EVLİLİĞİN HÜKMÜ
Evliliğin hükmü noktasında çeşitli boyutlar vardır. Normal şartlarda ve normal insanlar için evlilik sünnettir. Resulullah (sav), başta Allah’a daha iyi kulluk etmek için ve daha birçok faydaya binaen evlenmiştir. Bize de aynı şeyi tavsiye etmiş, bizzat kendisi şartları kolaylaştırarak birçok Müslüman’ın evlenmesini sağlamıştır.
Her ne kadar evlilik sünnet ise de İslam âlimleri, evlenmemesi halinde günaha düşmesinden korkulan kişilerin evlenmesinin farz olduğunu söylemektedirler.
Bir diğer boyut kişinin ve toplumun maslahatı ile alakalıdır. Şahsiyetli bireyler ve dolayısıyla da şahsiyetli, sağlıklı bir toplumun teşekkülü ile doğrudan alakalı olan bu boyut, fıkıh usulünde sedd−üz zerai olarak da tanımlanabilir. Yani günahlara götüren kapıları kapatmak, önceden önlem almak anlamındadır. İffetin muhafazası, fıtri bir temayül şehvetin ifsada yol açmadan evvel meşru bir yol ile tatmini sağlanarak şeytanın asıldığı kulpları koparmaktır. Resulullah (sav) bir hadisi şeriflerinde; “Ey gençler! Sizden kimin gücü evlenmeye yeterse evlensin. Zira evlilik, gözü haramdan daha çok saklar. İffeti de korur”[1] buyurarak bu boyuta işaret etmiştir.
Evliliğin bu boyut itibarıyla hükmü, daha çok ortama, şartlara, toplumsal statükoya bağlıdır. Hadisin zahirinden de anlaşıldığı gibi günahlara sürüklenme ihtimali bulunan, kişiler için evliliğin farz olduğu anlaşılmaktadır. İslami yaşantının kendini hissettirdiği Müslüman toplumlarda insanları günahlara sevk edecek durumlar, teşvik edici unsurlar bulunamayacağından ya da etkisiz kalacağından evliliğin sünnet olduğu söylenebilir. Ancak günümüz toplumsal yaşam standartlarının icra olduğu durumlarda evliliğin toplumun büyük bir kısmına farz olduğu müşahede edilebilir. Çünkü insanları günahlara karşı koruyacak İslami anlayış ve duyarlılık çok zayıftır. Evde, okulda, sokakta, çarşıda… Kısacası her yerde mevcut bulunan dizayn, hayat tarzı, keskin ve etkin bir şekilde günaha teşvik etmektedir. Haremlik−selamlık unsuru kalmadığından, evinde bulunması gereken kadın potansiyeli yüzde seksen gibi bir kemiyetle sokağa, çarşıya, içtimai alanlara taşınmıştır. Bilinen bir gerçektir ki kadın unsurunun helal dairesi dışına taştığı ve inisiyatifi paylaştığı toplumlarda yozlaşmışlık ve çirkef had safhadadır. Fuhuş ve fesat, fısk ve fücur alelade, sıradan, hatta sektör halini almıştır. Zira kadın unsuru, bir toplumun değer yargıları, kişiliği, ahlak ve anlayışının bilinmesi noktasında önemli bir göstergedir.
TOPLUMSAL VE DİNİ AÇIDAN EVLİLİKTE GAYE
Hüküm noktasında olduğu gibi gaye noktasında da evlilik çok boyutludur. Şahsiyetli, takva sahibi, sorumluluk ve duyarlılık taşıyan insanların, bütün bu boyutları gözeterek, bir bütün halinde tüm bu gayelere ulaşmak için azami gayret göstermeleri kaçınılmazdır. Bu gayelerden bazıları göz ardı edildiğinde hem aile içinde hem de toplumsal alanda haksızlıklar, zulümler, fesat ve çöküntü olarak neticelenecektir. Örneğin kadına Allah-u Tealanın takdir ettiği değer ve kutsiyet verilmeyip onun salt kimi duyguların tatmini için bir araç olarak telakki edilmesi kadına büyük bir zulüm ve haksızlıktır. Toplumdaki ve ailedeki misyonunu icra edemediği gibi sadakat, dürüstlük, iffet ve namusunu koruması da mümkün olmaz. Bu konumdaki kadının çocuk terbiye edip yetiştirmesi söz konusu değildir. Hakeza evliliğin meyvesi, ömrün semeresi ve Allah’ın en büyük lütuflarından biri olan çocukların yetişmeleri ve şahsiyet kazanmaları için bir anlayış bir hedef belirlenip bu alanda gerekli gayret gösterilmezse bu çocuklar ileride ailenin ve toplumun başına birer musibet, tahripkar birer unsur olacaklardır.
O halde evliliğin amacı ne olmalıdır?
Allah−u Teala: “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. Bunlar iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. Namazı dosdoğru kılarlar. Zekâtı verirler. Allah’a ve resulüne itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah Azizdir, Hâkimdir”[2] buyurmaktadır. Buna göre bize düşen sevip sayarak yüce Rabbimizin sevgi ve rızasını kazanmak olmalıdır. Yani evlilik, eşlerin haramlardan korunmak için güç ve sevgi birliği yaptıkları, omuz omuza verdikleri kutsal bir kurumdur.
Yine Kur’an−ı Kerim’de: “Onlar (kadınlarınız) sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz”[3] buyrulmaktadır. Burada çok güzel ve çok yönlü bir benzetme yapılmaktadır. Elbisenin insanın vücuduna en yakın olması gibi eşler de hayat sürecinde en yakın insanlardır. Birbirlerini günahlardan koruyan, birbirlerini tamamlayan, karşılıklı olarak ayıp ve kusurlarını örten kişiler olarak tanımlanmaktadır. Yani her biri, diğerini Allah’a daha güzel kulluk etmeye teşvik eder ve böylece cennete çağırır.
Mümin eşler yalnızca birbirlerini cennete çağırmakla kalmaz, aynı zamanda evlatlarından ve yakın çevrelerinden başlamak üzere tüm Müslümanları da cennete çağırırlar. Hatta tüm insanları da cennete davet ederler. Evlerinde sünneti ihya edip Allah’ın istediği gibi davranarak namaz, oruç, örtü gibi zahiri emirleri ile beraber insan kıymetini bilmek, iyilik ve hoşgörü ile davranmak, gönül kırmamak, alçak gönüllü olmak gibi ahlaki hasletlere bürünerek çevrelerine faydalı olurlar.
Evliliğin amacı olan Allah’ın rızasını kazanmakta güç birliği etmenin bir yolu da salih ve kişilikli bir nesil yetiştirmektir. Böylece toplumda hem Müslümanların sayısı artacak, hem de şuurlu Müslüman bireyler yetişecektir. Bu ise eşlerin yalnızca çocuk sahibi olmakla değil, aynı zamanda çocukları eğitmek ve yetiştirmekte de yardımlaşmaları ile olabilecek şeylerdir.
Sonuç olarak evlilik; Allah (cc) ve Resulü (sav)’nün emir ve tavsiyeleri doğrultusunda fertlerin ve toplumların dünya ve ahiret saadetlerine yönelik toplumsal bir dönüşüm projesidir.
İnzar Dergisi
[1] Buhari:4779; Müslim:1400
[2] Tevbe: 71
[3] Bakara:187