Batı, birçok alanda olduğu gibi kadına yaklaşım konusunda da en iyi alternatif olduğunu ileri sürer. Oysa ince bir bakışla konuyu ele alıp Batı mektebinin görüşleriyle İslam’ın hükümlerini karşılaştırdığımız zaman İslam’ın kadına bakışı ve kadın haklarıyla ilgili tutumuyla diğer görüş, düşünce ve mekteplerin ileri sürdükleri arasında derin uçurumlar olduğunu görürüz. İslam ile beşeri mekteplerin görüş ve düşünceleri mukayese edilemez derecede farklılık gösterse de, Batının insan onur ve izzetine aykırı olan hedeflerinin açığa çıkması açısından kısa bir değerlendirme faydalı olacaktır.
Batının kadınla ilgili görüş ve öğretisi kadının kendine has yapısı ve toplumdaki hassas konumundan suiistifade edilerek bina edilmiştir. Bu bozuk değerlendirme esası üzerine farklı nazariyeler geliştirilmiş. Zahiri olarak kadının hak ve kukukunu savunan, onu kapitalist sistemine dahil eden Batı, hedeflerini gerçekleştirmek için genelde bütün insanlardan, özelde ise kadından faydalanmayı ve sömürmeyi temel felsefe olarak kabul eder.
Bu konuda İslam’la Batı sistemleri arasındaki ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Zira İslam, ortaya program koymakta ve kadınla erkeğin hakkını eşit olarak tanımlamaktadır. Ancak onlarn yaratılış özelliklerini ve fıtratlarını göz önüne alarak durumlarına uygun gelecek şekilde hak dağıtımında bulunmaktadır. Böylece din, dünya ve toplumsal hedeflere ulaşma zemini hazırlanmaktadır. Ancak farklı bir noktada duran Batı, kadın ile erkek arasında benzer kanunlar ve benzer görevlerle vazifelendirmeyi esas almaktadır. Kadın ile erkeğin yaratılışları, fıtratları ve insani olarak toplumsal konumlarını göz önünde bulundurmadan kelle sayısına dayanarak, kuru bir eşitliği dayatmaktadır. Zahirde eşit gibi görünen bu tür düzenlemeler, insanların haklarına darbe vurmakta ve toplumsal sistemi içinden çıkılmaz şekilde karmaşık hale getirmektedir. Bu iki insanın tabii farklılıkları görmezden gelinmekte, insanların yaratılış şartlarından ve şahsiyetlerinden yeterince haberder olunmadığı ortaya çıkmaktadır. Örneğin gelişmiş Batı kentlerinde gece saat ikilerde evde küçük yavrusu uyumakta olan gencecik bir kadının yabancı bir erkekle sokakları temizlemesi Batı sisteminin kabalığını ve insan onurunu hiçe sayan tutumunu bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Zira onların mantığına göre kadın-erkek eşitliği bu sonucu gerekli kılmaktadır.
İslam, kadınla erkek arasında her alanda hak ve vazifelerin uygun şekilde dağıtılmasını gerekli görür. İslam’ın hedefi manevi esaslara dayanan ve amaçları olan bir toplumun oluşmasıdır. Burada insanlar mutluluk içinde ve ahlaki gelişim halinde bulunurlar. Zira hakların sahiplerine tevdi ile ilgili düzenlemeler, şahıs ve toplumun bütün şekil ve yönlerinden haberdar olmaktan, yaratılış ve varlık sistemini bilmekten geçer. Tarihi süreç, Allah’ın dininden neşet eden kanunlar olmadan insanlarla ilgili sorunları çözmenin mümkün olmadığını ortaya koymaktadır.
İslam’da kadınla ilgili düzenlemeler, insan haklarına riayet ekseninde ve onun yaratılışıyla fıtrat özellikleri göz önüne alınarak tanzim edilmiştir. Her kanun, insan ve toplumun yaratılışana uygun şekilde tedvin edilmelidir. Batı öğretisinde kardeşlik hukuku adıyla adlandırılan şey bir aldatmaca olup insan haklarını yok hükmünde saymaktan başkasıyla açıklanamaz. İnsanı yeterince tanıyamadıklarından, insanın varlığı ve insan topluluğu hakkında gerekli dünya görüşüne sahip olamadıklarından dolayı İslam’ın dışındaki mekteplerin görüş ve nazariyeleri beşer hayatında büyük sıkıntılara yol açmakta ve sorunsal ortamların oluşmasına sebep olmaktadır.
Batının geleneksel görüş, düşünce ve nazariyelerinde kadına yaklaşım oldukça çirkin ve zalimcedir. Kadını aşağılayarak ve küçük düşürerek savunmaya çalışırlar. Bu çirkin yapıştırmalar ve kadına tayin edilen yer, büyük ölçüde kilisenin eseriydi. Tarihi kitaplar, felsefi nazariyeler, Batılı düşünür ve yazarların kitap ve risalelerinde bunun izleri açıkça görülür. Oysa onu bir insan olarak ele alan İslam, onurlu bir yaklaşımla yerini ve makamını tarif eder. Kadının aile ve toplumsal yapıyı güçlendiren en büyük dayanak olduğunu ortaya koyar.
İslam’da kadın, erkek gibi özgürdür. Dini bazı sorumlulukları yerine getirmede erkeğin yardımcısıdır. Tesettürüne riaeyet etmek kaydıyla toplumsal işlere rahatlıkla iştirak edebilir. Hemcinslerini bilinçlendirme, eğitime katkı sunma, toplumu sıkıntı ve felaketlerden koruma amacıyla tebliğ faaliyetlerinde bulunabilir. Bilgi ve kültürünü arttırıp ailenin temellerini güçlendirme vaziesini icra edebilir. Çocuklarını eğitme, onlara İslami kültür ve ahkâmı öğretmede etkin olabilir. Böylece toplumun gelişmesi ve muhkem hale gelmesinde önemli rol üstlenebilir.
Kadın ve erkek arasına sevgi ve muhabbet bağı yerleştiren İslam, çocuklar için güvenlik içinde ve huzurlu bir sığınak olarak aileyi hazırlar. Böylece aile güçlenmekte, eşlerin birbirleriyle ve çocukların aile ile ilişkileri muhkem hale gelmektedir. Oysa Batı toplumunun acı gerçeği, değerden yoksun bırakılan kadınların ortalıkta bırakılması ve her gün sayıları artan kimsesiz çocukların varlığıyla birebir örtüşmektedir. Anne ve babanın muhabbetinden uzakta büyüyen çocuklar, ailenin güven veren emin ortamından yoksun, yaşamlarını yalnızlık içinde ve uygunsuz ortamlarda geçirmek zorunda kalmaktadır. Bu, Batının insana biçtiği değerin bir neticesi olarak ortaya çıkan acı bir sonuçtur.