Evren bilimi ile uğraşan kozmologlar, evreni bir bütün olarak tanıyıp anlamak için yoğun bir uğraş içerisinde bulunmaktalar. Bunun için de astronomi, matematik, fizik, kimya, biyoloji vs. gibi ilgili olan tüm bilim dallarını öğrenip, bunlardan azami düzeyde faydalanmaya çalışırlar.
Çünkü kozmologlar, evrende var olan her şeyin aynı bütünün birer parçası olduklarını ve bu sebeple bu parçaların birbirleriyle bağlantılı olarak mükemmel bir sistem dahilinde hareket ettiklerini tespit etmişlerdir.
Bu durumu; varlıkları, olayları ve olguları bütünsel bir yapı çerçevesinde ele alıp davranış geliştirme olarak görebiliriz.
Bu yaklaşım biçimi son zamanlarda bilim insanları tarafından “Holistik”(Bütüncül) düşünce olarak adlandırılmaktadır.
Bir bütünü, bütün öğeleriyle bir arada birbirlerine karşı ilişkilerini de dikkate alarak görmeye, çalışmaya “bütünsel bakış” diyebiliriz.
Bu bakış açısına göre, önemsiz gibi görülen en küçük bir birim dahi -diğerlerini etkileme gücüne sahip olduğu için- değerli ve varlığı gereklidir.
Bir hücrede peyda olan kanser illetinin tüm vücudu yok oluşa götürmesi, bu anlamda manidardır.
Evreni oluşturan her birim kendi içinde de sistemsel bir bütünlüğü bünyesinde barındırır. Kâinatta var olan atom ve hücreden tutun da gezegenler ve galaksiler, sistemsel bir bütünlük içerisinde hareket ederler ve birbirleriyle etkileşim içindedirler.
“Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar arasında inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.” (Talak 12)
Allah(cc)’ın yarattığı kâinatta cari olan yasalar ve işleyiş nasıl ki bir bütünsellik arz ediyorsa, insanoğlu için uygun gördüğü “İslam Dini”nin öğretilerinde ve bu öğretilerin gerektirdiği davranışlarda da bir bütünsellik mevcuttur.
İşte, İslam dinini; diğer dinlerden, felsefi ve siyasi ideolojilerden ayıran en önemli özelliği bu bütüncül dünya görüşüne sahip olmasıdır.
“… Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru…” (Bakara 201)
Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar.…" (Nahl 90)
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrim 6)
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna; mallarınızı, batıl (haksız ve haram) yollar ile yemeyin ve kendinizi öldürmeyin…” (Nisa 29)
“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…” (Nisa 58)
“Hafif ve ağır savaş teçhizatlarıyla savaşa çıkınız. Mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihat ediniz. Şayet bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. (Tevbe 41)
Görüldüğü gibi İslam; sosyal, siyasal, iktisadi, askeri, kültürel ve ibadet ile ilgili tüm birimleri kendisinde barındıran “bütüncül” bir sistemdir. Bu sisteme göre “bütün”, tek başına anlamlıdır. Parçayı anlamlı duruma getirecek olan şey bütünün içindeki işlevi ve konumudur.
Bu bütünsellik anlayışı bizi “tevhide” ulaştırır. Tevhidin somutlaşmış şekli ise “adalettir”.
Aslında bu “bütüncül” durum, hayatın her alanında karşımıza çıkan bir realitedir.
Ekmeğin hikâyesinde olduğu gibi…
Tarla sürülür, tohum ekilir, ekin biçilir, öğütülür, hamur yoğrulur, ateşte pişirilir ve ekmek olur. Evet, ekmeği elde etmek için bu iş ve işlemlerin bütünü, yeri ve zamanı geldiğinde yapılmak zorundadır.
Sadece bu sistemin birkaç birimini alıp diğerlerini yok saymak, karşı çıkmak veya ihmal etmek; bazı ayet-i kerime, hadis-i şerif ve İslam âlimlerinin söylemlerini dayanak yapıp savunduğu ve pratize ettiği birimin, sistemin kendisiymiş gibi vehim ve yanılgılara giriftar olarak cennete doğru yol aldığını düşünmek, akla ziyan ve dramatik bir durumdur.
Aynen; bir arabanın tekerlek, direksiyon, motor… gibi birimlerinden sadece birini satın alıp, satın aldığı birimin önemine atıfta bulunarak araba satın aldığını ve bununla hedefe doğru yol kat edeceğini iddia eden kimsenin duçar olduğu vahim ve trajikomik duruma düştüğü gibi...
“… Yoksa siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rezillik; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir. İşte onlar, ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Bu yüzden ne azapları hafifletilecek ne de kendilerine yardım edilecektir.” (Bakara 85-86)
Sözün özü; İslam’ı bir bütün olarak yaşamadan, ümmet olma gücüne ve izzetine ulaşamayacağımızdır.
Allah(cc)’a emanet olunuz.