Allah(c.c): “Sizden olan emir sahiplerine itaat edin” buyurur. “Ulul-emri minkum-sizden olan emir sahipleri” mefhumu, idarecilere ve idare nizamına dair gerekli tüm ilke ve prensipleri bünyesinde ihtiva eder. Burada geçen “den” anlamındaki “min” harf-i cerrinin “tür, vasıf, başlangıç, çıkış noktası ve bazılık” ifade eden manaları vardır ve bu anlamların her birisi idare usul ve esaslarına dair bir ilke hükmündedir.
Ayetteki “min” harfi cerri, bir yönüyle “tür ve sıfatı” ifade eder. Buna göre ayet, “sizinle aynı vasıfta olanlara itaat edin” manasına gelmektedir. Binaenaleyh Müslümanlarla aynı vasıfta olmayanlar onlardan değildir ve “ulul-emr-emir yetkisine sahip yönetici” vasfına sahip olamazlar. Dolayısıyla onlara itaat söz konusu değildir. İslam’a göre Müslümanlarla aynı vasıf ve türden olmanın kriteri inanç esaslardır. Yani soy, sop, dil ve ırk değildir. Ululemr, sizin emarenizi yani sizin alametinizi, sizin nişanınızı taşıyan demektir. Emir ve emare aynı köktendir. Emir, kimin nişan ve emaresini taşıyorsa onlardandır. Yani siz nasıl bir emareye sahipseniz sizden türeyecek olan da sizin vasfınızdan olur demektir. Buna göre “ancak reşit bir toplumdan, raşid yöneticiler çıkar” gibi bir sonuç çıkar.
Ayetteki “min” harfi cerri, bir yönüyle “başlangıç ve çıkış noktası” anlamını ifade eder. Bu durumda ayet, “içinizden çıkan, başka yerlere uzantıları olmayan, çıkış noktası siz olan kimselere itaat edin” anlamına gelmektedir. Buna göre başka yerde yetiştirilerek parlatılan, Kökü ve çıkış noktası Müslümanlar olmayan, başkalarının getirip Müslümanlar için lider diye atadığı kimseler, “ulul-emr” vasfına sahip olamazlar. Dolayısıyla bunlara itaat söz konusu değildir.
Ayetteki “min” harfi cerri, bir yönüyle “ bazılık ve tümün bir kısmı”anlamını ifade eder. Yani tümünüz değil; bazınız, bir kısmınız yönetici olacaktır. Bütünün bir kesiti olan bu kısmın tespit ve seçimi nasıl olacaktır. Bizim bazımız olan bu “ululemr” nasıl belirlenecektir. Bunun için İslam’ın anayasa hukuku nasıl bir esas ve usul ortaya koyuyor. Bunun cevabını imam ve halife mefhumları üzerinden alıyoruz. İmamlar(Alimler-Cemaat), doğal hukuk ilkesi gereği İslam devletinde yönetici ve temsilci atayabilirler. Talutun o zamanın peygamberi tarafından beni israilin başına melik tayin edilmesini(Bakara:246-247) buna örnek verebiliriz.
İmamlar, toplumun rehberleri; halifeler ise toplumun temsilcileridir. İmamda daha çok ruhaniyet, halifede ise daha çok dünyevi hükümet vasfı ağır basar. İmamlar atama usulüne ilaveten topluma seçim yoluyla kendi temsilcilerini belirleme hakkını da verebilir. Hz. Musa’nın beni israilden yetmiş temsilci seçmesi gibi. Yani İslam anayasa hukukunda bu konuda alternatifli bir sistem söz konusudur ve seçim, bu idareci bazılığın tayin edilmesinde başvurulabilecek muhtemel ve meşru yollardandır. Fakat eğer imamlar ve bunların şahsı manevisinde cemaat ve tarikatlar olmadan seçimler icra edilecek olursa ehil olmayan kimselerin de seçilme tehlikesi ve de ihtimali ortaya çıkar. Bu nedenle İslam, seçimle birlikte aday belirlemede de bazı kriterler ön görmektedir. Aksi takdirde ehil ve layık olmayan kimselerin seçim yoluyla da toplumun başına musallat olmaları tehlikesi vardır.
Bugün mevcut sıkıntılara rağmen Müslümanlar, kendi idarecilerini seçme konusunda belirli bir mesafe almıştır ve bu, sevindirici bir durumdur. Ancak burada, aday belirlemede tarikat ve cemaatin etkin bir rol oynaması gerektiği hususuna dikkat etmek gerekir. Aksi takdirde İslam toplumunun türünden ve vasfından olmayan kimselerin Müslümanlara idareci diye seçilmesi tehlikesi söz konusu olur.
İslam’da yönetici-ululemr, bütünün bazısıdır. Yani bütünü unutup kendini ayrı ve özel gördüğü an yönetici, bu bazılıktan çıkarak “baud-sivri sinek” olur. Çünkü ilginçtir, “baud ile baa’d(bazı)” aynı köktendir. Buna göre “toplumun bazısı olma” özelliğini kaybettiğinde yönetici “baud” olur. Sivrisinek olur. Baudun da özelliği sömürücü ve ısırıcı olması, basit bir örnek olmasıdır. Bu nedenle Peygamber(sav); “Raşid halifelerden sonra ısırıcı-adut yöneticiler gelir” buyurur. Çünkü bunlar toplumun “bazısı yani minkum” vasfına sahip değildir. Bu nedenle ısırıcı ve sömürücüdürler. Bunların seçimle gelmiş olup olmamaları bir şey değiştirmez. Sorun, bunların aday olma sürecinde aradan sızmalarıdır. İşte bunun için toplumun içinde imamların, bunların şahsı manevisinde cemaatin olması gerekir. Bunlar toplumun aklıdır. Onun reşit olmasını sağlar. Reşid olmayan bir toplum, nasıl raşid olanı bilsin ve seçsin?Artık Müslümanlar siyaset yapacaktır. Kendi idarecilerini seçme hakkını kullanacaktır. Ancak bunun tehlikelerini de göz önüne alarak toplum içinde doğal hukuk ilkesini temsilen güçlü bir mekanizma oluşturulmalıdır.
Toplumun reşid, yöneticilerin râşid olması için çalışan Müslümanlara selam olsun.