Anadolu'da bir kurumda, birimde, bölümde işler yolunda gitmiyorsa, kimse bir işten anlamıyor, bir şey sorduğunuzda ya da istediğinizde cevap alamıyor, boş çevriliyorsanız; kimsenin kimseden haberi yoksa o yer için işte bu tabir kullanılır.
İslam Dünyası'nda da kelimenin tam anlamıyla ‘tas kaybolmuş' durumda.
Her şey birbirine karışmış.
Kimin eli kimin cebinde, kim ne yapmak istiyor, belli değil.
Dilinden “Gönül coğrafyası, Ümmet coğrafyası” kavramlarını düşürmeyen Müslüman idareciler, kavmiyet veya mezhep bariyerlerini bir türlü aşamıyor.
Bunun ümmete yansıması ise felaket ötesi oluyor.
Bizler “mezhep” dedikçe ‘onlar' güçleniyor, biz zayıflıyoruz.
Bizler “kavmiyet” dedikçe ‘onlar' kazanıyor; biz parçalanıyoruz.
Kendi aramızdaki çatışmalara, iç savaşlara sürükleniyoruz.
Akıl ve sağduyu devreden çıkıyor, hissiyat galebe çalıyor; asıl düşmanı unutup bütün hıncımızı ve öfkemizi birbirimize yönlendiriyoruz.
Filistin'de kardeşlerimiz insanlık düşmanı siyonistlerin vahşi ablukası altında açlığa, hastalığa mahkum ediliyor; son tünel saldırısında olduğu gibi katlediliyor.
Bizler acziyet içinde seyrediyor, tek kelime edemiyoruz.
Libya'da nerden geldiği belli olmayan uçaklar halkın üzerine bomba yağdırıyor, insanlar katlediliyor, haberimiz bile olmuyor.
Yemen'de her on dakikada bir, bir çocuk açlık ya da koleradan ölüyor; duyarsız kalıyor, gide gide kanıksıyoruz.
Orta Afrika, Arakan, Mısır, Afganistan, Pakistan vs.
Çaresizlik ve ‘tas kayıplığı hali' olayları okuma biçimlerimize de yansımış.
Heyecan ve hislerle değil; bilgi, belge ve hüccetlerle analizler yapacak ve çözüm üretecek bireysel ya da kolektif bir mekanizmamız kalmamış.
Var olan, biraz ufuk açmaya çalışan gayretler de kavmiyet ya da mezhep parantezine hapsedilme hastalığının kurbanı oluyor.
Suud hanedanının müstakbel kralının İslam Dünyası'nı yeni felaketlere sürükleyecek “Ilımlı İslam'a dönüş yapıyoruz!” sözü üzerine ne doğru dürüst bir analiz ne de okuma yapabiliyoruz.
Parça parça yaklaşımlar var evet;
DAİŞ görevini tamamladı, FETÖ etkisini yitirdi, radikalizmden nefret eden Şiî Araplara şirin gözükme, yeni bir Arap kuşağı oluşturma ve Şiî Arapları İran etkisinden kurtararak İran'a karşı yeni bir cephe oluşturma…
Hepsinin kendi içinde doğruluk payları var.
Ama yeryüzündeki Şeytani düşüncelere karşı Sünni'si, Şii'si ile Rahmanî duruş sergileyen düşünce ve yaklaşımları siyonizm ve emperyalizm lehine sabote eden, zehirleyen-sözüm ona- “Radikal İslam” projesinin kaynağı ve finansörü Suud Krallığı ne oldu da kulvar değişikliğine gidiyor?
Buna karşı “ne yapılmalı, ne tedbir alınmalı” şeklinde bir çabaya şu ana kadar şahit olduğumu söyleyemem.
Referandum sonucu bölge ülkeleri ile hiç olmadığı kadar ters düşen Irak Kürdistan Bölgesi'nin geleceği ve statüsü ne olacak?
Yanlış görseniz bile bir halkın iradesini silah zoru ile yok saymanın, siyasi müzakereler ve diyalog yolu ile çözüm bulma yerine hamaset ve tehdit dili kullanmanın fay hatlarını derinleştirdiğini daha ne zamana kadar görmezden geleceğiz?
Bu soruların ve sorunların çözümü için suyun kaldırma kuvvetini keşfettiği söylenen ve hamamdaki tasla birlikte “Buldum, buldum” diyerek çırılçıplak bir şekilde sokağa fırlayan eski Yunanlı matematikçi Arşimet'e ihtiyacımız yok.
İhtiyacımız olan tek şey milliyetimiz, mezhebimiz, partimiz, devletimiz, fert ya da cemiyetimiz aleyhine de olsa Kur'an-ı Azimü'ş-Şan'ın çözümlerine odaklanmaktır.
Yol bilmeme, yolu görememe veya yolsuz kalma diye bir şey yok!
“Bizim uğrumuzda mücahede(cihad, çalışıp çabalama) edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, iyilik yapanlarla beraberdir.” (Ankebut-69)