NATO’nun bütün üye devletlerin çıkarlarını korumaktan ziyade, ABD’nin stratejileri doğrultusunda hareket eden bir Amerikan teşekkülüne dönüştüğünü ifade eden HÜDA PAR, "Varlığı ile Türkiye’nin ve tüm dünyanın barış, huzur ve istikrarını tehdit eden ve ABD güdümündeki bu oluşuma karşı Türkiye de artık üyeliğini sorgulamalı ve daha bağımsız hareket edebilmelidir." denildi.
HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık dış gündem değerlendirmesinde ayrıca; Doğu Akdeniz Mutabakatı, İdlib katliamı ve Müslümanlara yönelik sahte haberler gibi gündemin öne çıkan başlıkları ele alındı.
Doğu Akdeniz Mutabakatı
Doğu Akdeniz Mutabakatına değinilen dış gündem değerlendirmesinde, "ABD’nin desteğiyle Mısır’da yaşanan askeri darbenin ardından Türkiye’nin dışlandığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulması, Türkiye’ye karşı oluşturulan Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Mısır ittifakı ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine karşı yaptırım tehditleri Türkiye’yi enerji jeopolitiğini kendi lehine dönüştürmek için adım atmaya zorlamıştır. Bu bağlamda Türkiye ve Libya arasında Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Dair Mutabakat imzalandı. Yunanistan’ın Mısır ile yapmayı planladığı deniz yetki sınırlandırılması anlaşması öncesinde atılan bu adım Türkiye açısından büyük önem taşımaktadır. Zira Yunanistan ve Mısır arasında gerçekleştirilecek bir anlaşma, Türkiye’nin Akdeniz’deki karasularını sadece 41 bin km karelik bir alana hapsedebilecekti." denildi.
Mutabakat sonrası Türkiye aleyhine başlatılan hukuki sürece değinilen değerlendirmede, "Söz konusu mutabakatın askeri bir gerilime neden olma ihtimali belirmiştir. Mutabakatın ardından Türkiye aleyhine başlatılan hukuki süreç, sorunların ikili ya da çoklu müzakereyle çözülme şansını ise zayıflatmıştır. Bunun yanında ikili yönetimin hâkim olduğu Libya’daki hassas dengenin, mutabakatı imzalayan Ulusal Mutabakat Hükümeti aleyhine dönmesi söz konusu olmuştur. Zira benzeri bir süreç Mısır’da yaşanmış Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de üstünlük sağlamak için Mısır ile yapmayı amaçladığı Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması yaşanan askeri darbe ile sabote edilmişti." ifadeleri kullanıldı.
"Enerji jeopolitiği üzerinden yaşanan gerilim Kıbrıs sorununun çözümünü zaruri hale getirmektedir." denilen değerlendirmede şunlar kaydedildi: "Bununla birlikte bazı ülkelerin diğer bazılarını denklem dışı bırakma girişimleri, Akdeniz’i yeni bir savaş alanına dönüştürme riskini doğurmaktadır. Siyasi çözüm desteklenmelidir. Tüm kıyıdaş ülkeler çoklu müzakereyle kaynakların adil paylaşımı, deniz yetki alanlarının adil dağılımı noktasında adım atmalıdır."
NATO Zirvesi
NATO Zirvesinin değerlendirildiği dış gündem değerlendirmesinde, "NATO ittifakının 70. yılı vesilesiyle 29 ülkenin katılımıyla düzenlenen zirvenin sonuç bildirisinde Çin ve Rusya’nın faaliyetleri ve terörizme karşı birlikte mücadele vurgusu yer aldı. İttifakın işlevselliğinin tartışıldığı, ortak güvenlik amacının yitirildiği süreçte gerçekleştirilen zirve, ittifakın ABD’nin askeri ve ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket eden bir yapı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Sonuç bildirisinde ilk kez Çin’e karşı hep birlikte karşı durma ifadesinin yer alması bunun somut kanıtıdır. Çin ile ticaret savaşı başlatan ABD ittifak bileşenlerini de bu savaşa dâhil etmeyi amaçlamaktadır." denildi.
NATO’nun yapısının eleştirildiği değerlendirmede, "NATO’nun kurumsal yapısı, bizzat ittifak üyeleri tarafından ciddi olarak tartışılmaya başlamıştır. NATO ittifakı, bütün üye devletlerin çıkarlarını korumaktan ziyade, ABD’nin stratejileri doğrultusunda hareket eden bir Amerikan teşekkülüne dönüşmüştür. Bir üye ülkeye yapılan saldırının ittifakın tüm üyelerine yapılmış sayılacağını belirten 5.maddenin geçerliliğini yitirdiği, Türkiye açısından özellikle Suriye iç savaşıyla birlikte ortaya çıkmıştır. 1949 yılında SSCB’nin sosyalist yayılmacılığına karşı kurulan NATO, SSCB’nin dağılması sonrasında varlık gerekçesini 11 Eylül saldırıları ile kendi ürettiği sözde ‘İslami terör’ karşıtlığı üzerine kurmaya çalışmıştır." ifadeleri kullanıldı.
Değerlendirmede şu bilgiler yer aldı: "Ancak bugün özellikle İslam ülkeleri için bir tehdit halini alan NATO’nun varlığının bir gerekçesi kalmamıştır. Miadı dolmuş, varlığı ile Türkiye’nin ve tüm dünyanın barış, huzur ve istikrarını tehdit eden ve ABD güdümündeki bu oluşuma karşı Türkiye de artık üyeliğini sorgulamalı ve daha bağımsız hareket edebilmelidir."
İdlib katliamı
İdlib’e yönelik gerçekleştirilen saldırılara değinilen değerlendirmede, "2018 yılında Türkiye ve Rusya garantörlüğünde silahtan arındırılmış bölge ilan edilen İdlib’e yönelik gerçekleştirilen saldırılarda en az 100 kişi hayatını kaybetti. Savaş suçu olmasına rağmen yerleşim yerlerine gerçekleştirilen saldırılarla 25 günde en az 50 bin sivil yerlerinden edildi. Son bir yılda göç edenlerin sayısı ise 1 milyonu geçti. Sivillerin geri dönüşünü engellemek için yaşam ve sağlık merkezleri bilinçli olarak hedef alınmaktadır." denildi.
Bu katliamların Suriye sorununun siyasi müzakere yoluyla çözümünü engellediğine dikkat çekilen değerlendirmede, "Yeni anayasa yazım sürecini de baltalamaktadır. Bu saldırılar, İdlib’in çatışmasızlık bölgesi olmasının garantörlerinden biri olan Rusya’nın kaotik sürecin devamını arzuladığını ortaya koymaktadır. ABD ve Rusya’nın çıkarları doğrultusunda ilerleyen Suriye iç savaşında Türkiye ve İran’ın daha fazla inisiyatif alarak diyalog lehine güçlü bir irade ortaya koymaları gerekmektedir. Yaklaşan kış şartlarında ilan edilecek bir süresiz ateşkes, müzakere sürecinin daha sağlıklı ilerlemesini ve yerlerinden edilmiş sivillerin de evlerine dönmesini sağlayacaktır." ifadeleri kullanıldı.
Müslümanlara yönelik sahte haberler
Müslümanlara yönelik sahte haberler üreten Infowars’ın İslam’ı hedef gösterdiğine dikkat çekilen değerlendirmede, "Aşırı sağcı ve komplo teorisyeni Alex Jones’in başında bulunduğu Infowars’ın eski bir çalışanı, İslam karşıtlığı oluşturacak haberler ürettiklerini itiraf etti. Sahte teorisyen Jones tarafından ortaya atılan; Müslümanların çocuklara tecavüz ettiğine dair iddia, durumun vahametini ortaya koymaktadır. ABD ve Avrupa ülkelerinde son yıllarda siyasi uygulamaların yanı sıra yazılı ve görsel medyanın propagandası İslam karşıtlığını arttırarak sağ popülizmi güçlendirmiştir. Müslümanların yaşam tarzları bir tehdit unsuru olarak sunulmuş ve yalan haberlerle suç işlediklerine dair algı oluşturulmuştur. Bunun sonucunda Müslüman göçmenlere yönelik saldırılar artış göstermiş, ibadet mekânları hedef alınmıştır." denildi.
İslam ülkelerine bu kara propagandalara karşı yasal tedbirlerin alınması çağrısında bulunulan değerlendirmede, "Söz konusu itiraf Müslümanlar aleyhine bilinçli bir kara propaganda başlatıldığını ortaya koymuştur. ABD ve Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların güvenliğini tehdit eden ve saldırılara hedef yapan bu kara propagandaya karşı özellikle İslam ülkeleri ve İslam İş Birliği Teşkilatı harekete geçmeli, bu kara propagandaya karşı yasal tedbirler alınmasını sağlamalıdır." şeklinde ifade edildi.
İLKHA