü ile özdeşleşmiş bir oyunun uluslararası şampiyonu… Sokağa en kolay dökülebilecek bir kitleyi temsil ediyor. Hayatına gösterilerle anlam kazandırmak isteyen, geleceğe dair hiçbir kaygısı olmayan, bir kısmı Batı üniversitelerinde okuyacak kadar zengin, eğlenceden eğlenceye koşan, sokak gösterilerini de bir tür eğlence olarak gören şımarık bir kitle…
İmran Han, Pakistan İnsaf Hareketi diye bir parti kurdu. Yoksul Pakistan'da milyon dolarlar dökerek siyasi kazanımlar elde etti ama umduğunu bulamadı. Şimdi Tahir-ul Kadri'nin en büyük müttefiki…
Kolej, üniversite sahibi bir mollanın bürokraside önemli konumlar elde etmiş “muhafazakâr” adamları ile bir kriket oyuncusunun liderliğindeki hippi kitle, bir araya geliyor ve Amerika'ya biraz uzak durmak isteyen siyasi hareketlere “Yeni Pakistan'ı siz değil, biz kuracağız” diyor.
Onların kuracağı bir Pakistan, acaba nasıl bir Pakistan olacak? Böyle bir Pakistan'ın model olacağı bir İslam dünyası acaba nasıl bir İslam dünyası olacak?
Pakistan'ın büyük bir problemi var: Seksenli yıllardan bu yana Pakistan üzerinde Üstad Mevdudî'nin mutedil hareketi Cemaat-i İslamî gibi hareketleri pasif bırakacak bir sosyal mühendislik programı yürütülüyor. Medreseleri çoğaltarak Pakistan'ı ihya etme ve Pakistan'ı doğusundan gelecek mezhebi etkilere kapatma adına oluşturulan bir yapı; dengeli dış politikaya, ekonomik kalkınmaya muhtaç Pakistan'ın elini ayağını bağlıyor. O yapının şu veya bu fıkhî uygulama niye yok gerekçesiyle yol açtığı şiddet, Pakistan'ı Amerikan operasyonlarına daha çok açmaktan başka bir işe yaramıyor. Kadının alabildiğine önde olduğu Pakistan'da onların “caizdir” diyerek içinde bulundukları uygulamalar hem Kuzey Pakistan'la Güney Pakistan arasında bir uçuruma yol açıyor hem sözde insan hakları kuruluşlarını, gerçekte uluslararası operasyonel güçleri Pakistan'a çekiyor.
Ama bunlara karşı çözüm Tahir-ul Kadrî ile İmran Han'ın aktör olduğu bir Pakistan mıdır? Ya da ailesinin yolsuzluklara karıştığı bilinen ultra zengin bir başbakan görevden alınacaksa kanıtların bulunacağı yer ABD eliyle piyasaya sürülmüş Panama Belgeleri midir? Anayasa Mahkemesi'nin, Kadri etkisinde olduğu düşünülen üç hakiminin delil bulacağı yer böyle bir evrak mıdır?
Öyle görünüyor ki İslamî yapılar halkın önemli bir kesimine karşılık gelecek, halkın çoğuna umut verecek bir yol izlemezse Pakistan'da oluşturulan bu tür yapılar karşısında “Size Molla+Hippi+Eski Soldan oluşan bir ulusal sağ gerek” denecektir.
Mısır'da darbeyle iktidara el koyan, Irak'ta işgalle iktidara getirilen benzer yapılar 15 Temmuz'da Türkiye'de başarısızlığa uğramıştır. Pakistan da 2014'te Türkiye'nin bizzat 17-25 Aralık sürecinde olduğu ve darbenin “yolsuzluk” üzerinden meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir süreçte bunu aşmıştı. Şimdi bir kez daha imtihandadır.
Gelen ilk işaretler Pakistan'ın bir kez daha darbeyi aşabileceği yönündedir, inşaallah öyle olur. Yoksa Pakistan, ABD'nin elinde bir piyon olmaktan kurtulamaz.
FETÖ, Kesnezanî ve Kadri hareketinin birkaç ortak özelliği vardır:
-Her üç hareket de Müslümanlara yönelik şiddete sessiz kalırken hatta bu şiddeti uygulayan büyük güçlerle iyi ilişkiler geliştirirken Müslümanların kendilerini dış güçlere karşı savunmalarını “terörizm” olarak görmekte, gereksiz ve Müslümanları daha çok zarara sürükleyecek girişimler olarak ifade etmektedir.
-Her üç hareket de devletin geleceğini etkileyecek kadar bürokrasi içinde yer almıştır.
-Her üç hareket de devletin içindeki konumlarını sağlamlaştırmak için dış güçlerle çalışmıştır.
-Her üç hareket de halkın desteğini alamayınca “legal” gibi görünen illegal yollarla devlete hakim olmaya çalışmıştır.
Ortak özellikleri nedeniyle, bu hareketlerin aynı güç tarafından yönlendirildiği sonucuna varmak zorlama bir yorum değildir. Onlar üzerinden bir tür kurumsal belamlık geliştirilmiş ve büyütülmüştür.
İslam aleminin bu tür hareketlerden korunmasının yolu, öze dönüştür; nitelikli İslam alimlerinin yetişmesinin önünü açmaktır.