Bu iki kavram; tarihe, mal olmanın ötesinde; -son yüzyıla kadar- bölgedeki hâkim her milletle beraber “birlik beraberlik, ayrı millet bir devlet ve vefa” kelimelerinin adresi olmuş kadim kavramlardır.
Kürdistan; Mezopotamya’yı merkez alan bölgenin kadim adı; Kürd de burada binlerce yıldır yaşayan yerli halkın adıdır.
Buna ehl-i iman, izan ve insanlık tarihi şahittir.
Kendi evladından (İ. Terakki ve Jöntürkler) sille yiyen Osmanlı ve hilafetin son savunucularından biri de mazlum Kürd halkıdır.
Saideyn (Şeyh Said Palevî ve Said Nursî)’in diriliş ve direnişlerinin ana gayesi de yine “Din ve Allah içindir” şüphesiz.
Kürd ve Kürdistan; tarihte tabu ve korkunun sebebi olmamıştır. Doğal halleriyle anılagelmiş; sınır ve kıtalar ötesine yapılan özellikle de doğu seferlerinin irfan ve savaşçı membaı olmuştur. Son yüzyıla kadar da ahval-i şerait bu minvalde tezahür etmiştir. Ahval; Acem ve Arap kardeş milletlerle de buna benzer seyretmiştir.
Kürd halkının “uyum ve beraberliğin zirvesi; Kürd ve Kürdistan kavramlarının en problemsiz yaşamı;” Osmanlarının şahsında Türk milletiyle olduğu da bir vakıa.
Bölge ülkelerinde –her ne kadar sebepler konusunda anlaşamasak da- bir güvenlik sorunu vardır ve bu doğrudur. Bu sorun yer yer ırkçı siyasetlerin etkisiyle bir Kürd Sorununa “dönüşmüş, dönüştürülmüş veya dönüşüyor” ise -ki dönüşmüştür- bu da hem ümmetin, hem de kardeş milletlerin bir çelişkisidir.
Aklın yolu birse, çözüm de bir olmalı. “Dünyanın hakim milletlerinin, iman ve izanın geliştirdiği çözümler” var. Müslüman’ım diyen, neden bir Haçlının bulduğu çözümlerin gerisinde kalsın? Neden silahın yanında başka çözümler de olmasın?
Kürd halkının coğrafyasında hakim olan İran, Irak hatta Esed bile anayasal anlamda Kürd ve Kürdistan’a çözümler(!?) bulmuş veya bulmaya çalışıyor. “Yeni ve Dindar Türkiye” sloganıyla yola çıkan Sayın Cumhurbaşkanı’nın şahsındaki Türkiye, neden Haçlı istihbaratlarını bitirecek ileri çözümler geliştirmesin?
Halklardaki kadim uyum, seküler korkuların hastalıklarını bitirmeye kafidir. Vallahi! Ayıptır, günahtır..!
Kardeşlerimin itirazlarını duyuyor gibiyim ama yarım asra varan bir çatışma, öteleme dışında neyi çözebildi?
Netice olarak; Türkiye Cumhuriyeti; bölgenin en güçlü, dünyanın da sayılı devletleri arasındadır. Mücadele için dermanı, çözüm için reçeteleri vardır, zinhar olmak zorundadır. Ancak askeri mücadeleden önce “insani” bir mücadeleye ihtiyaç vardır.
Şöven, ulusalcı, retçi ve inkârcı ama zapt edilmesi zor olan azınlık tabanlara mesaj vermek için kırıcı davranılmamalıdır.
Küresel karanlıklarından beslenen çevrelere karşı tedbir şarttır ama Kürd halkının yaşadığı bir coğrafya ve gözetilmesi gereken bir hukuku vardır.
Operasyonun; “yerel, bölgesel ve küresel çevrelerce en ince ayrıntısına kadar izlendiği bilinmeli” ve gereği yapılmalıdır. Yer adlarını değiştirip demografiyle oynamak; toplum mühendisliğiyle zamana oynamak… bir tarafın cahili duygularını okşarken, diğer tarafın duygusal bağlarını sarsar.
Türkiye; güçlüdür; dünya milletlerinin konuşup takipçisi olduğu ve sürekli gündeme de gelecek olan bir milletin fıtri vazgeçilmezlerini; -sahipsiz ama her provokatörlüğe gelebilecek- Kürd halkı için gözetmelidir.
Bunlar; insani, İslami, birlik ve beraberliğin de reçetesine güç ve derman katacak; aksi olan her ef’al ise tarihi tekerrür ettirecektir ki;
“Çok ta mağrur olma kim meyhâne-i ikbalde/Biz hezâran mest-i mağrûrun humârın görmüşüz// Top-i Âh-i İnkisâra pâydâr olmaz yine/Kişver-i câhın nice Sengin-hisârın görmüşüz” (Dehhanî) vesselam.