İslami düğünlere itiraz edenlerin diğer bir gerekçesi de düğünlerin müzikli ve çalgılı olarak yapılmış olmasıdır. Şüphesiz bu konuda haklı tarafları olduğu gibi, hiç alakası olmayan havadan sudan boş bahaneler de vardır.
Elbette oyun esnasında dizlerini fazladan kırıp yere yakın şekilde oynamak suretiyle kişinin şahsiyetini kıracak, maskaralık yapacak tarzdan oyunlar tasvip edilemez ve bunlara meydan verilmemelidir. Hakeza baştan çıkarıcı, çılgın ve müstehcen müzik türlerine de kapı aralanmamalıdır. Aynı şekilde İslam düşmanlarının övüldüğü ve İslami değerlerin ve şahsiyetlerin alay edilip hakaret edildiği müzik ve oyun sahneleri kesinlikle yasaklanmalıdır.
Ama ahlak bozucu şeylerden uzak olan müzik için bir sakınca yoktur. Velev ki bu halk müziği yani dini musiki olmasa da fark etmez. Büyük fakihlerimiz, bunu sürekli bir adet haline getirmemek kaydıyla belli zamanlarda yani düğün ve bayram günlerinde yapılmasına cevaz vermişlerdir. Bunun delili ise, sadece içtihat değil, bununla ilgili onlarca nass (hadisi şerifler) vardır. Hepsini burada izah etmeye imkân olmadığından sadece bir tanesini zikretmekle yetiniyoruz:
İbn-i Mace’nin Sahih bir senetle İbni Abbas’tan rivayet ettiği bir hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Hz. Aişe Ensar’dan bir yakınını evlendiriyordu. O arada Resulüllah (sav) gelerek: “O kızı gerdeğe soktunuz mu?” diye sordu. Onlar: “Evet ya Resulullah” dediler. Bunun üzerine Allah’ın resulü: “Onunla birlikte bir şarkıcı gönderdiniz mi?” diye sorunca Hz. Aişe: “Hayır” dedi. Resulullah (sav): “Ensar, oyun ve eğlenceden hoşlanan bir topluluktur. Keşke onunla birlikte: ‘size geldik, size geldik, bize selam size selam” diyen bir şarkıcı gönderseydiniz” diye buyurdular.
Eğer bu müzik, oynayanlar veya seyirciler üzerinde dini ve ahlaki motivasyon sağlayacak, İslami ve insani değerlere sahiplenme noktasında cesaret ve heyecanlarını artıracak tarzdan bir müzik ise, o zaman olması ve hatta teşvik edilmesi gereken bir şeydir. Özellikle günümüzde yapılan cahili düğün ve merasimlere karşı alternatif olarak buna çok daha ihtiyaç vardır.
Aslında sosyolojik olarak meseleyi ele aldığımız zaman, bunun ne kadar önemli ve hatta bazen zaruri olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Tarihi tecrübelerle sabittir ki, şiirle, edebiyatla beslenmeyen düşünceler, idealler ve medeniyetler zamanla tarihin sayfalarından silinip yok olmuşlardır. Bir şiir veya edebi metnin kalıcı olabilmesi için, mutlaka onun müzikleştirilmesi yani birileri tarafından bestelenip seslendirilmesi gerekir.
Bir milletin edebiyatı ne kadar derin ve köklü ise kuracağı medeniyet de o derece köklü ve sağlamdır. Edebi kültürü olmayan halklar başkaları tarafından millet olarak kabul edilmezler. Nitekim günümüz ulusal devletçilik anlayışına göre milli marşı olmayan milletler, ne kadar güçlü örgütlenseler ve büyük askeri güçlere sahip bulunsalar da devlet sayılmazlar.
Bazıları sırf müzik aletlerine karşı alerjileri olduğu için sadece çalgılı ve üfürmeli müziğe karşıdırlar. Hâlbuki çalgılı veya üfürmeli bir müzik mutlaka sözlü bir müziğin yansıması ve gölgesidir. Onun ritmi ve notalarıyla ancak çalınabilir. Yani her bir çalgılı veya üfürmeli müziğin mutlaka sözlü olarak bir aslı vardır. Çünkü asıl sözlü olandır. Aslı olmayan bir şeyin yansıması zaten olmaz. Dolayısıyla eğer bir müziğin sözlüsü iyi ise onun çalgılısı ve üfürmelisi de iyidir. Sözleri kötüyse çalgılısı da üfürmelisi de kötüdür. Ama ne gariptir ki, bu efendiler, bir şeyin aslına değil de gölgesine karşı çıkıyor ve çirkin görüyorlar.
Şu var ki, aşırılığa ve çılgınlığa neden olabileceğinden bazı âlimler, ikisinin yani hem sözlü hem de çalgılı müziğin bir arada seslendirilmesine veya birden çok çalgı çeşitlerinin birlikte seslendirilmesini caiz görememişlerdir. Ama İbn-i Hazm gibi kimi âlimler, buna da cevaz vermişlerdir
Biraz da günümüzde düğünün ihmal edilen sünnetlerine ve sonradan ihdas edilen bid’atlerine değinmek istiyoruz. Düğünde zengin fakir ayırımını yapmaksızın dost, akraba ve arkadaş çevrelerini çağırıp onlara velime yemeğini vermek ve def çalarak düğünü ilan etmek sünnettir. Düğünü ilan etmeden kapalı alanlarda tertip ederek ve sadece zenginleri çağırarak düğün yapmak ise tahrimen mekruhtur.
Bu bağlamda, günümüzde sırf düğünler için inşa edilen kapalı düğün salonları kötü bir bid’attir diyebiliriz. Zira bu salon geleneği ilan olayını bitirdiği gibi, velime yemeğini de rafa kaldırtmıştır. Bir azıcık çerez veya birkaç dilim pasta ile işi kapatıyor, sonra da salon parası çıksın diye anons üstüne anonsla milleti takı takmaya veya kibarcasıyla hediyecikleri sunmaya davet ediyorlar. Böyle bir hazırlığı olmayan biri bu düğünlere gidemez. Zaten halk arasında, salon düğünü dendiği zaman sadece zenginlerin çağırıldığı akla gelir. Kim ne derse desin bu salon düğünlerinin biz Müslümanlara bir faydası yoktur. Olsa olsa Müslümanları sömürerek salon sahiplerine bol bol para kazandırmaktır. Allah’a emanet olun