İslam’a Ve Müslümanlara Düşmanlık Yapanlar, Düşmanlıklarından Hiç Bir Fayda Görmediler, Siz De Göremezsiniz!

De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Al-i İmran: 31)

De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Al-i İmran: 31)

De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe: 24)

“Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır” (Ahzab: 6)

“Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, ben kişiye nefsinden, malından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hakkıyla iman etmiş olmaz.” (Buhari-Müslim)

Bütün insanlığa hidayet ve hak dinle, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilen, dosdoğru yolda olan, doğru yola yönlendiren, hak üzerinde bulunan, hevadan konuşmayan, nur saçan lamba, üstün, güçlü, hüküm ve hikmet sahibi, âlemlere rahmet, şefkat ve merhamet peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ya salât ve selam olsun.

Cenab-ı Allah, insanlık tarihi boyunca tüm kavimlere, onları tevhide ve Allah’ın emirlerine çağıran peygamberler göndermiştir. Ancak iman etmeyenler, peygamberlerini şaşkınlık, yalancılık, sefihlik, büyücülük ve sihirbazlıkla ithamda bulunmuş, tuzaklar kurup alay etmişlerdir. Neticede peygamberler görevlerini eksiksiz yerine getirirken, kimi kavimler helak olup bitmiş, kimisinin de cezası ahirete kalmıştır.

Aynı ithamlar Hz. Peygamber (sav)’e de Mekke’deki müşrikler tarafından yapılmıştır. Yine Medine’de Yahudiler Hz. Peygamber’in beklenen peygamber olduğunu, bilinen tüm özelliklerin kendisinde mevcut bulunduğunu bildikleri, -bizzat Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle- O (sav)’nu çocuklarından çok daha iyi tanıdıkları halde inanmamış, bazen gizliden bazen de açıktan benzer ithamlarda bulunmuşlardır.

Söz konusu İslam düşmanları, tarih boyunca İslam topraklarına fiili saldırıda bulunup işgal etme yanında pek sinsi bir şekilde Müslümanların kafalarını bulandırmak, akidelerine halel getirmeye çalışmak, İslam kültür külliyatı hakkında şüpheler oluşturmak maksadıyla sürekli bir mücadele içinde olmuşlardır.

Aynı şekilde, içinde bulunduğumuz asırda da emperyalist güçler İslam topraklarını -kimi yerlerde işgal, kimisinde de satılmış idareciler aracılığıyla- kontrol altına alıp Müslümanları, Kur’an-ı Kerim’den uzaklaştırmış, İslami değerleri ortadan kaldırmış, Müslümanların evlatlarını ahlaksızlaştırmış ve belki de en kötüsü bu vaziyeti tabii bir hal olarak kabul ettirmiş bulunmaktadırlar.

Ancak İslam âleminin Kur’an-ı Kerim ve Sünnete sarılıp kendilerine gelebileceklerini hiç tahmin edemedikleri bir dönemde “kendilerinin dünyayı ve zevklerini sevdiği gibi ölümü seven” Müslümanları karşılarında buldular. Dünyanın bütün gayrı meşru lezzetlerini, Kur’an-ı Kerim ve sünnetten uzaklaştıran tüm güzelliklerini ellerinin tersiyle iterek asıl lezzet ve güzelliklerin Allah’ın katında bulunduğuna yakinen inanan ve tüm hesapları Allah rızasına ve Peygamber (sav) şefaatine nail olmak üzerine bina eden Müslümanları karşılarında buldular.

Bu hal keyiflerini kaçırdı da kudurmuşcasına gibi, hesapsızca ve alenen Mekke’yi bombalayabileceklerini, Kur’an-ı Kerim’in hâkimiyetine hiçbir şekilde izin vermeyeceklerini dile getirdiler. Ve son olarak Hz. Muhammed (sav)’e saldırdılar… La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim.

Kâfirlerin bütün bu yaptıkları onların temel karakterlerinin bir yansımasıdır. Zira tarih boyunca İslam düşmanlarının tavrı, ahlakı, karakteri ne idiyse bu gün de yarın da öyle olacaktır. Geçmişte ne yapmışlarsa bu gün ve yarın da aynısını yapacaklardır.

Mühim olan; biz Müslümanların kendine gelip İslami değerlere sahip çıkması, böylesi durumlarda İslam’ın istediği tavır içine girmesi, Cenab-ı Hakk’ın huzuruna ak yüzle çıkıp Hz. Muhammed Mustafa (sav)’nın şefaatine nail olmaya vesile olacak davranışlarda bulunmasıdır.

Bunun en güzel örneğini de ashab, bizzat pratiğiyle göstermiştir. Bundandır ki Allah ve Resulü’nün sevdiği bir topluluk olmuşlar, övülmüşler, cennetle müjdelenmişler. Kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanların hayırlarına da -onlarınkinden hiçbir eksiklik olmaksızın- ortak olacaklardır. (Rıdvanullahi aleyhim)

Aynı güzelliklere bizim de nail olabilmemiz, yani Allah’ın rızası ve Hz. Peygamber (sav)’in şefaatini kazanıp sonrakilerin hayırlı amellerine ortak olup hayırla yâd edilebilmemiz için ashabın yaptığını yapmamız gerekmektedir.

Onlar; Hz. Peygamber (sav)’in söz ve fiillerini sürekli takip edip emir ve nehiylerine harfiyen uymakla beraber ona gelebilecek zarar karşısında ruhlarını ortaya koymuş, feda etmişlerdir.

Hz. Ali (ra)’nin O (sav)’nun yerine O (sav)’nun yatağında kalması, Akabe biatinde mal ve canlarını korur gibi O (sav)’nu koruyacaklarını ahdedip korumaları, Medine’ye hicret sırasında O (sav)’na gelebilecek muhtemel darbeleri düşünerek Hz. Ebubekr’in öne, arkaya, sağa, sola gidip gelişi, Uhud savaşı esnasında O (sav)’na gelen mızrak ve oklara karşı ashabdan kimisinin kolunu, kimisinin göğsünü, kimisinin kafasını siper etmesi, O (sav)’na gelebilecek bir tehlike hissettiğinde Sa’d b. Ebi Vakkas’ın gelip kapısında nöbet beklemesi…. Bunlar ashabın (rıdvanullahi aleyhim) Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ya olan sonsuz bağlılığını ve O (sav)’nun uğrunda her şeylerini ortaya koyduklarının birkaç örneğidir.

İşte bizler de Hz. Peygamber (sav)’in bize emanet olarak bıraktığı Kur’an-ı Kerim ve Sünneti korumak, yaşamak ve yaşatmakla, yapılan saldırılara karşı -ashab misali- kolumuzu, göğsümüzü, kafamızı ortaya koymakla mükellefiz.

Dolayısıyla, Hz. Peygamber (sav)’e yapılan saldırılar karşısında hiçbir Müslüman sessiz kalmamalıdır. “O’nu seviyorum, şefaatine nail olmak arzusundayım” diyen herkes, söyleminde ciddi ise, bunu yapmalıdır.

İnanıyoruz ki Haçlı saldırılarının bu yeni versiyonunda olduğu gibi Kur’an-ı Kerim’e, Hz. Peygamber (sav)’e ve İslami değerlere açıkça yapılan saldırılar, genel olarak Müslümanların uyanmasına, bu tür hususlarda ortak tavır takınmalarına sebep olacaktır, inşaallah.

Buna göre;

-Kâfirler en çok dünyalarını kaybetmekten, yani ölümden ve mallarının heba olmasından korkarlar. Bu münasebetle her Müslüman yeri ve zamanı geldiğinde, imkânları ölçüsünde kâfirlerin üzerinde titrediği bu iki husus ile ilgili yapabileceklerinin olduğunu, bununla mükellef olduğunu düşünerek hazırlıklı olmalıdır.

-Şu anda dünyanın birçok yerinde onların malları ile ilgili yapılan ambargoya ve gerçekleşen protestolara en güzel ve etkili bir şekilde katkımızın olması lazımdır.

-Hz. Peygamber (sav)’i hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline getirmek için yaşantımızın her safhasında O (sav)’nun sünnetini ihya edelim, yaşayalım, yaşatalım. O (sav)’nun ahlakıyla ahlaklanalım. Sevgi ve bağlılığı sağlamak için, çocuklarımıza -yatma, oturma, kalkma, yürüme, yeme-içme vs. dâhil- tüm hallerde O (sav)’nun yaptıklarını yaptıralım, bunlara riayet etmelerini sağlayalım.

-Yoğun programımız olsa bile Hz. Peygamber (sav)’in ve ashabının hayatını okuyalım, anlayalım ve imkânlarımız dâhilinde yaptıklarını yapmaya çalışalım.

-Düzenli olarak her gün Hz. Peygamber (sav)’e salâvat getirmeyi vird edinelim.

-İslam’a, Müslümanlara ve son olarak da Hz. Peygamber (sav)’e saldıranlara tepki göstermenin yanı sıra, isimleri bizim isimlerimizden olduğu halde başka yöntemlerle düşmanlık ve tahribatta onlardan geri kalmayan basın-yayın kuruluşlarına da tepki gösterelim.

-Tepkilerimiz sadece hadiselerin sıcak olduğu dönemlerle sınırlı kalmasın, sürekli olsun.

-Bütün bu yaptıklarımızı kendimizle sınırlamamalı, akraba, komşu, dost ve ahbablara da yaptırmaya çalışmalı, hepimizin bu hususta mükellef olduğunu hatırlatmalıyız.

-Şu ana kadar Hz. Peygamber (sav)’in hayatından pek haberdar olmamış Müslümanlara O (sav)’nun hayatını anlatan bir kitap hediye edelim. Fazlasını yapamıyorsak, bundan fazlasını yapabilenleri bu hususta teşvik edelim.

Cenab-ı Mevla, hepimizi Hz. Muhammed (sav)’in aşkıyla yanıp bütün varlığını ortaya koyan ve ona layık olan ümmetinden kılsın. Âmin.

İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Rahmet ve mağfiret dolu "üç aylar" başlıyor
Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu