İslam'a göre evlenip aile kurmanın en büyük önemi acaba nedendir? Sadece erkek ile kadın, birbirlerini tamamlasınlar diye mi? Birbirlerinin maddi ve manevi ihtiyaçlarını gidersinler diye mi? Helal yoldan beşeri zevklerini tatmin etsinler ve huzura kavuşsunlar diye mi?
Evet, bu saydıklarımızın hepsi doğrudur ve önemlidir. Ama bunlardan daha önemli bir şey daha vardır: İslam'da evlenmenin esas sebep ve hikmetlerinden belki en önemlisi neslin devamıdır, çocuk dünyaya getirmek ve yetiştirmektir. Ümmetin sayıca ve keyfiyetçe büyüyüp güçlenmesine vesile olmaktır.
Dünyada gereksiz ve hikmetsiz hiçbir ittifak mevcut değildir. Bu dünya hikmet dünyası ve sebepler âlemidir. Ne gökten elma yağar, ne de yerden insan biter. Meyve için ağaca, çocuk için evlenmeye ihtiyaç vardır.
İnsanlar, bu İlahi kanuna uydukları takdirde, nasiplerinde de varsa, kendilerine çocuk ikram ediliyor. Dünyaya imtihan için gönderilen ve hiçbir şey bilmeyen bu minnacık misafirin emrine Allah, onun anne ve babasını veriyor. Onları o küçük yavruya hizmetçi kılıyor. Bu hizmetçiler için, bu küçük insan bir yönüyle lütuf ve mutluluk; bir yönüyle de azap ve mutsuzluk vesilesidir.
Evet, çocuk, ebeveyn için bir lütuftur. Çünkü onlar, Allah'ın bu narin cennet adayına yaptıkları hizmetten dolayı dünyevi haz duydukları gibi uhrevi olarak da sevap kazanıyorlar. O küçücük yavru aileye neşe katıyor, ailenin temellerini sağlamlaştırıyor. Bununla birlikte çocuklarına baktıkları, yedirip içirdikleri her şey ebeveyne sadaka oluyor, anne-baba bu yüzden sevaba giriyorlar.
Çocuk ilahi bir lütuftur; çünkü anne ve babası ona, nereden gelip nereye gittiğini, bu dünya hayatında vazifesinin ne olduğunu güzelce anlattıkları takdirde tebliğ ve irşad şerefine de nail olurlar. Çocuğun ömür boyu işleyeceği bütün güzel amellerinden pay alır, sevabına ortak olurlar.
Hayırlı evlat yetiştiren ebeveynin sevabı, öldükten sonra da devam eder; sürekli akan bir sadakadır Müslümanca yetiştirilen çocuk.
Diğer yönüyle de çocuk, bir imtihan ve azap vesilesidir. Zira ebeveyn, o ilahi emanete Rabbini güzelce tanıtmadıkları, terbiyesine yeterince dikkat etmedikleri takdirde, onun işleyeceği günahlardan sorumlu tutulacaktır.
Yine, onun dünyevi mutluluğu adına, bazen kendi ahiretlerini tehlikeye atar, meşru olmayan kazanç yollarına teşebbüs ederek sınavı kaybeder.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun. Ki onun yakıtı insanlarla taşlardır.” (Tahrim, 6)
“Muhakkak ki, mallarınız ve evlâtlarınız sizin için bir fitne/bir imtihandır.” (Teğabün, 15)
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden (idare ettiğiniz kimselerden) sorumlusunuz.” (Buhari ve Müslim)
İnanç, değer ve gelenekler daha çok aile ortamında kazanılır. Çocuğun şahsiyet kazandığı devre, âile içinde geçirdiği devredir. Onun en çok sevdiği, inandığı, güvendiği ve özendiği ideal tip, anne-babadır. Sağlam bir iman ve ahlak düzeninin hâkim olduğu ailenin çocuklarına verdiği eğitim ve terbiyeyi hiçbir okul, hiçbir kurum veremez.
Buna karşılık, inanç ve ahlak yönünden bozulmuş ailelerin oluşturduğu toplumlar, dünya ve ahiret azabının davetçileridir. Çünkü bu aileler, elindeki en kıymetli sermayeyi yanlış kullanmış, vebale girmiş ve iflas etmiştir. Bu cümleden olarak rabbim bizi yakasını kendi çocuklarının eline verenlerden, onlara mahkûm olanlardan eylemesin!