Müslümanların tartışageldiği bir takım konular vardır ki bunlar artık değişmeyen demirbaşlarımız haline gelmiştir.
Gittiğimiz yerlerde biz bu konulara girmesek bile birileri mutlaka punduna getirip soruyor veya bizi de bu tartışmaların içine çekmek istiyor.
Öncelikle Müslümanların gündemlerinin ölü gündemlerle heba edilmemesine azami dikkat göstermeye çalışıyoruz, kardeşlerime de tavsiye ederim bunu.
Fakat her şeye rağmen söz konusu tartışmalardan tam olarak kaçıp kurtulamadığımız oluyor. Bu durumlarda hiç değilse bazı şeylere dikkat etmeliyiz, bir takım ilkelerimiz olmalıdır.
Her şeyden önce Müslümanlar arasındaki bir takım tartışmaların çıtası oldukça düşük seviyede seyretmektedir.
Bu seviyesizlik Kitap Sünnet konusu tartışılırken de kendisini gösteriyor, tasavvuf konusu tartışılırken de kendisini gösteriyor.
Mesela bir Muhyiddin İbn-i Arabi – Mevlana ve İbn-i Teymiyye tartışması böyle ayaklar altında seyretmemeliydi, çok daha üst seviyede konuyu bilenler arasında tatmin edici düzeyde seyretmeliydi.
Kitap ve Sünnet tartışmaları da aynı şekilde basit bir şekilde ele ayağa düşürülmemeliydi
Buna benzer birçok konuda seviye sorunu yaşadığımızı kabul etmeliyiz. Okumuyoruz, eski bildiklerimizle muhatabımızı susturabileceğimizi, ikna edebileceğimizi zannediyoruz. Halbuki muhatabımız bizim söyleyeceklerimizi bizden önce öğrenmiş ve bir anlamda çürütmüştür.
Yani her konuda kendimizi yenilemeliyiz, eski bildiklerimizi tekrar edip durmamalıyız.
Sadece tartışmada galip gelmek için değil meselenin hakikatine ulaşabilme adına da kedimizi yenilemeli, seviyemizi yükseltmeliyiz. Böylece hem tartıştığımız muhataplarımız hem de kendimiz seviye kat etmiş oluruz.
Bir de acele ediyoruz. Bir yerlerden yeni bir şey okuduğumuzda veya duyup dinlediğimizde derhal onu insanlara ilan ediveriyoruz. Özellikle Kur'an-ı Kerim'den, mealinden yeni bir şey öğrendiğimizde;
“Efendim, biz yanlış biliyormuşuz, meğer Kur'an'a göre bu mesele şöyleymiş...” diye ortaya çıkıveriyoruz. Tamam, Kur'an'dan bir şeyler öğrenmek güzel bir şeydir ve bunu kimse de engelleyemez, yasak da koyamaz. Fakat öğrenir öğrenmez onu bir hüküm olarak, fıkhi bir kural olarak ortaya çıkmadan önce sabretmeliyiz, bizden öncekiler bunu niçin görmemişler acaba diyerek biraz daha iyice araştırarak, özellikle Kur'an'ın tamamını göz önünde bulundurarak vardığımız kanaati hemen ilan etmesek daha isabetli olmaz mı?
Sadece vardığımız kanaati ilan etmede acele ettiğimiz gibi muhatabımızı sapıklıkla, dalaletle ve hatta küfürle itham ederken de aynı aceleciliği, aynı sabırsızlığı göstermesek diyorum.
Kısacası İslami konuları tartışırken ifşa ettiğimiz seviyesizlik ve sabırsızlık bizleri üzdüğü gibi düşmanlarımızı da oldukça sevindiriyor.
Gönül ister ki bu hususları herkesten önce hocalarımız dikkate alsalar.
Görüş ve Önerileriniz için... mgoktas@dogruhaber.com.tr